9 Aralık 2011 Cuma

her yere geç kalan kızın dramı

“siz kadınlar neden hiçbir yere vaktinde gidemezsiniz?” diye tabir edilenlerden oldum hep. her yere her zaman geç kalırım. hatta iş öyle bi boyuta geldi ki kızlarla buluşma planı yaparken ''yok saat 1 değil 2 olsun. sen zaten geç kalıcaksın sana 1 saat geç kalma payı veriyorum'' filan diyolar. orda yağmurda ıslanmış kedi gibi bakıyorum ama haklılar anacım. kendime yarım saat gecikme payı bırakıyorum, o yarım saat hoop diye 1 saat oluveriyor.

diyelim ki öyle çok önemli olmayan bi yere gidicem, heh mesela okula gidicem. hani sonuçta gideceğin yer okul be kızım, ne diye gecikirsin dimi. ama yok, ben tüm hazırlığımı sabaha bırakırım ve sabah elim ayağıma dolaşır. yapıcaklarımı unuturum, hiç planda olmayan aksilikler olur (aynaya baktığın an dudağının üstünde birkaç dal tüy yada 3 saniye önce çıkan boynuz gibi kocaman bi sivilce mesela) ve ben o aksilikleri temizlemeye çalışırken asıl yapmam gerekenleri çoktaan unuturum. amaann zaten yarım saat önce uyandım şimdi olsa olsa yarım saat geçmiştir diyerek rahat rahat saate bi bakarım ve tam 2 saat geçmiştir. ve benim 1 saat önce evden çıkmış olmam gerekirdi. ki birkaç defa vizeye finale bile geç kalmışlığım var durumun vehametini sen düşün.

her zaman tam tıkırında, uyandığı gibi şıp diye hazırlanıp çıkan insanlardan olamadım ben. buna çok üzülüyorum. şimdi diyeceksin ki, kendine çok mu özeniyosun acaba? hayır inan ki özendiğimden filan değil. gayet de sıradan şeyler. evin içinde ordan oraya dolanırken biri beni çekse en büyük dram o olur. Çağan Irmak gelip benden dram nasıl yapılır dersleri almak ister. izlenme rekorları kırar çünkü o kadar çaresiz görünüyorum ki. öküz gibi de açım bişiler yemem gerek, zaten annem de ordan bır bır konuşuyor: ''aç gitme, bak orda bişiler var'' diye. kahvaltıdan nefret eden, sırf mecburiyetten ve bi yerde düşüp bayılırım korkusundan oturup iki lokma bişi yerim yani. ki kahvaltıya dair hiçbir şeyi yemeyen bi insan evladı için kahvaltı denen öğün nasıl işkence ah bunu bir ben bilirim. taptığım Cemal Süreya'nın ''Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem Ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı'' mısralarını duyduğunda dünyası başına yıkılan biriyim ben. çok sevdiğim bu adam şimdi benim nefret ettiğim bişeyi övüyor ve ben o mısraları sevmiyorum dedim, başladım hüzünlenmeye. cidden bak.


Denedim % 100 çalışıyor, geç kalan insanlar hiç sevilmiyor.

Marilyn Monroe hariç. ''ona bakarsan Marilyn Monroe da her yere gecikirmiş kızıaamm'' diye övünsem de sonuçta o Marilyn Monroe. o gecikse bile kimseye batmaz, ama ben ne zaman bi yere geciksem var ya orda beni boğmak isterler. nassıl pis pis bakan gözler. neyse allahtan çevrem alıştı hatta artık o kadar normal geliyor ki mesela bunlar buluşmuş bi ben kalmışım yollarda böyle spastik gibi. bi geliyorum bunlar yemeklerini yemişler, içeceklerini içmişler hatta tatlılarını bile yemişler. artık kalkıcaklar ki ben gelirim. bu durum artık assolistlerin en son çıkması filan değil. orda assolist muamelesi filan görmüyorum ki en son giderek. heea sen mi geldin oluyo. hadi bişiler atıştır da gidelim diyolar ama içlerinden aynen şunlar geçiyo biliyorum: hiç gelmeseydin. bu ne yahu bunu mu beklicez. ohooo daha bişiler zıkkımlancak da kalkıcaz da.. ıyy üff amann salak ya bide japonlar gibi mıymıy yiyo yavaş yavaş. hiç çekilmez! yüzüme gülüyolar ama bıraksan kedi gibi tırmalıycaklar. sahtekarlığın daniskası anlıycağın.

artık hiçbir yere geç kalmıycam desem de ben plan yapmayan, plan yapmayı sevmeyen, hayatı spontan kararlar üstüne kurulu ve sadece içinden geleni yapan biriyim. yani ne zaman ''artık şöyle olmıycam artık böyle olmıycam, artık bunu yapmıycam'' dediysem hep lafta kaldım. olmuyor yani. hayatımın sonuna kadar da hep geç kalıcakmışım gibi geliyor bana. bu yüzden beni seven böyle sevsin diyerek, yazımı bitiriyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder