29 Kasım 2013 Cuma

oyun biter ve perdeler kapanır

hiç beklemediğin bir anda bir sahne oluyor, aynı film sahnesi. böyle o an herhangi bir şeyle uğraşıyorsundur, kafanda bin tane şey vardır, yarınki işler, yarın ne giyeceğin, gelecek haftaki işler sunumlar toplantılar falan filan.. sonra çat! bir şey görürsün ve kalakalırsın! donar kalırsın, koca bir buz kütlesi gibi, buz dağı gibi, 90'larda gece gece taşa dönüşmüş gelin ve damat hatta düğün alayı hikayeleri anlatan Saadettin Teksoy hikayelerindeki taşa dönüşmüş insan gibi kalırsın.

''bu ne ya?'' dersin. ''alla alla ne alaka? yok canım daha neler'' dersin. bu aşama aşama gider ve en son ''Allah ikinizin de belasını versin''e döner ve kapanış. tahmin etmişsindir neden bahsettiğimi. eski sevgili(ki illa sevgili olmanız da gerekmiyor, uzak mesafe ya da hoşlantı bile olabilir) ve onun gerizekalı yeni sevgilisi tabiiki de! ya adam utanmadan bir geri dönme çabaları, bi like'lamalar, bi ''bak ben burdayım'' demeler bir de utanmadan. kendince bir ''cepte kalsın'' ''kenarda dursun, yedekte kalsın'' olayı peşinde. sen kim oluyorsun da futbolcu gibi yedek kulübesinde tutuyorsun beni dingil! len embesil çözmedim mi sanıyorsun ne boklar yediğini de karşındakini salak yerine koyuyorsun! şu an bunları okuduğunu biliyorum, hala bir şekilde hayatında olduğumu ve hep olacağımı da, evet sana yazıyorum bunları aptal! o kadar gerizekalı, megaloman, hödük ve abazasın ki artık o kadar olur! baya hiç bir revizyona uğramadan fabrikadan çıkmış defolu bir malsın arkadaşım hala neyin peşindesin?

kıza gelecek olursak.. tatlım ya vizyonsuzluğun bu kadarı olur! gidip biraz daha bana benzeyenini bulsaydın keşke.. basbaya benim figüranımı bulmuşsun len! cidden çok aradın mı? aa bak ne buldum! senin bu kızı bizim acansa göndersek de benim yerime toplantılara sunumlara filan gitse? en azından bir işe yarar.


sen beni yenemedin çünkü ben senle oynamadım

hep söylediğin bir şey vardı.. ''sen çok akıllı bir kızsın'' derdin. işte o buz dağının görünmeyen yüzüydü biliyor musun? sandığından daha zekiydim hep, ama sen farkında bile değildin. sen bir şey söylediğinde aslında ne söylemek istediğini senden de önce anlıyordum. söylemediklerini senden de iyi biliyordum. insanlara gösterdiğin yüzün, kendini sevdirmek istediğin yüzün gerçek yüzünden o kadar başka ki.. o kızla daha ne kadar gider bilmem, umrumda da değil. ama.. bitene kadar senin gerçek bir gerizekalı olduğunu anlamayacak olmasına kız adına üzülüyorum açıkçası. bitmez de sürer giderse ve evlenirseniz -ki sanmam sende o yürek yok, işte o zaman senin o ''özgürlük alanı'' ''bağımsız birey'' ayaklarının koca bir palavra olduğunu ve sırf cool görünmek için yaptığını ya da yine bir köşede bir boklar yemek için kendince aldığın bir önlem olduğunu anlar umarım. ve seni bir lağım faresi gibi kapana kıstırır umarım. gerçi o zeka o kızda var mı, o da bir muamma. ya da o aptal tavrın hala devam ederse -ki edeceğine adım gibi eminim, o kızın benim kadar güçlü duracağına ve hatta tahammül edeceğine de asla inanmıyorum! dedim ya senin gibi bir gerizekalının sevgilisi ne kadar zeki olabilir ki?

bizi boşver, ki biz diye bir şey de yok, biz hiç bir zaman sevgili olmadık ki. bu bir ilişki değildi ki. seni hiç bir zaman sevmedim ki.. hayır gurur değil bu, sevmiş olsam belki gurur diyebilirdik. senin yapmak istediğinin aynısıydı yaptığım yalnızca. 1-0 önde olduğunu sanırken sen, değil bir kez bile beni yenmek, berabere bile kalmadık. çünkü ben seninle oyun oynamadım. çünkü ben seninle yarışmadım. seni çok iyi tanıyordum ve ne yapacağını hep çok iyi biliyordum. sana deli gibi ölüp bittiğimi filan sanırken sen, hiç de öyle olmadığımı bilmeni isterdim. ki deli oluyordun anladığında. birbirimize çok benzediğimizi söylüyordun, bu kadar ortak nokta olamaz deyip şaşkınlıktan küçük dilini yutuyordun. ama öyle değildi. biz birbirimize hiç bir zaman benzemedik. gerizekalı olduğunu hiç bir zaman aklımdan çıkarmadım, ki bunu sen de hiç bir zaman unutturmadın. hep uzak, hep mesafeli, hep yalnızca hayali bir şeydi bu. çünkü korkaksın sen! asla cesaretin yok gerçeklere. eminim o kıza da aynı şeyleri söyleyeceksin. çünkü sen duygulardan, insanlardan, sevmekten, gerçek şeylerden, gerçeklerden, hayattan ve her şeyden kaçıyorsun. tek bildiğin iş, iş, iş! kendini en mutlu hissettiğin şey işin. çünkü orada duyguya yer yok ve bu da senin en çok istediğin şey.

şimdi bunları seni umursadığım için yazmadım. ya da her şeye yüzeysel ve sığ bakan insanların düşünecekleri ''görüyor musun eski sevgilisi manita yapınca nasıl da gıcık olmuş'' diye bir şey de değil bu. benim öyle bir şeye asla ihtiyacım yok, olmaz da. bi kere sen benim eski sevgilim bile değilsin. bu yalnızca, okuduğunu bildiğim için, sana son sözlerim. seni yalnızca sosyal medyadan çıkarmadım, hayatımdan da çıkardım bil diye. seni hiç bir zaman umursamadığım gibi bundan sonra da hiç bir zaman umursamayacağım bil diye. romantik adam ayaklarına kız için şarkılar paylaşmak, herhangi bir paylaşımda ona imalı bir şeyler yazmak, ya da arada bir halini hatrını sormakla sevgili olunmaz. sevmek öyle bir şey değil. yani sen sevmeyi çok yanlış anlamışsın be dostum. yazık ki hiç bir zaman da anlayamayacak ve onu iliklerine kadar hissedip yaşayamacaksın. sana bir tek bunun için üzülürüm yalnızca.



yazının şarkısı:

17 Kasım 2013 Pazar

çocuktuk, büyüdük

uzun zaman önceydi. biz çocukken.. bizim
apartmana taşınmışlardı. ilk tanıştığımız günden beri çok iyi anlaşmıştık. ben o zamanlar biraz fazla ''arabeskim'' ee ne de olsa ergenlik çağındaydık her şey ama her şey gözümüze gayet dramatik, karanlık ve gotik görünüyordu, o da zaman zaman arabeskti tabi ama benim kadar değil. benim anlamadığım, o da o sırada benim gibi ergenlik çağında ama hiç ergen gibi değildi. hatta bazen korkuyordum len bu yoksa ergen görünümlü bir yetişkin mi filan diyordum içimden. zaten mahalleden bir çocuğa yanığım o sıralar, bununla dertleşiyorum işte bu tabi o klasik soğukkanlılığıyla sakinleştirmeye çalışıyor filan ama nasıl deli oluyorum neden bu kadar soğukkanlı olduğuna akıl sır erdiremiyorum. hiç abartmıyorum kafasına bi tane patlatmak istiyordum!

neyse gel zaman git zaman.. biz baya iyi anlaşıyoruz böyle. e dedik bari bunun adını koyalım gittik bunların terasında kan kardeşi olduk. Allah'ımmm olaya gel bildiğin parmaklarımızı kanatmaya çalışıyoruz filan. şimdi hatırlamıyorum tabi ama sanırım o dizini mi ne kanattı ben tabi en ufak kan görsem düşüp bayılacağımdan dedim ben parmağımı kanatcam valla hiç kusura bakma. keyfimize düşkünüz tabi, canımız tatlı. sabahçıydık, öğleden sonra eve geldiğim gibi hızla üzerimi değiştirip onlara gidiyordum. omlet yapıp yerdik, o çok tuz yerdi, bu kadar tuz yeme derdim. domates keser tabağa koyardım, omletle güzel giderdi, terasa çıkar dışarı bakardık, hayaller kurardık. binbir macerayla ilkokul geçti derken artık ortaokuldaydık. aynı okulda değildik, hatta üzerinden baya geçmesine rağmen ben hala sinir oluyordum aynı okulda olmadığımız için. evet sabahları okula beraber gidiyorduk belki ama bu bana yetmiyordu. bir şey olunca hemen o an anlatmak istiyordum ona. tembel hatta baya haylaz bir çocuktum, derste güler, çok konuşur ve kendim dersi dinlemediğim gibi birkaç kişiyi de engellerdim. bunları onunla yapmak istiyordum, o orada şimdi ders dinliyor şimdi pislik, burada olsa onu da gülme krizine sokardım, birlikte karnımız ağrıyana yüzümüz kıpkırmızı olana kadar gülerdik, böylece disipline de beraber giderdik ne güzel. ama olmadı. o başka okuldaydı. okullarımız yakında ama ne yazık ki aynı okul değildi. ne bileyim sadece okula giderken ve okuldan döndüğümüzde değil her an yan yana olalım, hep yanımda olsun istiyordum. ne günlerimiz geçti bizim mahallede. ne hikayeler ne maceralar..


güzel rüyalardan uyanman gerekir bazen..

derken.. 6 yıl sonra bir gün taşınacağımızı söylediler bana. orta 2'ye mi ne gidiyordum. o an dünya başıma yıkıldı tabi. nasıl olurdu bu, beni neden üzmek istiyorlardı ki ben burada, bu mahallede, O'nunla çok mutluydum. şimdi her şey yerle bir olmuştu. ama yapacak hiç bir şey yoktu. vedalar edildi ve bir akşamüzeri atladık arabaya ve yola çıktık.

tamam biraz egzajere ettim hatta baya dramatize ettim, taşındığımız yer taş çatlasın 15 dk yürüme mesafesindeydi. ama napiyim yani o mahalleden gidiyorduk sonuçta. kim bilir bir daha ne zaman gelicem, belki o da gelmiycek, ayrıca yeni taşındığımız mahalle eski mahallemiz kadar güzel değildi napiyim yani. hayır yani bi de aynı mahallede olamıycaz artık boru mu! neyse bi şekilde bi yolunu bulup ben ona mektuplar yazmaya başladım. hatta bir ara o mektupları buldum da kıza öyle bir serzeniş yapmışım ki. artık görüşemediğimiz için kızın beynini yemek mi dersin ''bana artık neden bu kadar uzak olduğunu anlayamıyorum'lar mı dersin.. ''anlamıyorum, anlayamıyorum, hiç anlayamıyorum''lar mı dersin.. e gerizekalı tabi anlayamazsın ergensin kafan dramdan başka neye çalışıyor. taşındınız tabii ki uzak olucan başka ne olucak. sonra o yazdı etti ama nasıl efendi yazmış görmen lazım ''ben de çok istiyorum buluşmak tatlım, seni de anlıyorum ama taşındız'' vs. ne olursa olsun araya mesafe girince bir uzaklık da giriyor mektup filan hikaye yani. birbirinden uzak olunca harbiden uzak oluyorsun. sonra büyüdük. ayrı apartmanlar, ayrı mahalleler derken bir de ayrı dershanelere de gidince tamam artık biz ciddi ciddi ayrılmıştık.

geçen gün, rüyamda onu gördüm. nasıl bir rüya ama var ya, sarılmışım buna zırıl zırıl ağlıyorum. ''canım arkadaşımm seni çok özledimm'' diye. yılların geçtiğini, harbiden ayrıldığımızı, hayatın bizi ayrı yollara ayrı hayatlara götürdüğünü ilk kez bu kadar bıçak gibi keskin bi şekilde farkettim. bir şey oturdu boğazıma. bir zamanlar çok değerli olan şeyler yıllar geçince daha değerli olmalıyken, tıpkı şarap gibi daha da güzelleşmesi gerekirken tam tersi olması, artık selamın sabahın kesilmesi beni gerçekten üzdü. rüyanın etkisinden baya çıkamadım. hayırlara olsun inşallah dedim ve ona mesaj attım. bunu yapmalıydım çünkü o benim çocukluğumu beraber geçirdiğim, ergenlik zamanlarımdaki deliliklerime şahit olmuş, nice deliliğe de birlikte imza attığımız canım arkadaşımdı, kan kardeşimdi. o da çok özlemiş. dakikalarca aynı şeyleri söyledik durduk. onu çok özlemişim.

yıllaaar yıllar geçti.

ve tanışmamızdan tam 14 yıl sonra yarın buluşuyoruz biz :) en son birkaç yıl önce biraradaydık ama düğündü ve oturup konuşamamıştık. yıllar bize neler kattı, nasıl değiştik, neler hala değişmedi ve neler yaşamıştık oturup yıllar sonra ilk kez konuşacağız resmen! nasıl heyecanlıyım anlatamam. bu yazımı okuduğunu biliyorum S. değişmedik bunu sakın unutma. seni seviyorum! :)

bu arada yarını baştan sona anlatacağım yazı, 1-2 gün içinde Türkiye'de ilk kez ve sadece burada, http://reklamciinsankisisi.blogspot.com/ 'da olacak. beni okumaya devam edinn ^_^


yazının şarkısı:
http://www.youtube.com/watch?v=z1eVPdlQUv0

13 Kasım 2013 Çarşamba

falımda aşk başkadır

fallarımda sen çıkmıyorsan ne yapayım öyle falı ben. daha doğrusu fallarımdan çıkıp fincandan atlayıp gerçek olmuyorsan ne işe yarar baktırdığım fallar?

ismini sanki bilmiyormuşum gibi gidip telveleri deli gibi kafaya dikip, o salak fincanı ''neyse halim çıksın falim'' diye 3 kez kendime doğru dönderip 3 saat soğumasını bekledikten sonra falcı, arkadaşım ya da ayfondaki falcı bacı uygulamasındaki robot bana ismini ya da hiç değilse ismindeki bir harfi vermiyorsa ne yapayım ben öyle falı. çarkıfelek gibi yalnızca sessiz harfler çıkıp da sesli harfleri benden bekliyorsa, ne yapayım ben öyle falı. bana ismini vermeyen falları ben niye kapatıyorum olum boşuna, niye baştan demiyorsun ya! hayır bir de nasıl bir ismin varsa artık, yıllardır kimse çözemedi. bir iki kez tutturan falcı oldu tabi ama onlar sen değilmiş meğersem.

bir de işin ''boy ve kilo'' olayı var. herkes mi muallakta kalır arkadaş! biri diyor ki koca kafalı, öbürü diyor ki küçücük, diğeri diyor ki ''yok efendim sanki orta boy orta kilodaymış da çok net değilmiş de bilmemneymiş de''. diyet mi yapıyorsun tatlım? sahtekar Dukan'ın bir işe yaramaz diyetini mi yapıyorsun? peki bunu neden bu kadar sık yapıyorsun da fallarımda bir kilolu bir zayıf çıkıyorsun? yapma bak bu kadar sık kilo alıp verirsen çatlakların olur büssürü. ya bi de sen neden benim fal baktıracağım insanlara ya da ayfondaki falcı bacı uygulamasındaki falcı bacı denen gerizekalı robota gidip boyunu kilonu söylemiyorsun, kaydını yaptırmıyorsun olum! git bir an önce kayıt mayıt bi bişey yaptır da her seferinde gözlerini kısıp seni bulmaya çalışmasınlar o telvelerin içinde! hayır bir de sen ne ara telveye dönüştün de benim kahve içtiğim fincanların içinde duruyorsun? neden ki?

telvelerin arasına girip kamufle olmuş bi şekilde el sallayarak fincanımın içinden ne bakıyosun olum! niye sen de normal insanlar gibi insan cisminde karşıma çıkmıyorsun? neden kara kara kahve fincanından, telvelerin arasından bakıp korkutuyorsun ya! valla zaten ne zaman kahve içsem çarpıntı geliyor, bi gün yine pat diye yaratık gibi telve kılığında o fincanın içinde seni görünce yüreğime inecek diye korkuyorum.

bir de insanları uğraştırma olayın var oy ben sana ne diyim. yahu neden insan gibi çıkıp konuşmuyorsun? neden herkes gibi çıkıp kendini anlatmıyorsun? niye insanlar aptal bir fincanın içine gözlerini kısarak bakıp seni bulmaya çalışıyorlar? ''hmm şöyle biri.. yok yok böyle biri.. aa yok canııım şöyle şöyle biriymiş bak görüyor musun'' yaa ben nerden göreyim, seni tanımıyorum ki. yani tanıyorsam da faldakinin sen olduğunu nereden bileyim? zaten arkadaşlarım tutturmuşlar iyi fal bakıyormuşum da bilmemneymiş de. ya bi kere ben iyi fal baksam benim falcıda işim ne? neden hala gözü doymaz bi şekilde ''isim veriyormuş, baya çat çat tarih söylüyormuş kızım!'' diye milleti gaza getireyim. yani artık nasıl bi tipin varsa bi türlü çözemedi kimse. neden yani? neden mesela millet böyle sanki 8000 yıl önceden kalma bir çanağa çömleğe bakar gibi o minicik fincanın içine kafalarını sokup bakıyorlar? ben bunu inan bana yıllardır çözemedim çözemiyorum. neden bunu yapıyorsun sevgili telveden adam? ya da mesela benim geçtiğimiz pazar günü Contemporary İstanbul'da her bir esere bakarken yüzümün aldığı şekli alıp bakıyorlar o fincana böyle gözler aynı şu şekilde bak -> O.o aynı böyle oluyor bak o fincanın içine bakarken. ki beni ''çok güzel fal bakıyorsun, inanmıyorumm valla doğru!'' diye gaza getiren arkadaşlarıma fal bakarken ben de öyle bakıyorum o ayrı tabi.

artık ismin cismin işin gücün nedir bilmem. tanıyorsam zaten tanıyorumdur, tanımıyorsam da her nerede yaşıyor ve yaşatılıyorsan ne olursan ol gel. ama lütfen, çok rica edicem artık ya kendin gel, ya da telve kılığında gelme pilis. Kasım'da aşk başka olabilir ama inan bana falımda aşk hiç de başka değil :/

10 Kasım 2013 Pazar

yaklaşan doğum günü dileklerim

bugünü de saymazsak doğum günüme bugün tamı tamına 12 gün kaldı. normalde eskiden yapardım böyle ''oleyy doğumgünüme az kaldııı'' diye anime kızı gibi dolanırdım ortalarda. yaş kemale erdikçe bu olay yerini önce ''amaann doğum günümse doğum günüm. banane'' düşüncesine, sonraki aşamada ''bir yaş daha yaşlanıcam ühüüüğ'' ağlaşmasına ve son olarak haberim yokmuş gibi çek panpa der gibi, sanki hiiç doğum gününün yaklaştığından haberi yokmuş gibi cool cool durup hmm'lamaya bıraktı. ama bu son aşamadaki coolluktan sonra, böyle blogda doğumgünülü yazı yazınca da sanki U dönüşü yapmış gibi duruyor olabilirim ama bu dilekleri yazmasam çatlarım dedim ve oturdum blogun başına. bir de ne söylersen o olur olayı ya da kızların bildiği tabirle ''evrene mesaj gönderme'' olayı var ya hani, ben de dedim madem öyle, o zaman gitsin bakalım evrene mesajlar. başlıyorum öhöm.

1. Doğum günümde hediye olarak sevmediğim insanlar hayatımdan çıkabilirler. teşekkürler.

2. Normal zamanlarda selamı sabahı olmayan ama işleri düşünce ''cnmmm nbrrrr :)'' olayına giren insanlar evrim geçirip normale dönsünler. lütfen ama.

3. En acilinden ''seviyorsan git konuş abi'' olayı artık gerçek olsun ve bir bulaşıcı virüs gibi artık herkes çıkıp ''seviyorum uleenn'' desin. bağırmadan da söyleyebilirler tabi. illa Tarık Akan gibi çıkıp kızın evinin önüne seni seviyorum yazmasa da olur ya da gidip ''dur lan şu dağları deleyim hatta yetmeyip bir de çöllere düşeyim'' de demesinler tabi. içlerinden geldiği şekilde yapsınlar işte. ama yeter ki artık yapsınlar. çünkü cidden artık kimi görsem aşk acısı çekiyor ama yine kimi görsem sevdiğini söylemeye çekiniyor. yapmayın arkadaşlar ölümlü dünya, bugün varız yarın yokuz. çok zor değil bir iki kelime etmek. hayır yani sizden elbette kalkıp dağ filan delip çöllere düşmenizi kimse beklemiyor dostum saçmalamayın. yeter ki artık çocukça taktiklere, kaçan kovalanır salaklıklarına girilmesin, dürüst olunsun.

4. Bu yaşa geldim hala bir şeyi bir türlü anlamadım: deli gibi kıskandığı insanların mutlu olmasını istemeyen, tabi kalkıp açık açık ''seni çok kıskanıyorum, ulan niye sen yaşıyorsun onları ben yaşamıyorum, sahip olduklarına neden ben sahip değilim'' diyemeyip bir fırsatını bulunca o kıskandığı insanı aşağılayan, hakaret bombardımanına tutan ve hatta küfürler yağdıran hazımsızlar. neslinizin tükenmesine ne dersiniz? bu fırsatı kaçırmayın.

5. İlk gördüğü yerde ''sen kilo mu aldın'' diyen sevgili tanıdıklar, acaba siz de beyninizi aldırmış olabilir misiniz? 22 Kasım'da artık normal biri olmaya ne dersiniz?

6. Yine ilk gördüğü fırsatta ''ee var mı enişte? şşş yok mu aşk meşk'' sorusuyla asrın sorusunu sormuş bulunup tepemin tasını attıran çok sevdiğim tanıdıklarım, ee var mı beyin? artık şunu sormasanız?

7. Doğru düzgün ilişkisi olmamış ama kızlar hakkında atıp tutmaları bitmeyen ve tüm kızlara ''kezban'' etiketi yapıştıran kezban erkekler. canımın içi pandaların nesli tükeneceğine işte bunların nesli tükense ya.

8. Ve listenin belki de en sevdiğim maddelerinden: dengesiz insanlar. Allah'ımm ben bunları çok seviyorum yaa canlarım benim. ne zaman ne yapacağı kestirilemeyen, bir şekilde hayatından çıkarmana(haklı olarak) rağmen sülük gibi yapışan kene gibi tuttu mu bırakmayan ve hatta içinden ''kovuldun!'' desen de ''sen kovmuyorsun ben istifa ediyorum'' yüzsüzlüğüyle bir türlü hayatından çıkmayan, bir zaman sana cidden değer verdiğini hissettiğin ama bir de bakmışsın onun gözünde sıradan ve hatta sıradan da sıradan olduğunu gördüğün, bir türlü dengesini bulamamış kafası karışıklar. siz naber ya?

9. Bir türlü peşimizi bırakmayan geçmişimiz de bizi bir rahat bıraksa ne güzel olacak mesela. geçmişimizdeki insanlar, olaylar, duygular ısıtılıp ısıtılıp önümüze gelmese, ''hayalet'' gibi peşimizde olmasa nasıl rahat kafalarımız olacak ah. bunlar eski sevgili, eski iş yeri, eski dost filan işte. yani ne bileyim en basitinden, karnı tok sırtı pek olduğu ve sevildiği güzelim ilişkisini yani güvenli kürkçü dükkanını gayet rahat bir şekilde terkedip, keyfi gelince canı isteyince istediği olmayınca yine tıpış tıpış o bacası tüten güzelim kürkçü dükkanına geri dönmese mesela insanlar. tam onu unuttun, hayatını yeniden kurdun, güzel güzel yaşıyorsun pat diye bir mesaj ya da bir söz. seviyorsan neden gidiyorsun, madem sevmiyordun ve gittin, o zaman niye geri geliyorsun güzel arkadaşım? yani artık rica edicem, lütfen, kürkçü dükkanına geri dönme olayı tükensin artık.

10. Ah egolar ah.. herkeste bir ego, kendini dev aynasında görme. hepimiz aynı değil miyiz son tahlilde? kime bu afran tafran pardon? sizi de şöyle alalım, geri dönüşüm kutusuna lütfen canım.

11. Çok kısa ve net söyleyeceğim: artık evlenmeyin ulen! bu ne ya bütün arkadaşlarım evlendi olm :/

12. Ve tabii, belki de listenin en önemli maddesi olan özgürlük. insanların hayatına karışma yetkisini kendinde bulmasa insanlar keşke. nasıl yaşayacağını, ne yapacağını insanlar kendileri zaten bilirler. hepimizde az çok akıl var, hepimizde az çok kalp var, hepimizde az çok yaşanmışlıklar var ve kendimiz için neyin iyi olup olmadığını biliyoruz. özgür olmadığımızı sanmasın kimse, istedikleri kadar özgür olmadığımızı ve hatta olamayacağımızı sansalar da özgürüz işte kardeşim! bırakın yaşayalım! bırakın Allah aşkına!


bu liste uzar da uzar. kendimce temel olduğunu gördüklerimi, aklıma gelenleri çiziktirdim işte. eminim senin de hak verdiklerin hatta eklemek istediklerin var. hepsini geçersek, aslında tek istediğimiz mutlu olmak değil mi güzel dostum?

uyuyup uyandığımda, tekrar uyuyup tekrar uyandığımda ve 22 Kasım günü geldiğinde o mumları üflerken, kendim ve herkes için güzel şeyler dileyeceğim. hepimiz için mutluluk dileyeceğim. her ne kadar bir yaş daha yaşlansam da :/ kaç yaşına mı gireceğim? işte onu ne siz sorun ne ben söyleyeyim, hem bayanlara yaşı sorulduğu nerede görülmüş canım :)


sevgiyle :)