27 Mayıs 2011 Cuma

bittim gözün aydın bittim helal olsun

insanın kendini hala eski sevgilisinden sorumluymuş gibi hissetmesi, hala bi şekilde kopamamış gibi davranması, sanki hala sevgilisiymiş gibi onun yaptığı herşey için hesap sorma yetkisini kendinde bulabilmesi böyle şeyler var. eski sevgilinizi artık görmeseniz bile, ''ben geriye bakmam, hep önüme bakarım'' deseniz bile, ayrıldıktan sonra haklı ve doğal olarak yeni yelkenler açma olaylarına girseniz bile o adam/kadın bi şekilde hala sizin hayatınızda aslında. şimdinizde yok belki ama, geçmişinizde var. ve geçmişiniz de, siz ne kadar kaçarsanız kaçın siz demek, hayatınız demek. yani sevgiliyken sen adamı/kadını çok sevmiş olabilirsin. bu, ondan ayrılınca nefret etme olasılığını silmiyor. ve buna rağmen ondan hala hesap sorabilme durumunu da silmiyor. ya da mesela öyle çok çok sevmedin, bu durumda da o olasılık hala var. her ne şekilde bi ilişkiniz olmuş olursa olsun, ayrılınca o insana karşı duygularınız ölüyor. ama yine de o insanı hala bi şekilde karşınıza çıkarıyosunuz, üstelik kendi ellerinizle.

tüm bunlar gösteriyo ki:

1. siz, ne derseniz deyin bal gibi de onu hala unutamadınız. demek ki hala onu hatırlatan şeyleri çöpe atmadınız. dinlemeyin efendim 'sizin şarkınızı', aldığı hediyeleri ortak arkadaşlar vasıtasıyla falan gönderin, fotoğraflar direk çöp zaten. hoş, eskiden fotoğraf yakmak diye bişey vardı. abi hüzünlü pop kliplerinde böyle fotoğraf yakarlardı, nasıl özenirdim. ama artık mailinden, yok efendim feysinden şuyundan buyundan siliyosun. herşey gibi bu da sanallaştı.

2. hiç şaşmaz: insanlar ayrılınca içiyorlar. bu artık net. hah işte içerken de meze yerine arkadaşlarınızın beynini yiyosunuz: ''sizce beni seviyomuydu, sizce ben mi hata ettim, sizce onu unutur muyum, sizce uzayda hayat var mı, babam böyle pasta yapmayı nerden öğrendi..'' şeklinde.

3. ne yapıyor ne ediyor diye, eğer onu silmediyseniz kesin feyste durumuna ne yazdı, kimin duvarına bişey yazdı, kimin fotoğrafını beğendi, kimin paylaştığı videoya yorum yaptı, twitterda kime menşın atmış kimi takip etmiş gibi saçmasapan şeyleri didik didik ediyorsunuz. silmişseniz ortak arkadaşlar varsa, onun hesabından girip bakıyosunuz. yoksa fake bi hesap açıp, üstüne bi de ekleyip onu denemek istediniz. öyle yıllar sonra hatırlayınca güleceksiniz demiyorum, bi ortam soğusun, bi kendinize gelin kendinizden tiksineceksiniz.

4. onun için hala içleniyo, onun için içiyor, yani onun için bişeyler yapıyosunuzdur. bence buna hiç gerek yok. adam olsaydı da sizi içli köfte kıvamına getirmeseydi, demek ki adam değilmiş, o zaman gerek yok içlenmeye. düz mantık yani.

5. vicdan muhasebesi var tabi bide. adama/kadına hak vermeye başlıyosunuz. hatta belki rüyalarınıza giriyo. belki de tüm bu sürecin enn gereksiz ve gerzek aşaması işte bu. ve hiç gereği yok inanın. mümkünse bu aşamaya gelmeden hoop diye bi sonraki aşamaya geçin.

6. onu haklı gördükten sonra baktınız iş yok, kendini haklı görme evresi başlıyor. aklınıza geldikçe kendiniz için üzülüyor, ilişkide hep veren taraf olduğunuza ama yine de değer görmediğinize kendinizi inandırmaya başlıyosunuz. bi zaman sonra buna öyle bi ikna oluyosunuz ki, hobaa başlıyo artık zılgıt bölümü. ''Allah onun bin belasını versin, zaten gözü dışardaydı, zaten ben söylemesem bişey yapmak içinden gelmezdi, zaten salaktı, zaten şöyleydi böyleydi..'' diye. bu iyiye işaret. yavaş yavaş iyileşiyosunuz işte. hiç çekinmeyin, içinizden gelen tüm küfürleri etmekte özgürsünüz. haketti haketti merak etmeyin.

23 Mayıs 2011 Pazartesi

şimdi başlığa ne yazsam ilgini çekerdi mesela


''hevesim olsa param olmuyor
param olsa hevesim''


diyo ya büyük şair, bu aralar iyi hissetmek adına herşey neredeyse tamam gibi ama benim iyi hissetmek gibi bi hevesim yok sanki. bazı şeyler var tabi mükemmel hissetmemin önünde engel oluşturan, ama kimsenin hiçbir zaman mükemmel hissetmeyeceği gerçeği tek tesellim. illa bişey oluyo ve tüm o büyü bi şekilde bozuluyo. hep böyle oldu, bundan sonra da pek değişir mi bilmiyorum.

burda böyle oturmuş bunları yazarken ben, dünyanın herhangi bi yerinde benimle aynı duyguları yaşayan birilerinin olduğunu bilmek güzel yine de. dibine kadar yapayalnız olsan da aslında öyle abarttığın kadar değilsin, bu hep böyle. ya da çok aşıksan da, gelip geçici inan, ölümlüyüz sonuçta. ya da ne bileyim, geçenlerde 'yarın kıyamet kopacak' dediler, o an bizim kızlarla 'direk yarın sabah giderim buralardan hiç düşünmem' dedik hep bir ağızdan. yanisi şu: kimseyi kimseye yada kimseyi hiçbir yere bağlayan bişey yok aslında. herşeyi büyüttükçe büyüten, abartan, süsleyip püsleyen, ahım şahım gibi göstermeye uğraşan biziz. yoksa hiçbir şey öyle değil. ve eninde sonunda herşeyi kaybediyoruz. peki afedersin dostum ama biz neden bunca çabalıyoruz? saçmasapan sevgililer edinip, saçmasapan insanlarla arkadaş olup, bi yerimizi yırtıp bi işe girip orda milletin pis egosunun altında ezilip sonra çok değer verdiğimiz şeylerden kilometrelerce uzaklaştığımızı görüp kendimize acımak için mi? evet, hiç aklımızda yokken, tam da kafamızda 'yok istemem, bana uzak olsun' dediğimiz tüm özelliklere sahip kadınlar/adamlar için ölüp bitiyoruz ama bi de bakıyoruz herif ilk arkanı dönmende paçayı kurtarmış, sonra da herşeyi sanki sen mahvetmişsin gibi sen onun için birlikte hiçbir şey yaşamamış gibi, yoldan geçenden daha değersiz hatta nötr bi canlısın. yani boşuboşuna tanıştınız. boşuna heyecan duyup boşu boşuna onu düşündün. boşuna elini tutup onu boşuna öptün. seni sevmiyor. sanki dün gibiydi susup bakıştığınız zamanlar değil mi. nasıl da hayalperestiz görüyo musun!

çünkü kadınlar ve erkekler, nankörüz. beyler ve bayanlar, biz topraktan yapılma günahkarlarız. varsın bu da günahlarımızdan biri olsun, bizde günahtan bol ne var. yaşadıklarını unutabilecek kadar salak, kendini adadığı şeyleri çöpe atar gibi kendinden uzaklaştıracak kadar ahmak ve duygularıyla sarıp sarmaladığı insanları eninde sonunda yabancılaştıracak kadar pisliğiz! ve de kimse inkar etmesin, bunların hepsi gerçek. biz böyleyiz!

ama alışıyor insan herşeye olduğu gibi buna da. ve sonra yeniden başlıyoruz aynı aptallıklara. unutacağını, yabancılaştıracağını, bi gün nefret edeceğini bile bile aşık oluyosun yeniden. gittikçe o pislik zamanlara yaklaşırken, hala kendini kandırıyosun. her elini tutuşunda bir adım daha yaklaşıyosun ondan nefret edeceğin zamanlara, her buluşmanızda bi gün daha çabuklaşıyo ona lanet okuyacağın zamanlar. hayatın kendisinin bu olduğunu söyleme bana, başlarım böyle hayata.

yani herşey sadece anlık zevkler ve tatminler üstüne kurulu, biz hayatı çok abartıyoruz dostum.

19 Mayıs 2011 Perşembe

''Biliyor musun sevgilim? Umrumda bile değilsin''


adam bencildi. kendi haklılığı kabul edilsin yeterdi, dibine kadar haksız olduğu zamanlardaysa eline kendi seçtiği bir etiketi alıp karşısındakine yapıştırırdı. hani fabrikalarda ürünlere bantlar yapıştırılıyo ya onun gibi, 'sen inatçısın, sen kıskançsın, sen gerikafalısın, sen şöylesin sen böylesin' diye. kendini çok matah bişey sansaydı bu yaptığı makul gelebilirdi belki ama kendini bile sevmeyen birinin bunu yapması.. aa pardon unutmuşum, insan kendisini sevmedikçe insanları sevemez ki. herşeyin kendinde başlayacağı gerçeğini hiç kabul etmedi ki, zaten bu yüzden herşeyi hep karşıdan beklerdi. ona üzülürdüm aslında, herşeyi hep zamanın alıp önüne getirmesini bekliyordu çünkü. istedikleri olmadığında da insanları ve de özellikle hayatı suçlardı. kendiniyse sadece 'ben buyum' diye savunurdu, geri kalan herşey için nasılsa mazeretler çoktu.

kendimdeki suçları hataları öyle iyi görüyorum ki şimdi, sudan çıkmış balık gibiyim, ama gerçekler ve benim tüm bu hatalarım da sudan çıkmış balık gibi, artık suyun altında değiller, onları görebiliyorum artık. kördüm, görebiliyorum artık.

insan, nasıl başlarsa öyle devam ettirirmiş. tesadüflerin başına buyruk kollarına bir yükseklikten atlar gibi bırakmışım kendimi. aşk böyledir diyeceksiniz, ben bundan bile emin değilim ki. hiç oldum mu ona diye, hala suyun altında, ne görebiliyorum ne duyabiliyorum. ne söylesem kendini kandırmak olacak. iyisi mi, hayat ve zaman ve benim dışımdaki herşey onun ne olduğundan eminken benim bilmemin hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini ve bir anlamının da olmadığını görüp onu orda öylece bırakmalıyım. bana ait birşey yok artık orda. hem o da aşık değildi bana.

hatıralara saygım öyle çok ki. oysa anlattıklarım hatıralarımız değil, benim kırık mısralarım. benim gibi kırıklar. kırgınlıklarını, düşlerinin yerle bir oluşunu seyreden şeyler, tıpkı benim gibi. ben çok yükseğe koymuştum o hikayeyi, o da biliyor. inkar edecektir, bunu ikimiz de biliyoruz. gerçek şu ki, zamana bırakacağımız birşey değildi o. hatalar vardır elbet, hangimizde yok ki... ama onun bir hata olduğunu düşünmüyorum herşeyden sonra, buna emin olabilir. hayat hata mı ki yaşadıklarımız öyle olsun. ki beni tanımışsa, benden nefret etse de içtenlikle kabul edebilir, yaşananlar ne olursa olsun değerlidir benim için. hem bizimki, hem diğer tüm yaşananlar.


bundan sonra herkes kendi istediği gibi yaşayacak. onun biz sevgiliyken hissetmediği 'aidiyet, birinin birşeyi olmanın verdiği sorumluluk' duygularından sıyrıldık artık. soyunduk birbirimize dair olma halimizden. artık beni astığı önyargılar, kabullendiği sıfatlar olmadan yaşayacak ne yaşayacaksa. ve ben de... zaten birbirimizin boynuna asıp erişemeyeceğimiz yükseklere taktığımız tüm o inatçı kabullenişlerdi canımızı acıtan. bedenimiz, ruhumuz dayanamadı o yüklere bir zaman sonra. ve öldürdü bizi. yani artık iki başka insanız biz aslında.

18 Mayıs 2011 Çarşamba

koy koy suyundan da


kadın erkek ilişkileri zor üstadım. neresinden tutsan elinde patlıyo, hep boka sarıyo. tam umutlanıyosun herşey güzel herşey yolunda diyosun ki evrene batıyo senin bu rahatlığın, pat diye bi sorun patlak veriyo. artık nasıl bi günah işlemişsek cezasını hep karşı cinsle olan ilişkilerimizle ödüyoruz.

geçenlerde kalabalık bi mekandayız. herkes bi yerlere konuşlanmış. sevgilisi olmayanlar etrafı kesiyo, gözüne kestirdiğiyle saatlerce bakışıyo, bıraksan sonsuza kadar orda öyle bakışacak salak. zamane gençlerimizde faaliyet sıfır yani! sevgilisi olanlar ikiye ayrılıyo: sevgilisi yanında olmayıp etrafı kesenler ve sevgilisi yanında olup yine kesenler. yani bu zamanda ister kız ister erkek olun bu değişmiyo. içgüdüsel olmalı ki başının bağlı olması falan da kesmiyo. durumu muallakta olanlar da mevcut tabi. sevgilisi varla yok arası, yani aslında ilişkisi bitmiş ama yeni bi ilişkiye hazır mı değil mi kendisi de bilmiyo. sütten ağzı yanmış, yoğurdu üfleyerek mi yese üflemeden mi hüpletse bilemiyo garibim. ortam püfür püfür, üstüne bi de insan genç olunca kanı kaynıyo falan. hani aşık olmayı geç, hoşlanmak moşlanmak işlerini falan istemiyosan içinden gelmiyosa bile gerekli her türlü imkan sürüyle. böyle olunca da koy götüne rahvan gitsin diyerek kendini suya bırakıyosun.

çok yakın bi kız arkadaşım işte tam da bu söylediğim imkanları görmüş olmalı ki bi ara kendini fena kaptırdı. 5 yıllık bi ilişkiden sonra insanın ne olursa olsun süt yoğurt bu işlere hiç giresi gelmez tahmin edebiliyorum, benim bile topu topu 1 yıl sürdü yine de gayet iyi anlayabiliyorum. ama abimiz de çoktan aşmıştı, yani bakıyosun orda taş olsa dillenir öyle bişey. arkadaşıma hak vermeyi geç, bi ara ''hadi yürü be koçum, olucak valla bak ben inanıyorum. hem o kadar bakıştınız kızımmm'' diye kızı gazlarken buldum kendimi. neyse işte bizim diğer kızlar bunları tanıştırdı etti. çocuk anlamış olucak ki tanışma faslından sonra kabuğuna çekildi. geçti gitti arkadaşlarının yanına. bizim kız tabi başladı ''bak gördün işte hoşlanmadı demek ki, yoksa gitmezdi''. yaa kızım saçmalama diye kızı gazlamaya aynen devam tabi. işte orda yaptığımız hataymış sonradan farkettik, ne diye kızı ümitlendirdik ki. gerçi orda öyle köşede kızı kesen biz değildik, gayet de çocuk ümit verdi kıza yani, hiç. 1 saat 2 saat derken baktık çocuk köşesinde oturuyo arkadaşlarıyla sohbet muhabbet gayet kendi dünyasında mutlu. orda biz bi sinirlendik, gidip çocuğun yakasına yapışıcaz ''sabahtan beri kızı kesiyosun ümit veriyosun görmüyoruz sanma, bide utanmadan geçmiş kurulmuşsun burda, nasıl yaparsın bunu haaa aşşağılıkk!!'' diye. rezil olmak pahasına yapmadık tabi bunu. kız sonuçta yanımızda, hani sabah tanımadığı bi evde falan uyanmamış etmemiş. saçmalamayalım dedik paşa paşa oturduk yerimize. tabi bakıyoruz kız başka bi alemde, bunlar hala kuru kuruya bakışıyolar, kızım yanına gidip muhabbet kur falan dedik. başta bi düşündü, sabahtan beri çocuğun içine düşücek nerdeyse, iş eyleme gelince ı-ıh. ama çocuğa bildiğin abayı yakmış, bişey diyemedi tabi çünkü yemedi. yavaş yavaş gitti çocuğun yanına. giriş kısmında hafiften bi çekinme olduysa da bakıyoruz bunlar muhabbeti ilerletti sigara istemeceler falan. çocuk arada arkadaşlarıyla konuşuyo, o arada kız arkadan bize baş parmağıyla oldu bu iş! manasında hareket yapıyo falan. sonra bi kız geldi bunlara bişey söyledi, bizim kız diğer kızı süzüyo falan. çocuğu izliyo kıza nasıl davranıyo yazıyo mu diye ama çocuk gayet de iyiydi öteki kızla. merak ettik ne konuşuyo lan bunlar derken kız geldi. çocuktan bişey çıkmayacağını tüm gün bakışıp eyleme geçmemesinden anlamalıydık ama bu artık garanti belgesi oldu. sonra baktık bunlar hala bakışıyo, bu defa suç bizim kızda dedik ve ''kızım ne bakıp duruyon çocuğa, bakıyosa bakıyo hayret bişi! bakma, öyle her bakana bakıcan mı!!'' diye öfkemizi belli ettik. sonra kız siz gaz verdiniz demesin diye. tabi önce bi şaşırdı bocaladı falan. bi noluyo lan oldu, 2 saat önce damadın sırtına vuran adamlar gibi kızla tek yürek olmuşuz, 2 saat sonra kızkardeşinin yanında yürüyen abiler gibi ''hanımhanımcık yürü, ne bakıyon kime bakıyon'' olduk. kızcağız artık ee yeter be moduna girmiş olucak ki yaae ne karışıyonuz hem biz bakışıyoz tağammı gibisinden bişeyler söyledi. hayır sanki 8,5 senedir ciddi bi ilişki içindeler de biz kıskanıyoruz. o nasıl bi ümitlenmeyse kız 2 saatte bizi unuttu lan. işte orda bizde çocuğa karşı gene bi ayaklanma olucaktı ki dedik yağmur yağsa çocuktan bilicez iyice abarttık biz. neyse o gün onlar sadece bakışma sürecinde kaldılar sonraki level olmadan evli evine köylü köylüne dağıldı.


2 gün sonra..

2 gün sonra yine aynı yerde aynı saat dilimleri içerisinde aynı kişiler olarak ordaydık. kızımız uslanmamış, ders almamış, bi acaba dememiş halde gözü çocuğu arıyo, başımızın etini yiyo. bi imkanı olsa çocuğun bi ikizini kopyalayıp kıza bırakıp kaçıcaz o derece. neyse baktık bikaç dk sonra çocuk orda. haydaa başladı gene derken ben artık buraya kadar geldi deyip bunları tanıştıran kıza gittim, dedim kızım şu kızı al çocuğun yanına götür. kız öyle yapmadı tabi, kendisi gitti çocuğun yanına. hazır olun bak bomba şimdi geliyo! kız orda çocuğa artık ne dediyse, çocuk bizim tarafa bakıp ''ben gayim'' dedi. kız arkadaşımız, biz, etrafımızdakiler, soran kız, o an yanımızda olan herkes şokta. ama en çok da kız arkadaşımın gemileri battı. kafamızda soru işaretleri:

madem gaysin ne diye kızla bakıştın?,

bi insan gayse gay gibi davranır ne diye böyle kıvırır?,

o zaman herkes gaydir olm, biz artık kimseyle bakışamıcaz mı?
,

bi erkeğin gay olduğunu nasıl anlıcaz? ,


suç bizde değil kimsenin alnında gay yazmıyo, onlarda da değil gay diye illa ki kız gibi davranmıcak, suç karşımıza bi gay çıkınca ötüp bizi uyaran bi cihazımız olmamasında. alem gay olmuş ama bi erkeğin gay olduğunu anlayamıyoruz abi. biz hala olayın şokunu atlatamadık, varsa bi bildiği olan buyursun burdan yaksın. durumlar vahim anlıycağınız.

16 Mayıs 2011 Pazartesi

haydi kızlar oyuna


-yeaa bu da olmadııaağğğ
-o bokları ben yemiyorum. bok yiceğine bu kotları ye!!
-yemin ederim yicem bu kotları hee! valla yicem!

bir hafta başlarken gayet böyle keyifle ve kendi isteğimle ''yihuu zayıflıyom bennn!'' diyip yemeden içmeden kesilerek(tabi o arada spor yok, sonra kendi çapımda zayıfladığımı sanıyorum. sporsuz nasıl eriyceksin salak), o çok sevdiğim cipsleri, tatlıları, gece atıştırmalarını uzaktan ciğerim yana yana seyrederek mutluluğumu kovalıyorum. hiç bunun başka bi açıklaması olamaz. insan önce moralmen iyi olucak, sonra zayıflamaya sıra gelir nasılsa. ohoo, kime söylüyorum ama ben. kelin ilacı olsa misali, nerde bi diyetle tanışmak isteyen, isminin bundan böyle diyetle anılmasını isteyen, diyetle gayet samimi pozlar vermek isteyen birini görsem orada bitip tavsiyelerde bulunuyorum, Taylan Kümeli'yim ya ondandır. ama en fazla 3 gündür benim bi diyete dayanma sürem. 3. gün benim bi diyeti son kullanma tarihimdir. nasıl oluyo bilmiyorum ama bazı insanlar var böyle, önüne en kral sufleleri pastaları profiterolleri falan getiriyosun gıkı çıkmıyo. sanki 40 yıllık kan davası var aralarında, yüzüne bile bakmıyo lan onların. orda önce o tatlıları hüpürdetmek sonra gözümün önünde o terbiyesizliği yapan her kimse onu pötürdetmek isterim. o irade falan değil ama, dirayet de değil, metanet de. o basbayağı, bildiğin gerizekalılık. yoksa o Allahın lütfu hazine değerindeki nimetleri görüp de salyaları akmayan insan bizden değildir olm.

herşey bi yana, milyon kere diyet süzgecinden geçmiş biri olarak dün normal bedenimdeki jeanlere bile giremediğimi gördükten sonra, haa bi de bugün pazartesi olduğundan, yine ellerimi çırpıp işe koyuldum. siz yukardaki lafları duymadınız varsayın. öhömm..


zayıflamak isteyen kızlar ekran başına

bakın kızlar şişman prenses olmaz. şişman Lara Croft da yok. ya da geçenlerde hepimiz gördük, gayet de sıradan bi kız kraliyet ailesine gelin gitti. niye? çünkü kız zarif abi. bikaç bakış, bide tatlı bi tebessüm takındın mı gayet de prenses olursun. ama hakkını da yemeyelim 'prenses gibi kız'dı yani, allaiçin.

şimdi.. diyet falan diyoruz ya hatayı belki de burda yapıyoruz. buna eğlenceli bi isim koymakla işe başlayabiliriz. hmm mesela oyun diycem ben buna. mesela sanki bize böyle görev verilmiş tamam mı. tatlıdır, çikolatadır, abur cuburdur, ekmekdir bu tip şeyleri ı-ıh asla sevmiyoruz. yukarda saydırdığım insan tipi gibi nemrut bi tip olucaz. bunlar bizim köşe bucak kaçmamız gereken düşmanlarımız. haa bu arada Lara Croft ablamız gibi bişey olmak istiyosak, bunlar için bize düşman değil daha tehlikeli daha pis bi sıfat gerekiyo. mesela alacaklı bunlar, ya da hayatımızda sevmediğimiz insanlar var ya onlarmış. uff düşünsene çikolata seni çekemeyen kızlarmış. ıyy şimdiden tiksindim diyebilirim. sütlü tatlılarsa cici, öp onları öp.

ben bugün tüm paramı meyveye verdim. hiç acımıycaksın meyveye verdiğin paraya. bide her ne durumda olursa olsun içini acıtsa da diyet piskevütleriyle dolu bi çantan olucak.

arada bir vaktin varsa gir bi mağazaya, sana bi beden küçük gelen bi jean giy, Allahım o nasıl bi depresyondur. dünden beri gözümün önünden gitmeyen ayna karşısındaki bıngıldak ve kıpkırmızı halim. hele bi de söyleniyosun sürekli bunak gibi. etrafta cillop gibi tipler var, sen orda et yığını bi şekilde, huysuz salak bi tip gibi ordan oraya bildiğin yuvarlanıyosun. bunları düşün bak nasıl işe yarıycak.

çok denedim ama, sanırım zayıf kızları görmek sadece sinir bozuyo, başka da hiçbir işe yaramıyo. sonuçta kendi bacağından asılıyo o da senin benim gibi. izle tabi uzaktan ne zıkkımlanıyo diye ama ı-ıh, valla bak o tipler genetikten öyle ceset halindeler. öyle doğmuşlar yani, bizim bi suçumuz yok. boşuna ibrahim tatlıses şarkıları mırıldanmaya gerek yok. sonra kızlara çok bakarsak da kısmetleri kaparız düşün, adımız çıkmasın lan.

ne kalıyo geriye.. hah, tamam evren şike yapıyo. bazılarımızın ömrü diyet yaparak geçiyo ama kiloları çakılmış kalmış, hep aynı hep aynı. bazımız hayatında diyetin lafını bile etmiyo, yine de iradeli ya asla zararlı ve kilo yapan şeylere karşı bi aşkı yok. bazımız doğuştan ceset, boşan da semerini ye desem yiyecek, öyle pisboğaz ama sanırsın victoria secret'a çıkmış da ordan geliyo gibi. yani anlıycağınız, iş biraz da kendi bünyeni tanımakla alakalı. kendimize söz geçiremediğimiz ne varsa şöyle 1 ay kendimize karşı gaddar olup üstesinden gelelim. inanıyorum yapıcaz kızlar.

7 Mayıs 2011 Cumartesi

kısa kısa şeyettim


-son zamanlarda neye dokunsam yer çekimine yeniliyo. kısaca çok sakarlaştım.

-kivi yeme hastalığı diye bişey varsa ona yakalanmış olabilirim.

-bahar gelmiyo gelmiyo diye küfrettik falan ama yaz da aynından yaparsa bilemiyorum heralde topluca bi deliririz.

-geçenlerde tek başıma sinemaya gittim. ismi kaybedenler kulübü olan bi filmde sadece çiftlerin olmasına mı şaşayım, o gün manitaynan limoni olmamızdan ötürü filmi koca salonda 5 çiftle izlediğim için melankoliye mi bağlayayım bilemedim. tüm üşenmeme rağmen evden çıkıp bide üstüne her yerde çift görmüş olmaktan tiksindim yeminle.

-'dağ gibi bulaşık' deyimini yaşıyorum resmen. valla da billa da dağ oldu, tepe oldu, şahitlerim var.

-hiiç işim gücüm yokken oturup tv izlemek istediğimde izlicek hiçbir şey bulamam. ne zaman böyle bulaşıklar bir olup üzerime üzerime gelir, çamaşırlar banyodan bağırarak küfreder, karnım aç olur bişeyler pişirmesem bile -hala o düzeye gelemedim malesef:( hayatta kalabilmek için bişeyler hazırlamam gerekir, salon ev değil de sanki dışarısıymış gibi dağınık ve leş gibi olur işte o zaman otururum birbirinden güzel filmler programlar diziler pıtır pıtır ekranda boy gösterir. çıldırıcim!

-o değil de boy göstermek ilginç bi laf lan. ayıp gibi sanki.

-dün farkettim: 22 gün sonra resmen yaz geliyo. tabi adam gibi bahar yaşamayınca anlayamıyosun yaz mı gelicek, kar mı yağıcak, sel mi götürücek. şimdi adı üstünde yaz geliyo. boru değil yani ressmen yaz yahu. yani benim şu diyet tam da zamanında yetişti. yetişti yetişmesine de arada kendimden habersiz piskevütle, çekirdekle, geç saatte yenen yemeklerle aldatmıyo değilim diyeti. biraz daha dişimi sıkıp, yine tatsız tuzsuz diyet piskevütlerine talim edip, acık daha spora abanıp dayanmam lazım. az kaldı çok azz^_^

-dün ilgili makamlara gönderdiğim şeyler bi işe yarasın var ya evrenin elinden öpücem. nasıl yaparım bilmiyorum ama öpücem yani.

-bi ara yoga kartları almıştım. duruyolar öyle odamda melül melül. üzerlerinde hala bi işe yaramamış olmanın burukluğu var. yazık.

-artık net: hangi alanda olursa olsun yetenekli insanlara hayranım. gelecek vaad eden genç oyuncular, kendinden emin ve harbi rockçılar, yaşıyla ters orantılı denebilecek kadar kalemi sağlam yazar ve şair gençler, öyle alışkın olduğumuz türden küfürlü saçmasapan aforizmalarla değil de hakikaten güçlü ve samimi tespitlerde bulunan twittercılar bloggerlar vs vs.

-diyete başlayalı daha sadece 1 hafta olmuşken 2 gün önce gidip bana dar gelen taytler pantulonlar falan filan aldım. tam oldular, olmadılar değil de.. yarın öbür gün artık sabrım taşar, gecenin 2'sinde hapır hupur tıkınmaya başlayaraktan gelir kilolar birer birer. sonra giy sen o taytleri dar pantulonları, yanlardan yağlar cıfır diye pırtlasınlar. işte bundan korkuyorum.

-2 gündür sırtımda 3 tane koca koca bant vardı. alerji içinmiş, neye olduğunu anlıcaklarmış. valla bu doktorların kafa nereye uçmuşsa bant yapıştırıp bunu anlayabileceklerini sanıyolar. belki de doğrudur ama bilmiyorum yani saçmasapan geldi lan. bi de bunlarla eğilsen eğilemiyon, kolunu oynatamıyon. beele robot gibi bişey. millet 3 gün 3 gece şenlik yapar, ben 3 gün gece robot kıvamında dolanıyorum. o değil de bugün gittim çıkardılar. 3 gündür bi kaşındı sırtım, anam kaşıyamıyorum bide. doktor bugün bantları çıkarıyo beele nasıl bi rahatlama. ama bi yandan da adama resmen ''yae elin değmişken accık kaşı orayı la'' dicektim de demedim şimdi yeriz paparayı.

-itiraf ediyorum: evet bebeklere karşı accayip bi ilgim var.

ne biçim de gıcık oldum sana


çok inat ettin. seninle oturup konuşamadık, neden böyle davranıyosun diye. neden beni anlamıyosun bilmiyorum. tek bildiğim, senin için bu kadar çabaladım, dil döktüm, çok özledim, çok istedim ama gelmedin. beni hep yalnız bıraktın. hep baktım dışarıya, yoktun. hüzünlü şarkılar açıp içlendim ama boşunaydı, sen hep kendi bildiğini okudun. nasıl söylesem, sen hep kendi hayatını yaşadın ben etkisiz elemandım. istediğini yaptın, istediğin zaman geldin, istediğimde yoktun. platonik bi özlemdi bu biliyorum. sen de özleseydin gelirdin. gerçekten sevseydin gelirdin. demek ki özlemedin, demek ki sevmedin. inkar etme, bal gibi de böyle. elma desem de çıkardın armut desem de. açsın çünkü! ama bütün meyveleri dedim yine gelmedin. sen yokken evden çıkmak istemiyorum. habire yiyip tembellik yaparak pinekliyorum. çok malak zamanlar geçiriyorum.

senden öncekiler hep yordu, kırdı, hasta etti. hiçbirini sevmedim, onlar da sevmediler zaten. oysa bu defa umutlanmıştım, bu defa platonik değildi, sen de seviyordun. seni seviyorum demiştin. ama sevmiyorsun. hiçbir zaman da sevmedin.

sen gelince herşey güzelleşiyo. sen varken mutlu oluyorum. yemeden içmeden kesiliyorum, en güzel diyet bu işte. seni görünce gözüm doyuyo zaten. kendi içinde bütünlüğe kavuşuyo herşey. renkler renk gibi oluyo, içimden hep tebessüm etmek geliyo. ama sen bunu görmüyorsun bile. umrunda da değil zaten. ben kimim ki senin gözünde. sıradan biri. seni sevsem ne farkeder... kalbimi kırmak hoşuna gidiyo, sen seviyosun bunu.






evrene mesajlar gönderdim durdum gerizekalı, hala nerdesin diye çıldırdım durdum. nerelerde sürtüyodun artık bilmiyorum ama mayıs bitti hala yoksun. bahar dediğin martta başlar diye biliyoruz ama mayıs biticek yeni yeni kıçını kaldırıp gelebildin. şimdi gidebilirsin.

2 Mayıs 2011 Pazartesi

kararım kesindir: zayıflıyorum!


bugün pazartesi. yani yine tipik bugün diyete başlıyorum günü. şu yaşıma kadar kaç kez diyete girdim bilmiyorum ama yaş ilerledikçe ve içine sığabileceğim güzel kıyafetleri bulma şansım düştükçe kararlılığım da artıyor. en son 3 ay önce bi 7 kilo vermiştim, o da sağlıksız bi şekilde olmuştu. alerji illeti, soğuk algınlığından yataklara düşmek, stres, kötü haberler falan derken yemeden içmeden kesilip vermiştim o kiloları. zaten hala o kadar kiloyu verebildiğime kendim bile şaşıyorum ya neyse. ama bugün kararlıyım.

öyle günler öncesinden bi plan yapmadan bugün diyete girmeye karar verdim. hiçbir hazırlığım yok. her zamanki gibi anlık bi karar verdim ve hızlı hareket edicem. ki sonuç da hızlı olsun. hem zaten bence bi anda içinden gelerek yaptığın şeyler daha samimi oluyo.

şimdi...

öncelikle belli prensiplerim olucak.

1. tartıyla 1 ay görüşmeyi kesiyorum bugünden itibaren.
2. zaten nerdeyse 6 aydır baya bi abartmıştım ama şimdi abartmanın da suyunu çıkarıp bulduğum bütün suları içicem. 1,5 litre olan sınırımı 2 litreye çıkarıyorum. var mı artıran?
3. zaten son zamanlarda -ben de şaşıyorum ama- nutellayla aramız limoniydi. ben ona bakıyorum o bana ama bi faaliyet yok. hani nasıl kışkırtıyo beni durduğu yerde pislik, bi ben bilirim. arada nutella dışında çikolatayı az tüketmeye çalışıyodum fakat depresif ve ''amaaan bi dilim pastadan hiçbişicikler olmaz'' dediğim günlerde götürdüm tabi waffleları pastaları. ama fi tarihine kadar pasta, waffle, çikolata ve benzeri hiçbir tatlı türüyle bi münasebetim olmıcak. belki arada sütlü tatlılar.
4. parayı çikolataya cipse vericeğime meyveyle içiçe olucam. nerde bi meyve varsa orda ben olucam. meyve salataları mı dersiniz, türlü çeşit meyvelerin ahenkle dansı mı artık siz karar verin ama hiç olmadığı kadar canım olucak meyveler.
5. cips demişken.. arkadaşlar tamam cipse verilen para bişey değil ama o paraya bi kilo meyve alıp yesek daha güzel olmaz mı. pardon gerçi burda diyete giren benim, heyecan yaptım birden. yani o yağlı tuzlu ve en pahalısında bile varolan o çorap kokusuna rağmen nasıl da iştahla tükettiğimi farkettim. cipse ölüm!
6. ekmek, eğer ki depresyona girip sinirimi yemek yiyerek çıkarmıyosam çok aradığım bişey diildir zaten. ama özellikle bu diyet sürecinde mümkün oldukça salata, meyve, çorba tarzı besleniceğimden alakasız olucak zaten. yani şimdi kalkıp salatayı da ekmekle yemeyelim dimi ama. tamam belki çorbayla bi iki dilim ama fazlası ı-ıh. zaten insanoğlu ekmeği kesti mi kilolar su gibi gider valla.
7. geldik işin en can alıcı kısmına. 3 aydır spor yüzü görmemiş hantallığımı da yanıma alıp bugün spora başlıyorum. evle spor salonu arasındaki kısacık mesafeyi ayaklarımı sürüyerek sonra koşu bandında tipim kaymış, acıkmış, yorulmuş bi şekilde aynaya bakarak ''veremicem işte o kiloları. boşu boşuna aç kalıyorum burda. benim kemiklerim kalın yaae'' diyerek her ne kadar caymaya çalışsam da o 7 kilo şıp diye gidince keramet ondaymış diyip sahalara geri dönüyorum. koşu bandıyla birbirimizi çok özlemiştik ya zaten!



evrene olumlu mesajlar gönderiyorum. elin kızına bakıp bi yandan iç geçirip öte yandan bildiğim tüm küfürleri sıralamıycam. hatta kimi zaman pusu kurup etrafımda gördüğüm tüm zayıf kızlara zorla ekmek, pasta yedirip kapılardan sığamıcak kadar şişmeleri için planlar kurmıcam. acık mideme hakim olup zayıflıcam ve o çok özenip de giyemediğim hafif giysilerin içine rahatlıkla sığıp bahara fıstık gibi giricem. bu mudur, valla budur.