10 Temmuz 2015 Cuma

içindeki 'seni' sevmek

Son zamanlarda fazlasıyla dikkatimi çeken bir şey var. Bilmiyorum siz de dikkat ettiniz mi ama farkında mısınız artık hiç kimse ‘‘içinden geldiği gibi’’ değil. 

Nasıl yani, şöyle ki: Mesela şu an içinden, içini tatlı tatlı heyecanlandıran birini aramak geçiyor. Sesini unutmak istemiyorsun çünkü. E ara o zaman? İşte burada neon bir lamba gibi HAYIR kelimesi yanıp sönüyor ve fonda da yarışmacı kaybedince çalan DIITTT!

Peki sence neden? Bence aslında genelleme yapamayacak kadar çook sebebi var ne yazık ki.

Mesela muhtemel sebepleri sayacak olursak:
1. Kahramanımız pek tabii çekingen biri olabilir. Yani ne bileyim içinden gelenleri öyle pat diye yapamayan biridir. Bu yüzden içindeki ses hemen bahaneler üretir: ‘‘Neyse dur zaten çok işim var sonra ararım’’. Bi kere sevmekten büyük ve güzel iş olabilir mi?

2. Kendini fazlasıyla ciddiye alan biri olabilir. Egosu boyundan büyük tipler vardır ya hani. Zaman zaman o devasa egosu kendisini bile ezebilir, öyle beslemiş büyütmüştür onu. Yani der ki ‘'Aman canım ne arıycam, öyle ilk günden aranır mıymış hiç. O arasın.’’ Bak seennn.. Sonra da derler ki neden yalnızım. Ve dikkat et böyle tipler genelde yalnızdır da. İçinizdeki egoyu değil sevgiyi büyütün der geçerim.

3. Fazla mantıklı biridir. Deliler gibi sevse bile (ki bu kişilerin öyle çok deliler gibi sevdiğini de düşünmüyorum) böyle yukarıdan yukarıdan soğukkanlı gözlerle etrafı inceler, insanları süzer, yaptığı en ufak harekette mantıklı olmak için kendini parçalar, attığı her adımın mükemmel olmasını ister. Yani kısaca sanır ki bu hayat öyle her noktasıyla planlanabilir, her an mantıklı olunabilir bir matematik sorusudur. Her şey onun için denklemler, formüllerdir. Oysa fena halde yanılır. Sevgi diyoruz sevgi, bunun sağlaması denklemi mi olurmuş canım.

4. Ve tabii ki ve elbette içinden geleni içinden geldiği gibi yaşayan gerçek faniler vardır. ‘‘Şimdi bunu yapsam ne anlar şu an şunu yaparsam ne söyler’’ diye düşünmeden yapar. Çünkü bilir, içinden gelen sesi sevmek gerekir.

Çünkü içindeki ses de sensin, aslında o senin kendin.
Yani aslında içindeki sesi sevmek içindeki 'seni' sevmek demektir. Kasmalar, kendini ağırdan almalar bence tamamen içindeki sesi sevmemekle ilgilidir. Ne bileyim kimi o ses konuştukça rahatsız olur tüyleri ürperir duymazdan gelir, bir başkası o sesi ne zaman duysa sevinçten delirir.

Bu biraz da insanın kendisiyle ilgilidir. Ve zaman içerisinde o sesi tanımak, onu ve neden öyle davrandığını anlamak ve sonunda onunla barışmakla ilgilidir. Hem bence o ses bir yabancı değil, insanın jr hali. Hatta belki çocuk görünümlü bilge biri. Ve hatta bence o Usta Yoda’nın ta kendisi.

Ne dersiniz, sizce de harika bir fikir değil mi? :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder