30 Ağustos 2011 Salı

içimde, 895 defa daha diyetli yazı yazabilecek fakat facede yiyecekli sayfaların hepsini beğenebilecek gerçek bi gerizekalı var.

haberler iyi değil. hem de hiç. bugün abim kilo almamdan dem vurdu işte acaba bu etek mi kilolu gösteriyo bıdı bıdı. sonra öyle bi laf duydum ki sanırım hayatımın diyetine başlayacağımın resmidir bu! laf aynen şu: tosunum. evet aynen bunu dedi. ben de tosuncuk dedim güldüm geçtim ama öyle bi içime oturdu ki. ve sanırım o andan itibaren beynimin içindeki adamlar toplanıp hep bir ağızdan bana bir mesaj vermeye çalıştılar: kilo ver lan!
eskiden, yani eskiden dediysem şöyle en fazla 6-7 ay öncesine kadar sadece öğünler dışında yediklerimden sonra vicdan azabı çekerdim. bugün gördüm ki ben o aşamayı çoktan geçmişim. çünkü artık açlık grevine başlamamın farz olduğu aşamaya gelmişim. artık öğünlerden sonra başlıyor vicdan muhasebesi. adam öldürmüşüm de böyle falakaya yatırılmam gerekiyor gibi bi his bu. nasıl bi suçluluk duygusu ama üff. yemek yemek bana haram, yediğim her lokmayla binbir işkence görecek kadar günahkarım sanki. nazım hikmet abidin dino'ya sormuş ya mutluluğun resmini çizebilir misin abidin diye, ne halde olduğumu en kral ressam çizemez, en ödüllü şair ya da yazar anlatamaz, en iyi müzisyen çalamaz söyleyemez.
2 ay önce tatile uçmadan önce tartılmıştım. tabi tartı o zaman da acıyla inliyordu. ah o tartının dili olsa da konuşsa. yine de artık bana kene gibi yapışmış bütün o gerizekalı kiloları verebilirim umudu vardı o zaman. çabalıyodum da. başarısız da olsa birkaç diyet denemem olmuştu. ki bi ara 7 kilo verdiğimi hatırlıyorum. neyse 2 ay geçti istanbula döndüm. bakalım ne haldeyim nereye gidiyorum diye tartılayım dedim. ama başta böyle bi ikilemde kalmadım değil hani. şimdi tartılıcam, e kilo aldım o allahın emri zaten de, şimdi ne diye moralim bozulsun dedim. çünkü dostun acı söyleyeceğini biliyordum. evet belki ayıdan post düşmandan dost olmaz neticede. kalbim kırılacaktı zaten geceleri uykum gelmiyo varolan 2 gram uyku da kaçıp gidicekti. ömrü hayatımda duymadığım paparayı o tartıdan yiyeceğime adım gibi emindim. lakin malak bi tartıya yenilmeyeceğime, tükürüğünü ona yalatacağıma yeminliymiş gibi akıllı ol dedim kendime. insan değil ki bu! hem kilo senin, yemek senin. hayatına karışma gibi bi lüksü yok. manava ordan 2 kilo armut tart der gibi çıktım tartıya. ve kaçınılmaz son. tatata taamm! tamı tamına 3 kilo almışım! başka bişey deseydim olcakmış demek ki. çünkü tatildeyken tartılmadım ama kilo aldığımı hissediyodum. ağırlaştım böyle, yokuştan bıraksan yuvarlana yuvarlana gidicek yuvarlak bişey oldum. ne giysem löp et fırlıyo bi yerlerimden. sırf şişmanım diye denize gitmek istemediğim günler oldu. hayır şimdi çevreye verdiğim rahatsızlığı geçtim banane lan milletin ne gördüğünden hayret bişi, ben kendime bakarım. bikinisini siyah renk alıp zayıf görüneceğini sanan bi gerizekalıyım ben. gerçek bi gerizekalı. ama yok ne yaparsam yapayım daha zayıf görünemiyorum. yaz ya bide, yazın benim iştah zaten benden bağımsız. böyle tam dayaklık hiperaktif sorunlu çocuklar vardır ya heh işte benim iştah yaz oldu mu tam da öyle bişey oluveriyor. ne görsem yiyesim geliyo. mesela ağaçtan meyve topluyorum ya, kurt mu var içinde insan mı var hiiç bakmıyorum hop yutuyorum. ya da nerde yağlı bi yemek var ''ya anne şu yemeği yapsana, aa anne o yemeği neden yapmıyosuun'' kızım yaz günü nerden canın çekiyo o yemekleri. hem o yazın yapılmaz zaten kilo aldın. aha böyle cevaplar alıyorum sonra.
uff yazarken bile karnıma ağrılar saplandı. aç olsam bile yediğim her lokmayla çocuk kaçırmışım gibi hissetmek yeterince üzerken kalkmış bide durumumun vehametini yazıya döküyorum burda. kendine işkence çektirmekte üstüme yok yemin ederim.

bu nasıl bir duygu bilmiyorsun

tuttuğun takıma ölüp bittiğinin 10'da 1'ini bana duysaydın yarın beraber şeker topluyor olucaktık. tek yaptığın o salak herifleri düşünmek. tek istediğin takımının bu sezon galip gelmesi. ama bir güne bir gün demedin ki şu kızın kalbini kazanmayı da isteyeyim. nerdee. ben, sen beni dinliyorsun sanıp taramalı tüfek gibi konudan konuya atlamak suretiyle bıdı bıdı yaparken sen gözünde takımının kupayı alıp kameralara terli terli gülümsemelerini canlandırıyordun belki de. ben de salak gibi transa geçmiş bi vaziyette sana planlarımdan, o gün başımdan geçenlerden, hoşlaşmadığım salak kız arkadaşlarımdan bahsediyordum. evet belki sen ağır adamdın. oturup sadece ya siyaset ya da futbol konuşmalıydık. yani sana göre öyle. ama inan yukarıda saydığım konular sana anlattıklarımın çok azıydı. yani sen de biliyordun kabul et şimdi, araştırsan ki buna hiç gerek yok, en entellektüel sevgilindim. bu bir iddia değil gerçeğin ta kendisi sevgilim. sana sevgilim demem sana şimdi ne hissettirir bilemem ama sana sevgilim demek sadece benim aptallığım. hiçbir anlamı olmayan birşey artık. başka başka şehirlerde olmamızı, senin en yakın zamanda gerizekalı bir sevgilin olacak olmasını falan değiştirmeyecek. merak etme mutlu olucaksın. çünkü takıntılısın. çünkü bağlandın mı bağlanıyorsun. aslında sen de biliyorsun şu hayatta bağlanamadığın tek şeydim. ne şans ama. yani kendimi sana karşı övsem bile hakkım var buna sen de görüyorsun. çünkü sen beni övmüyordun, sen beni yüceltmiyordun, sen beni ileri itmiyordun. sen, en kötüsü kendini bana bağlı hissetmiyordun. varsın ben kendimi öveyim. sonra şişmesin bi tarafım dimi.

bildiklerimi yeni bir şeyler öğrendiğinde akşam evde annesine anlatan çocuk gibi anlattım sana hep. heyecanla, istekle, günlerce bekleyerek belki de. sense benim tüm söylediklerime sıradan bakışlarla bakardın. beni sıradanlaştırırdın. gözünde salak eski sevgililerin gibiydim kim bilir. beni onlardan biri gibi görme diye çabalamıştım aslında hep. ama söylemiyordum. ayrılsak bile yine senin sevgilinmişim gibi hisset diye. kendini hep bana ait hisset diye. ne yaparsan yap seni hep affettiğim gibi ne olursa olsun beni yine sev diyeydi. ama sen hiçbir şey gibi bunu da anlamıyordun.
bildiklerini dinlerken senin beni dinlediğin gibi dinlemiyordum seni. yaptığın herşeyde öğreneceğim birşey olduğuna inanıyordum. beni büyütecekti söyleyeceklerin. ki büyüdüm de. tek fark, sen başladığın işi yarım bıraktın, artık tek başıma büyüyorum. bunu da bilmiyorsun. hala çocuğum gözünde, seninleyken söylediğim yaptığım sevdiğim herşey çocukça geliyordu ya sana hani, hala öyle buna eminim. hem zaten kadınları asla masum görmeyen bir erkektin. ama masumsun demiştin bana. masumiyetini hiç kaybetme. ve çocuklar masumdur ya hani. bu yüzden çocuktum işte gözünde. masum kız çocuğu. hepsi bu. hayır küçümsemiyorum elbette. lakin senin için eşdeğer olup olacağım tek anlam buydu.

bugün bayram. bayramlarda dargınlar barışırmış ya hani. biz seninle hiçbir zaman barışmayacağız ki. hani bir gün demiştin ya, keşke seninle iki dargın olsaydık bayram sabahı barışma ihtimali olan. işte o ihtimal yok. beni hiçbir zaman aramayacaksın. yani ben şimdi neden umutlanayım sana dair söylesene. hoş, okumayacağın bir yazıda seninle konuşur bi havada olmak da ayrı olay tabi. neyse işte. güzel geçsin bayramın yine de. birbirimizi bildiğimiz ama başka şehirlerde iki yabancı uyanacağımız ilk bayram bu.



26 Ağustos 2011 Cuma

tatilden döndüm bu satırları istanbuldan yazıyorum beybi

59 gün süren tatilden dün akşam bu saatlerde döndüm. tatilini geçirdiğin yer memleket olunca akraba eş dost her gün misafir geldi gitti. şu an pek fazla yanamamış olmaktan şikayetçiyim ama denize gitmek için bütün o ayaklanmalarımla buna da şükür. yani bazen çıldırırcasına pederin beynini yemeseydim, neredeyse denizlerde büyümüş biri olarak o fıstık gibi göle hasret kalıcaktım, iki gözüm iki çeşme etti mi kırh!
ben mesela tatilde asla ve asla diyet olaylarına girmeyen bi tipim. ki zaten bugün de tartıldım ve 2 ayda 2 kilo almışım. demem o ki, araya bi de ramazan girdi oturup gecenin 2sinde 3ünde homini gırtlak lopur lopur tatlıları börekleri ağır yemekleri falan götürdüm ve sonuç: 2 ay önce giydiğim kot pantolona bugün ıkınarak girmeye çalıştım ve 4 aylık bebeğe külotlu çorap giydirdiklerinde bacaklarındaki kollarındaki löp etlerin fırlaması gibi bi hale büründüm. allahım nasıl bi günahdı ki işlediğim kendi kendimle dalga geçecek kıvama geldim. ama hakettim buna eminim, yani yemekle uzaktan yakından ilgisi olmayıp asla tek gram şişmanlamayan kızlar böbürlenmekte haklılar üstadım. yani ne bileyim ben şimdi tüm o kalorileri yağları o göbeği falan gökten zembille almadım. yedim de yaptım. bu yüzden artık şapkamı önüme koyup akıllı olmam lazım, efendi olmam lazım. yiyosam gayet de kilo alacağımı kabullenmem lazım ve diyet olayına da tam kararlı olunca girmem lazım. bu sefer olucak inşallah maşallah.

bildiğiniz üzere oturdum ve tıkır tıkır reklamcıinsankişisi tatilde serisi yaptım. şuna emin ol ki o seri çift basamaklara kadar uzardı ama üşendim itiraf edeyim. çünkü benim için tatil demek miskinlik demek, tembellik demek, üşenmek ve oturduğun yerden ancak acil bi durumda kalkmak demek. onun dışında yat uzan uyu tıkın yüz hamak mamak bunlar yani. bu yaz da baya bunu yaptım hatta bu hususta epey ilerledim. valla korkuyorum eylül geldi çattı, kampüs hayatı kapıda, vize final durumlarının da eli kulağında. geçmiş ve gelecek dönemlerimi kıskandırıcak bi dönem olur umarım. ummakla kalmayıp inşallah bi de çabalarım. kendimi anlamsız salak işlere kaptırırsam ahanda bu laflarımı hatırlatırsınız dimi lan? tamam dediniz biliyorum duyar gibiyim.
istanbulla ilgili herşeyi özlediğimi gördüm. dün akşam 9 sularında kurtköye girdikten sonra artık istanbulda olduğumu bilmek bile garip bi güven verdi. ve ufukta boğaz köprüsü göründü. işte o zaman ben bittim. hemen telefona sarıldım gizoyu aradım

-nann şu an boğaz köprüsündeyimm!!
-nee?

bayramdan sonra gelcem diyodum bizim kızlara da sürpriz oldu ki planım da buydu ve başardım haha. yandan metrobüsler falan geçiyo, az buz değil haftada en az 4 gün, günde 80 dakikadan hesapla, nerdeyse evim metrobüsler oldu dostum, onu da özlemişim yani. böyle bi baktım, o bana baktı ben ona baktım gözü doldu gördüm ama saklamaya çalıştı ama biliyorum o da özlemişti. ama özlem bitti artık hep beraber olucaz, onu bi daha hiç bırakmıycam çok üzdüm bu yaz onu farkındayım. kıyamam♥


kaza geliyorum demedi ben de duymadım


aa bilmiyosunuz tabi. memleketteki son akşamımda yani salı akşamı uzaktan kuzenim olan kızla yürüyüşe çıkmıştık dedi ki bisikleti getireyim mi ben zaten 7/24 versen doymam bisiklete. getir dedim. neyse gidiyoruz falan. bu yanımda pıtı pıtı yürüyo. hadi yahu ne kadar yavaşsın hadi yetiş bana diye böyle takılıyorum buna. neyse sonra bi yokuş var böyle parkın orda. ben aptalım zaten düşünmüyorum 10 yıl sürmemişsin koca 10 yıl aradan sonra birkaç hafta sürmüşsün hemen şappadanak yokuştan inmek nasıl bi gerizekalılıktır yarebbim. sen o yokuştan hızla aşağıya, her zaman arka frenine basan insan sen o anda o korkuyla bi hamleyle ön frene bas!! tabi bisikletin arkası havaya kalktı ve yüzüstü yere yapıştım!! tansiyonum düştü gözüm karardı o ne lan hiçbişey göremiyorum bi ara duymamaya da başladım. başıma toplanan kadınlardan biri aileni arayalım falan dedi ama kontör yok. kadın da o anda en son söylenicek şeyi söylüyo ''benim de kontörüm çok az''. mal, ben orda ölüyorum sen neyin peşindesin dangalak! bide şuursuz şuursuz sen bilmemkimin yeğenisin dimi diyo. oturup hani X var ya heh işte onun kızı var onun kızının ablasının kızıyım diye hasbıhal yapıcam onu bekliyo. neyse aradı annemi ama başta uyardım çok korkutmayın annemi falan diye ama kadının telefonu açışında hayır yoktu bi kere. ''yenge kızın bisikletten düştü çok kötü başını yere vurmuş'' allah senin belanı versin bi anneye o lafı sen nasıl edersin diycektim ama kendimde değildim ki. neyse babam karşıdan 87 tane ambulansı kıskandıracak kadar hızla geldi arabayla aldı beni yolda da annemlerle karşılaştık atladılar doğru hastaneye.
düşün ki sabah yola çıkcaz istanbula. saat olmuş akşamın 11'i. biz nerdeyiz ACİLDE! tabi saklamanın lüzumu yok anıra anıra ağladım. çünkü hakikaten fena düştüm. dik bi yokuştan hızla inerken ani fren yaparak yaşadığım en salak kaza rekorunu kırdım ama en incitici de. sağ avcumun içinin bildiğin derisi kalktı. kan ağır ağır artıyo. sol kolumun dirseği fazla sürtünmüş kan nasıl gidiyo. bide o yaralarda acayip bi yanma var. yetmez tabi. sol ayağımın üstüne düşmüşüm fena incinmiş. bi ara düştüğüm yerde millet başıma toplanmışken kendimde olmasam da yüzüm şişti mi gibi bişey sordum evet biraz çenen şişmiş dediler. sonra kadına öyle bişey söyledim ki ama böyle bilincim yerinde değil anlıyorum böyle ağlayarak yavaş yavaş konuşmaya çalışıyorum. o halde öyle bişey söyledim ki başımda dikilip film izler gibi hiçbir şey yapmadan bön bön bana bakan insanları o halimle öyle bi güldürdüm ki. çenen şişmiş cümlesini duydum ve ayna var mı dedim evet bunu dedim. yahu sen orda cidden 'kaza' geçirmişsin ve ayna varmı diyosun, bi imaj kaygısı taşıyosun, bi acaba şu an nasıl görünüyorum diye içinden geçiriyosun. e kadınız bu gayet normal^_^ neyse bi ara şeyden korktum acaba başıma darbe aldım mı diye ama kaza anını gören olmadı, orda EGS diye bi sistem de yok yani küçük bi ilçe düşün. haliyle başıma darbe alıp almadığımı bilemedim. çeneme baktı adam, adam dediğim de doktor yani. pansuman yapıldı ama ne pansuman adam ağzıma sıçtı o tentürdiyot nasıl bi zıkkımdır allahım öteki dünyaya gittim geldim yeminle. sol bacağımın şeysi çekildi ilaç yazıldı falan fişman sonra binbir acıyla eve döndük. o gece uyuyamadım gibi bişey. sabah da erkenden yola çıktık zaten. 2 gün önce açmam gereken sargıları 1 gün rötarlı dün akşam açtım. neden çünkü eve gelince sargıları abilerime göstermem gerektiğini düşündüm. tam reklamcıyım hacı ben de anlamadım.



