27 Temmuz 2010 Salı

kasede kaydettim o anıları


bi gün kadıköy'deyiz en yakın dostumla.tanıştırayım nünü.tuhaf bi isim biraz ama adındaki harfler sebebiyle o isim çıkmış ağzımdan bi gün,ben de hatırlamıyorum,artık 'yine' içmeden nasıl bi milyon olduysa kafa..yok kendisi resimdeki değil,adı geçmişken şeyedeyim dedim.bi gün işte gezmişiz,iyice pestile dönmüşüz,kaç saat önce bi gram bi salata yemişim,temmuz sıcağı bi de,zaten o sıra annemle babam da gitmişler memlekete,özlem hasret...hah işte hepsini topla,tam da öyle bi haldeyim.gerçi o sıralar nünü de benden aşağı kalır bi halde değildi.o da ilk defa çıktığı heriften dert yakınır bi haldeydi.neyse oturuyoruz bunla.hani dedim ya pestil olmuşuz temmuz güneşi altında,ha işte akşamüstü böle.efil efil esmesi gerekiyo tabi ama tık yok.beşiktaş iskelesinin önündeyiz.o kadar kedi gibi atlayış ve sıçrayışlarımıza rağmen kaçırmışız vapuru.neyse dedik,daha vapura yarım saat var oturalım şöyle azıcık.yaşlılık işte.efendim,yaz gelmiş,boş bi bank yada kaseyi sağlama alıcağınız en ufak bi boşluk bulabilirseniz alın burdan yakın.yok.baktık bi bankta iki kız,ayakta da anneleri yaşta bi kadın.kadının elinde fotoğraf makinası.çekiyo babam çekiyo.sanırsın mankenlik ajansı.kızlar da 14,bilemedin 15'ler.nası sinir olduk nasıl sinir olduk.hayır bi de o sıcakta o odaklanma hali nedir be usta.biz ki,sırf emo sanmasınlar,apaçi stayla gibi durmayalım diye makinayı kafanın üstünden değil çenenin bayaa bi altından tutup fotoğrafa gayet 'habersiz,''aa resmimiz mi çekiliyomuş'' gibi bakıp da poz veren(!) insanlardık.yok,değişen bişey yok halen de öyleyiz.de...şimdi şiirsel bi anlatım tutturalım dedik,tamam.olay anında biz de,benim görür görmez ''aa şu vazoya oturalım bari'' deyip adını öyle koyduğum taşa oturmuştuk.ama harbiden ortasında ağacımsı bişey vardı böle kafamıza kadar.vazoydu işte lan daha ne uzatıyon.neyse.gel zaman git zaman,bunlar kalktılar.deniz tarafına gittiler.875 gün aç kalmışım da bikaç ekmek kırıntısı bulmuşum gibi benim bi kalkmam var,uff daha yeryüzüne gelmemiştir öyle kaba saba,çirkin bi saldırma anı.allah allah dedim koş nün,vakit yolalma vakit,vakit gördüğünü gördüğün gibi yakalama vakti.demedim tabi bunları,ama şimdi olsa derdim,kim bilir.hayat bu.artık ne kadar bi zaman miktarında oraya konuşlandıysak,hani derler ya 'gözümüzü kapayıp açışımızla' kendimizi bambaşka bi yerde bulduk.burası dünya olamazdı.değildi de.ve biz de biz değildik.bu geçen insanlar...hayır,insan değillerdi,onlar insan görünümündeki yüksek teknoloji ürünü canlılardı.hani çocukken nefesimizi tutup ''simiiiiiiiiiitttt'' diye yarışa girerdik ya abimizle,kardeşimizle,akranımızla.işte bu canlıların nefeslerini tutmalarına gerek yoktu.onlar hep nefessizlerdi.onlar hayata 1-0 galip başladılar.onlarr...ama her ne olursa olsun hayat buydu.''su hayattıırrr hayat güzellll'' diyo ya bi kadın su reklamında.hayır efendim,''bank hayattırrrr hayat güzeelll'' diyesim geliyo şu an.o kadını da kovalayasım.çünkü haksız yani.her güzel şey bitermiş.evet.tam da böyle.uzaktan,dumanını,genç bi kızın kumral saçlarını savurması gibi savurarak sinsice gelen vapur...o an gözümüzde bi damla yaş...değil tabi.ama dokunsalar ağlayabilirdik.daha oturalı 15,bilemedin 20 dakka olmuştu olmamıştı.ama hayat dedikleri de bu değil miydi.hayın bi vapur günün birinde gelip tüm mutluluğunu çalabilirdi.bi umut..iskelenin demir parmaklıklı kapısı açıktı da,vapurdan birer ikişer atlayarak inenleri,sessizce ve kendinden emin bi şekilde vapurun yanaşmasını bekleyenleri,iki arada bi derede olanlarıyla acı tatlı bi kalabalık bizim olduğumuz yöne doğru geliyordu.sanki biz iki kişilik bi orduyduk da,düşman dev bi savaş gemisiyle askerlerini üstümüze salmıştı.gözümüze bi yazma bağlasanız o an var ya o insanları askeri üniformayla görebilirdik.aaa ama hayır.nasıl bi düş bu lan.hiç pembe çiçek desenli asker üniforması olur m...ha,yazmanın deseniymiş o,sori.neyse deyip,boynumuz bükük..dedim ki silah arkadaşıma ''kalkalım mı?''.tek kelime bile etmeden kafasını sallamıştı onay vererek.ama o da ne?!bi kız..tam da denizin yanında durmuş...o...kolundaki o şey...çanta mıydı.hayır olamazdı.eğer bu çantaysa ben de julia roberts'ım lan dedim.dedim ki yanımdaki askere,müttefiğime ''onu sorucam.nerden almış''.kıza yaklaştıkça onun artık gerçekten bi çanta olduğunu anlamıştım.julia roberts'a dönüşmemiştim hemen oracıkta ama zaten küçüklükten beri bizimkiler hep benzetirler.çanta da resimdeki bu arada.kıza nerden aldığını sordum.gereken tüm bilgileri almıştım.artık göreve hazırdım.eve varmama vardı bi 1 saat filan ama o 1 saat belki de gerçekten bi amaca bu denli 'yönelik'' ve kısaydı bi vapurda.vay be.tabi eve geldiğim gibi siteye baktım internetten.hiçbi şey beni alıkoyamazdı ona sahip olmam için.o benimdi artık.benim.tabi o kadar tutuşmalarım anca 20 küsur gün sonra meyve verdi.bi saat önce verdim siparişi.yarın mı öbür gün mü gelir bilemem.taktıkça o vazo,kız,acı tatlı o kalabalık,müttefiğim-silaharkadaşım,temmuz sıcağında kah kedi gibi sıçrayışlarımız kah kaplan gibi koşmalarımızla vapura koşma saniyelerimiz ve pestile dönmemiz gelicek aklıma.zaten çanta da kaset şeklinde.tam nostalji.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder