26 Haziran 2011 Pazar

bazı arkadaşlar

bazı arkadaşlar kaprislidir. konu buluşmak olduğunda sen ne dersen de, yine de keyfini dinlicektir. istersen kapısına kadar git, hiç umursamaz taa oralara kadar gitmişsin, dil dökmüşsün, düşün gurursuz gibi nerdeyse yalvarmışsın falan asla önemi olmaz onun için. hani o arasa, ya bi buluşalım falan dese neyin yalvarmasından söz ediyosun, bi telefonda 1 saate yanındasın. yani çoğumuz böyleyizdir. duygusal milletiz vesselam. ama ne kadar iyi arkadaş olsan da bazen bazı arkadaşlar senin tüm o iyi arkadaşlığına neredeyse seni pişman eder. böyle bi durumda da, onu bi daha ne aramak ne de sormak istersin. çok karşılaştığın biriyse, hani ne bileyim aynı apartman, aynı sokak, aynı sınıf ya da aynı işyeri, mümkünse onun yüzünü bile görmek istemezsin.

oturup dertleşmek istersin bi gün. ararsın ''canım çok sıkkın lan. özledim de seni. bişeyler yapalım ya''. o an sesinden anlaması lazım, hakikaten buluşmak iyi gelicek. ama onu ikna etmek için çabalaman sadece nafile çabalar olur, telefon kapandığında çoktan sıradaki arkadaşı telefon rehberinden bulmaya çalışıyor olursun. ve dertleşmeye muhtaç o acılı halin daha da katmerlenmiştir.

düşün ki terfi ettin, ya da o çok kafana taktığın finaller harika geçti. e bunu bi ıslatmak lazımdır. sevinçle ararsın, ''olm bak bu gece buluşalım, sana anlatıcaklarım var. felekten bi gece çalalım lan.'' ama beyimiz/hanfendi kim bilir hangi salakla nasıl salak bi organizasyon yapmışsa ya onu bahane eder, ya üstünde kırıklık(!) ya bi misafiri vardır. ya da meteliğe kurşun atıyodur. tamam bu son bahane kabul edilebilir. hangimize olmadı ki. ama diğer saçma mazeretlere karnımız tok. hesap lütfen!

yeni manita yapmışsındır. ne zamandır arkadaşınla tanıştırmak istedin. uzun da bi zaman ertelediniz diyelim. sana ve manitana en müsait zamanda siz ikiniz çifte kumrular, artık bi buluşma ayarladınız. aradın arkadaşını ve yine fiyasko. allah bilir ne dedi. hele ki ilişkinin ilk zamanlarıysa, sevgiline durumu açıklamak için türlü çeşit senaryolar yazmak mı dersin, arkadaşına boy boy laflar hazırlamak mı dersin ufff..

yaz gelmiştir, herkes bi yerlere dağılıcak falan. son bi buluşma ayarlayalım, diziler sezon finali yapıyo da biz yapamaz mıyız dedin. bi de akıllılık edip bi türlü buluşamadığın tüm arkadaşların yanına tek buluşmada birer tick atmak istedin. buluşulmayan kimse kalmasın dimi ama. ara hepsini, yer ve zaman da kesinleşti derken günün sonunda buluşacak tek insan dahi yoktur. sonra tek başına dışarı çıkmak da gözüne gelmez, oturursun oturduğun yerde. bi de şöyle bişey var: dikkat ettiysen, hani hep buluşmak için plan yaptığın ama asla buluşamadıkların var ya, hah işte onlar hep bu bazı arkadaşlardan çıkar. çünkü bunlar istedikleri kadar mazeret sunsunlar ya da bahane arasınlar, keyifleri bilir herşeyi. keyfi otur dese oturur bunlar. iyisi mi sen eşeği sağlam kazığa bağla, sonra mazallah evdeki bulgurdan olma.


insanlar tuhaf dostum. hele bazı arkadaşlar daha da tuhaf.

21 Haziran 2011 Salı

kadınlar ve erkekler üzerine bir yazı


görmediğin insanlara da fitil olursun. eski sevgilinin eski sevgilisi, eski sevgilinin yeni sevgilisi, yeni sevgilinin eski sevgilisi falan diye bu liste uzar gider. hiç düşündün mü, bazı insanlarla hiç tanışmamış hatta yüzlerini bile görmemiş olsan da negatif enerji verirler. çünkü ne kadar paylaşımcı olsan da ait olduğun şeyleri kimseyle paylaşmak istemezsin.

şimdi bi düşünelim. sen, sevgilisi olmayan genç. sevgili adayınla daha tanışmadın. ismini bile bilmiyosun. ama emin ol şu an tanımadığın bi hemcinsinin yanında. seni daha fazla üzmek istemiyorum, yani şu an onunla neler yaptığına dair ihtimalleri saymıyorum. ve tanıştığınızda hiçbir şey olmamış gibi, bir başkasının elini tutmamış ona seni seviyorum dememiş onu öpmemiş gibi gelip senin elini tutup seni seviyorum diyecek. düşününce, ne tuhaf bu hayat lan.

sen, sevgilisi olan genç. kız ya da erkek olman farketmez. senin için de aynı durum geçerli. şu anki sevgilin senden önce hiç tanımadığın birinin sevgilisiydi. sen şimdi onu kıskansan, (erkeksen)az biraz ilgi çekecek bişeyler giydiğinde küplere binsen, (kızsan)ona yavşayan kızları saçlarını boynuna dolamak suretiyle boğmak istesen de, hey yavrum hey. senden öncesi de var. şimdi duygusala bağlamak istemiyorum ama bu başkasının kaşıkladığı yemeği kaşıklamak gibi bişey. sen istediğin kadar o yemek benim diye çıldır, ne onu tabağa ilk dolduransın ne de ilk kaşıklayan. belki de yemek çoktan yarılandı. sen ne yap et, sen varken başkaları kaşığını sokmasın o yemeğe, çok seviyosan son kaşıklayan da sen ol. ıyyy bunun bi de aldatma boyutu var. şu anki sevgilini çok seviyosun diyelim, hatta gözün başkasını görmüyo falan. şimdi in o bulutlardan, eninde sonunda ayrılacaksın. ve bingo! sevgilin olacak insanı şu an sevgilim dediğin insanla aldatıyosun. pislik!

erkekler için durum biraz farklı. adam oturup düşünse kaç kızla çıktığını, kaç kıza umut verip onu öylece bıraktığını, kaç kızla sevgilisi varken yazıştığını falan saymak istese sayamaz. yani bu durumda iş tabak boyutunu falan geçiyo, bildiğin iftar çadırındaki pilav kazanı lan. ama en rahatı bile olsa, hiçbir kız günümüz erkeklerinin hızına yetişemez. yani bakınca erkekler daha şanslı, çünkü kendinden önce daha az insan var. ama kız kaç bininci olduğunu asla bilemicek. ve kızların çilesi daha büyük. kendinden önce onca kız var, oturup dertlenmeye kalksa ne zaman yeter, ne kalp dayanır. oracıkta direk 50 yıl yaşlanır, saç baş bembeyaz. ohoo bi de şöyle bişey var: kadın adamın geçmişine göz atmaya kalksa, yani ne bileyim her gün düzenli olarak o kızların feysteki profillerine bakmaya kalksa, uff sonunu düşünmek bile istemiyorum. ama erkek öyle mi: kızın hanesinde 1 bilemedin 2, hadi taş çatlasın 3 çizik var. bu tabi 'normal' bi kız için geçerli. oysa erkeğin hanesindeki çiziklerle resim çizersin. internetteki gibi geçmişi sil diye bi buton da olmadığına göre, el mahkum, adamı gelmişiyle geçmişiyle seviceksin.

14 Haziran 2011 Salı

uçuyoruz ne güzel kamikaze


biri var çok tatlı. heyecan verici bi varlığı var, ona bakınca kamikazeye binmiş gibi oluyorum. uçuyor gibiyim, görünmez bi paraşütümüz var uçuyoruz yanyana. bakıyor mesela, sanırsın hayatı yeni öğrenen küçük meraklı bi çocuk. öyle masum ve herşeyden habersiz. yine de bana öğrettiği çok şey var.

sanki öncemiz yok. yeni yeniyiz ama sanki kök salmışız. birbirimizin tohumunu ekmişiz, şimdi beraber çiçekleniyoruz aynı toprakta elele. sarmaşıklar gibi. iki başkayız, iki başka renk ama aynıyız, sarmaş dolaş.

elimden tutunca bulutlara değiyorum. ben bu adama bayılıyorum. bayılır gibi gözlerimi kamaştırıyor coşkusu, düşer gibi olduğumda tutuveriyor hemen. yeryüzünde benden daha fazla heyecanlı biri olabileceğini düşünmezdim ama benden daha sabırsız heyecanlı ve coşkulu. sokaklara dökülmüş çocuklar gibiyiz, devamlı muzır, yaramaz, hayatla içiçe. görünmez bi biçimde oyun oynar gibiyiz. çok eğlenceli anlattıkları var ve hep şaşırtıyor beni. bizde artık bi ritüel oldu, tam bişey anlatıcak, ben tabi meraktan çatlıyorum, bişey söylüyo bişey yapıyo ya da öyle bi bakıyo ki o an diyorum ki alıcağın olsun sen neden bu kadar saklanmışsın benden.

geçenlerde adalarda bisiklet sürüyoruz. yıllardır sürmüyorum tabi hamlamışım doğal olarak. bi ara dedi ki sen önden sür ben arkadan geleyim sen nasılsa gayet tedbirli gidiyosun. iyi dedim falan gidiyorum. bu da arkamdan geliyo, ben tabi hava yapıyorum hani gelicektin yahu ayıp sana diye takılıyorum ama ses yok. merak ettim arkama bi döndüm kimsecikler yok. ben tabi bi şok geçirdim orda, bi de öyle bi günde gitmişiz ki heralde koca adada o anda bi tek ben varım diye düşündüm korkmaya başladım. yok lan gitmemiştir, beni bırakıp gitmez, lan yoksa başına bişey mi geldi allah korusun diye kendimi yiyorum. bu sefer de kaygılanmaya başladım. aldım elime telefonu tam arıycam uzaktan bizim şarkımız çalmaya başladı. baktım ses gittikçe yaklaşıyo, dedim heralde keçileri kaçırdım artık müzik sesleri duymaya başladım. yok lan arkama bi döndüm o geliyo. nerden ne zaman bulduysa artık eski radyolar var ya takmış koluna, elinde beyaz papatyalar, gülümseyerek bana doğru geliyo. romantizmden yıkılıyoruz abi bu nasıl bitmez tükenmez bi romantizmdir tahtalara vuruyorum. bi koştum buna sarıldım. sonra aldı o papatyaları bi güzel taç yaptı ve saçlarıma taktı.

dünyanın en güzel aşk filminde gibiyim, her an bana kendimi prenses gibi hissettiriyo. insana öncesini unutturan insanlar varmış, bunu öğretti bana eşsiz varlığıyla. sanırım ben bu çocuğa aşık oluyorum.

13 Haziran 2011 Pazartesi

en güzel intikam şiddet içeren intikamdır!


biliyorum bunu okuyosun gerizekalı. öyleyse şimdi çok daha zevkle yazabilirim. hakkında hiç iyi düşünmüyorum. sırf bi tarafın öyle istiyor diye tanımadığın kızlarla konuşmak isteyeceksin. üstelik öyle yüzyüze falan da değil, bi ekran karşısında büyüttüğün oturma yerlerini daha da büyüterek ve oturduğun yerde her gece öküz gibi tıkınarak. sırf o kızlar sana cevap veriyor diye kendini bişey sanıcaksın. hatta hayallere dalıcaksın, saçma erkeklik gururun okşanıcak, beni unuttuğunu sanıp beni artık sevmediğini sanıp kendince benden intikam almak isteyeceksin. sözde intikamını görmicek duymıcak ve hiç anlamıcam, hiçbir şey hissetmicem. artık kendini kaptırmayacağını sansan da herhangi bir gerizekalı kızın sana merhaba demesiyle bile kendini ona ait hissediceksin. ama biliyorum beni özledin.

senle ilgili çok çeşitli ve şiddet içerikli çılgın projelerim var. korkma korkma, yüzünü bile görmek istemiyorum. elimi bile sürmem yani. sadece varlığın bile yetiyor. şimdi öncelikle araç çekiciyle sen habersizken böyle tependen cımbız gibi hoop çekip sıcak asfalta fırlatsınlar seni. beyin yok da, beynin yerinde artık ne varsa asfaltta erisin, yeni dökülmüş o asfalta koca bedeninin izi çıksın sonra gelip o ize önce tükürsünler sonra içine hayvan dışkısı döksünler sonra 2 gün bekledikten sonra çıkarsınlar, heykel diye şehrin dört bi yanına diksinler. cibilliyetsiz, böyle meymenetsiz dururken şap şap tokat manyağı yapsınlar seni, tam kaçmaya çalışırken karşıdan saatte 486 km kız yapan bi tren sana doğru gelsin ve kılpayı kurtul. zaten onun korkusu bile yeter. tam nefes nefese kalmışken hızla bi helikopter gelsin ve seni dünyanın en derin okyanusuna atsın. çırpın çırpın ama yerinde say. overlok makinası ayağına gelsin, ayağının acısı yetmez, overlok makinası sana girsin. ellerini ayaklarını bağlayıp yere çiviledikten sonra tependen bir kova solucan tarantula böcek döksünler. farelerle dolu bi fanusun içine atsınlar, orda o fareler her bir tarafını yesin ıyyy. reklamlardan ve reklamcılardan nefret edersin tatlım. bu yüzden bi grup reklamcı seni önce travesti kılığına soksunlar önce o şekilde göbek atarken çekip reklamını yapsınlar. çok tutacağı için bu defa da kameraya bakıp tülay ne olur geri dön tülayy diyen adam gibi ağla zırla sümkür. Amerikan filmlerinde hep görürüz ya suçlu yakalanır bir önden birde yandan fotoğrafı çekilir. hah tüm o yapılanlardan sonra en son aynen öyle fotoğrafını çeksinler. sonra eline versinler, öhöhm yani o suçluların ellerine verilen şeyden versinler ve üstünde ben ayıyım ben dangalağım ben gerikafalıyım ben işe yaramazım vb bi sürü şeyler yazsın, yani kim olduğun.

bugünlük bu kadar işkence yeter sana. yeni bölümde yeni yeni sürprizlerle kaldığımız yerden devam edicez 'bebeyim'! haha

10 Haziran 2011 Cuma

tesadüfler getirirler seni bana

Gerçek sandığımız şeyler yalnızca hayal gücü belki de. Peki söyle, nasıl inanalım gerçekliğe?

Ne zaman bir şey beklesen olmuyor, beklemediğin şeylerle örülü tüm şeyler. Mesela aşk, mesela dakikalarca beklediğin otobüs, mesela yalnızlık, mesela özlemek.
Nasıl nedir diye sormaya kalmadan oluveriyor her şey, neden diye sormaya kalmadan bitiveriyor. Ne soracağını, hangi sorularla kafanın içinde vals yapacağını bilemiyorsun ''Neden ben? Neden şimdi? Neden burada? Neden bu yaşımda?''. Belki de bazen sormaktan ziyade cevaplara ihtiyacımız var. Çünkü biz ne yaparsak yapalım, senaryonun taslağı yazılmış çizilmiş, biz de parasız oyuncular. Her şeyi ilahi güce bırakıp hiçbir şey yapmayalım demiyorum elbette ama sen de biliyorsun ki başına gelen çoğu şey sen bir şey yapmadan oldu. İyi kötü bir dolu şey. Ve çoğu tesadüf.

Her şeye kader deyip geçme ama her şeyi de sen seçmiyorsun. Bu oyunda sen sadece oyundaki kahramansın. Yüzün gözün, ismin cismine karışamıyorsun. Ve bu durum yaşadığın hayatın boyunca çeşitli şekillerde devam ediyor. Mesela tek bir kararınla mutluluğu kaçırıyor olabilirsin, ya da tek bir kararınla bir kazadan kurtuluyor da olabilirsin. Küçücük bir kararınla büsbüyük bir farklılık olacak hatta belki tek bir kararınla tüm hayatın değişecek.

O gün onu yapmasan onlar olmayacaktı, o gün evden çıkmasan yağmurda ıslanmayacaktın, o gün oraya gitmesen o adamla/kadınla tanışmayacaktın. İnsanoğlu meraklıdır illa ki merak eder o çocukluğumuzdan beri anlatılıp duran ''Hayatının aşkı'', ''Ruh ikizin'' olan insanı. Bir düşün, oturduğun yerde nasıl çıkacak karşına. Belki gittiğin bir iş görüşmesi, belki gittiğin bir yolculuk ya da belki bir arkadaş toplantısı getirecek onu sana. Tesadüfler buluşturacak sizi kısaca.

''Peki nereden bileceğim ben ne yapmam gerektiğini, doğru zamanda doğru yerde doğru seçimi yapmayı'' diye soruyorsun biliyorum. İşte düğüm tam da burada başlıyor zaten, işte asıl soru da bu zaten. Kimi aklının o hiç susmak bilmeyen sesini dinle der, kimi kalbinin içindeki romantik, heyecanlı ve telaşlı sesi. Kalp de senin, akıl da. Bu tamamen senin seçimin.

Yani dostum, tıpkı mutsuzluk gibi mutluluk da küçük ihtimallere bağlı biraz da. Hayatına girecek insanlar, seni kıracak olanlar, seni sen yapacak kararların ve kime aşık olacağın biraz da tesadüflerin avcunda. Ve sen orada ne bulacağından korkmadan o avcu açarsan karşına ne çıkacağını hiç bir zaman bilemeyeceksin.

7 Haziran 2011 Salı

kampanya başlatıyorum: GETİRİN SEVMEDİKLERİNİZİ, SİZİ SEVENLERİ VERELİM


bi marka da çıkıp, sevmediğimiz insanları(!) alsa götürse ıssız bi adaya. ya da

GETİRİN SİZE DEĞER VERMEYEN SİZİ ÖNEMSEMEYEN SİZDEN GÖTÜRENLERİ, YENİSİNİ VERELİM

dese, ıyyy yok yok kaldır şunu gözümün önünden, en ıssızından bi yere götür orda bırak gel desek. sonra o da cümleyi

GETİRİN SİZE DEĞER VERMEYEN SİZİ ÖNEMSEMEYEN SİZDEN GÖTÜRENLERİ, SİZİ SEVENLERİ VERELİM


diye düzeltse mesela.


bi sabah uyansak baksak ki, sevmediğimiz tek bi insan yok. eski sevgili denen şey yok(uff en şahane kısmı). bizi çekemeyen hemcinslerimiz yok. bizi ayaklı çıkarı olarak görenler yok. bizim ona verdiğimiz değeri zerre anlamayan tipler yok. bi düşün, nasıl da güllük gülistanlık bi hayat.

hep birlikte bi sinerji yaratıp imza toplasak acaba birileri böyle bişeye imza atar mı dersin? hayır hayır yanlış anladın, imza atıcak milyonlarca insan buluruz da, imzadan sonra onu başarmaktan bahsediyorum ben.

yarından tezi yok ne gerekiyosa ordan oraya koşturup, yok bürokrasisi yok devlet dairesi, yürüyüşü mitingi hepsini yapmaya hazırım. size bunun sözünü verebilirim. nasıl olucak bilmiyorum ama bu imkansız değil. onca bilimadamı/bilimkadını, gazeteci, reklamcı, sanatçı var. her yaştan, her sosyoekonomiden, her meslekten, her ırktan insanın gönülden inanarak bu yola baş koyması halinde en fazla 1, bilemedin 2 yıla var ya ortam kaymak gibi olur. inanmakla başlar herşey. secret, evrene pozitif mesajlar göndermek, yoga meditasyon falan bütün bunları aynı potada eritip yapabiliriz valla bak.


peki nasıl olucak

şöyle. yolda yürüyosun. baktın ya eski sevgilin, ya seni çekemeyen bi hemcinsin, ya saçmasapan rekabet ayaklarına yatıp senle yarışmaya çalışan bi tip karşıdan sana doğru geliyo. o anda hiiç heyecan yapmanın alemi yok. hemen derin bi nefes al ve hayran olduğun yakışıklı müzisyen sana evlenme teklifi etmişçesine havalı, tavizsiz, başı dik ve tüyleri kabarmış dur. karşıdan gelen sana naber demeye yeltendiği an duymazdan gel, hatta orda bişey yokmuş gibi gayet cool bi şekilde geç.

herhangi bi sosyal mecrada, o sevmediğin kişi ya da kişilere çok yakın olma. yani her an bi iletine, paylaştığın bi videoya, bi fotona, bi tivitine gayet alakasız bi yorum yapmasını istemiyosun madem, onu ulaşamayacağın bi yere kaldırarak işe başla. zor değil, tek tıkla artık listen tertemiz.

o kişiye dair sende olan şeyleri derhal geri dönüşmeyecek, geri dönmeyecek bi yere at. yani ne bileyim, al sırtına çantanı, git balta girmemiş bi ormana, göm toprağa gel. sonra millet üstüne bassın oh mis. yani o kişi seni ayaklar altına almışsa, bak sen de alabiliyosun.

sevmediğin kişi daha bi süre gerçek anlamda yakınında olucak olan biriyse, başta söylediğim şeyi aynen uygulayabilirsin. onun olduğu yerde hiçbir şey yokmuş gibi, o bişey söylediğinde ortada hiçbir ses yokmuş gibi davran. biliyorum, o kişiyle aynı havayı solumak, aynı çatı altında olmak bile büyük eziyetken, bunu başarıp başarmayacağın gözünde büyüyor belki ama korkma, iste ve başla. başarıcaz dostum.

insanları 7 dk'da nasıl etkilersiniz, 5 saniyede insanları etkileme sanatı, 8 buçuk saniyede insanların dikkatini çekmeyi nasıl başarırsınız, 48 salisede insanlar nasıl köpeğiniz olur gibi kitapları bi süre yala yut. bulduğun tüm bu isimlerdeki kitapları oku ve sonunda çok etkileyici bi insan ol. neden mi? e çünkü seni çekemeyen tiplerle aynı yarıştaysan 1-0 başlamak böyle mümkün olur. o kişi iş arkadaşın mı? bi toplantıda o tam bişey söylüyoken lafa gir, etkileyici bikaç söz et ve herkesin gözünde favori ol. sonra çalsın kıskançlık çanları, oynasın kızlar. bu yöntem karşı tarafı intikama biraz daha yaklaştırabilir ama sakin ol. herkes senin arkanda, en ufak bi eleştiride yada şikayette onu kimse kaale bile almıcak. hala iş hayatına atılmadım, o kişi benimle aynı sınıfta mı diyosun? aynı şey senin için de geçerli cicim, tam takım hazır ol ve marş marş. hedefin o, ileri! o kişi sevgilin mi? aynı şeylerin tıpkılarını hiç çekinmeden sen de yap. evet yanlış duymadın, yap yap. valla bak, erkekler kendilerinden daha fazla şey bilen kadınlara hayran olurlar. gerçi hiçbir erkek bilgisiyle, entellektüel kapasitesiyle, zekasıyla onu ezicek bi sevgilisi olmasını asla istemez. bu yüzden onu serbest bırak, dönmesini falan da bekleme, çünkü dönmicek. dedim ya, erkeklerdeki o eşsiz 'aşağılık kompleksi' buna asla izin vermez. ama umudunu kaybetme. çünkü sendeki o zeka, o entel duruş, o bilge oluş az biraz yaşın ilerleyince çok işine yarıycak. asıl değerin bazı şeyler değil, tamamen sendekiler olduğunu anlayabilecek yaşa gelmiş erkekler hazinenin sen olduğunu görüp sana doğru dört nala koşucaklar. yani böylece seni sevmeyen birinden kurtulup seni seven birini kazanmış olucaksın.


evet, bugün birkaç değişik yöntemle sevmediğimiz insancıkların nasıl üstesinden gelebileceğimizi gördük. gönül isterdi ki videolarla canlandıralım, efendime söyliyim hani gerçekçi olsun, konuyu daha iyi anlayın diye böyle videolarla ders verelim ama şimdilik idare edin. yakın zamanda o da olucak inşallah. siz kıymetli okurlarım için seve seve. şimdilik sana, bana, bize, hepimize iyi dersler diyorum.


tatlılıklar^_^

4 Haziran 2011 Cumartesi

Geceleri yiyip kapıları açıp, sabahı görmeden kovacağım seni


Gece acıkması diye bişey var ve adamı deli eder. Yani en prensip sahibi insan olsanız da, hani böyle ''aa yook hayatta gece yemem, acık boğazına hakim olcaksın yahu'' deseniz de o geldi mi her türlü sözünüzü, duruşunuzu söker atar. Adamın hayat felsefesini bile değiştirebilecek kadar pislik bişey çünkü bu gece acıkması.

İçtiği suyu bile organik olan, ekmeğe elini sürmeyen, spor yapmaktan gözünün feri gitmiş insanı alır, ''yaae ölüyom açlıktan, şunu yiyim zaten diyet yapıyom, sadece bu gece yaae:( '' diyen, midesinin derdine düşmüş, sırf iki lokma bişey yiyebilmek için her tür dolap çevirebilecek kadar gözü dönmüş bi canavara dönüştürür.

Peki böylesi güçlü, insanlara neredeyse evrim geçirebilecek kadar şiddetli bu şey, neden bize merhamet etmiyor derseniz, bu tamamen onun terbiyesizliği derim size. içiniz ferah olsun yani, siz masumsunuz.


Kimler gece acıkır ulan

Hiç öyle oturup araştırma falan yapmanıza gerek yok. gece acıkan insan, baktığınızda genel olarak 2'ye ayrılıyor:

1. Stresli, işleri yolunda gitmeyen, yapması gerekn bi ton işi olan, işlerini yetiştiremeyen, acayip derecede kafası dolu insanlar. depresyonda olanları da rahatlıkla bu gruba dahil edebiliriz. ki bilinen bişeydir, insanlar depresyondayken ya alışveriş yapar ya yemek yer. yani atıyorum, adam manitayla bozuşmuştur o gün. oturur tv'nin başına alır cipsi aburu cuburu ekmek arasını, umrunda olmaz gerisi. ya da üniversite öğrencisidir, vize final zamanıdır, allahhh projeler de bi yandan, e mecbur sabahlar. bu da demek olur ki, yemek yemek artık farz olur. hem ne o öyle, aç karna ders mi çalışılırmış.

2.
Hiçbir şeyi takmayan, kilo almakmış kaloriymiş diyetmiş hiç o taraklarda bezi olmayan, hiçbir şey için saati programı olmayan insanlar. yani gecenin 2'sinde 3'ünde yediği sucuk ekmeği, dürümü, lahmacunu falan gayet normal bulan insanlar. hatta onu hakettiğini düşünenler. ''ne yani midemden mi kısayım olm. hem sen benim lokmamı mı sayıyon lan bilmemne'' diye üstünüze yürüyebilecek, koşmaya başladığınız vakit arkanızda kan ter içinde hatur hutur koşabilecek insanlar. dikkat edin, yakalarsa sizi bile yiyebilir mazallah.


gördüğünüz gibi gece acıkması aslında aklı başında insanı can damarından vurmuyo. illa ki bi yerden patlak vermiş, fire vermiş olmanız şart. hem zaten işleri yolunda giden, yapacağını yapmış, yapacak olduklarını da bi güzel planlamış, ertelediği hiçbir şey olmayan insanlar gece acıkmasının geldiği saatlere kadar kalmıyolar. misler gibi yatılacak saatte yatıyolar. ve sabah uyandıklarında sanki tanımadıkları bi yatakta uyanmışçasına kendilerini kullanılmış hissetmiyolar. pis bi pişmanlıktan çok uzakta, hem kiloları yerli yerinde hem sağlıkları, huzur içinde yaşayıp gidiyolar.


bak şimdi söyleyeceklerime


nerde bi gece acıkan adam var, orda efkar var depresyon var ''nolucak lan benim halim'' var. ama akıllı adam bilir herşey yerinde zamanında ve tadında güzel. normalde 3 öğün yersin olur biter. hadi diyelim sağlıklı olcam, zayıflıcam, kilomu koruycam falan feşmekan bunları diyosaan 5-6 öğün yersin. ama geceler uyumak içindir dostum, gece oldu mu daya başı yastığa, uyku. böyle düşünür aklı başında adam. ama aklı midesinde ya da çaresizliğinde olan adam bunu saçma bulur. ipe sapa gelmez kurallar onu bozmaz, dizginlenemez. acıktı mı yer, bakmaz saat olmuş 3-5. aslında bi yandan da özgürlüğüne, keyfine düşkün adam gece acıkınca yer. kuralcı, katı, organik kafasındaki adam katiyyen karın gurultusuna boyun eğmez.

ama yine de kimse havaya girmesin derim ben. herkes bi gün gece acıkmasını tadacaktır.