19 Ağustos 2011 Cuma

melankolik değilim aslında öyle çok fazla

en çok kendime zarar veriyormuşum. bunu birçok kere duydum birilerinden. son falım da bunu dedi. evet hep öyle yaptım. kendime sordum, kendimle düşündüm, kendi kendime istedim, kendim çabaladım ve yine hep kendimi yiyip bitirdim. sonunda olmayacak duaların olmayacağını ben de biliyordum ama olur sandım. asla yanyana olmayacağım insanlarla yanyana olmak istedim, kendimi yiyip bitirmelerimi haketmeyen insanlar için oturdum patır patır ağladım falan.

hayatımda olması gereken iyi insanlar benden uzağa gittiler.
belki çok az kaldılar şimdi, belki çok azı gitti bilmiyorum. ki artık kimin iyi, kimin olmadığını da önyargıyla kendi kendime kabullenmek istemiyorum. çünkü aynı gün hem güneşi hem yıldızları görüyorum. sabahken geceyi buluyorum. artık herşey asıl renginden ve şeklinden apayrı sanki. hiç kimseden nefret etmiyor, hiç kimseyi özlemiyorum. hissizleşmek de değil bu aslına bakarsan. farkına varmak. hem kendinin hem kendin dışındakilerin. belki de kendimin farkına varma yolundayım hala, yani hala yoldayım hala varamadım belki de. çabalamıyorum artık hem, herhangi şeyler için. akıp yolunu bulacak olan o malum su, aksın gitsin bana dokunmasın bin yaşasın. birilerinin ahı tuttu desem, ı-ıh. kimsenin ah edeceği birşey yapmadım ki ben. hep kendimle savaştım durdum. kendimi yaşattım ve yine hep kendimi öldürdüm. böyleyken nasıl kırabilirim bir başkasını. derdim benimleydi, kendimle. ve bundan sonra da hep böyle olacak gibi. değişmiyoruz ki öyle gözle görülecek kadar. hep aynıydık, hep aynı olacağız.

istesen de değişmeyeceksin.

bazen herşeyi yerine koyup kendini sorgulamak en iyisi. ortada bi süzgeç, bi de kendimiz. oturup iki satır düşünmüyoruz. sonra mutsuzum diye saçmalıyoruz. mutsuzluğun da mutluluğun da olmadığını, hiçbir zaman da olmayacağını sadece göz yanılsamasından ibaret olduğunu bilmeden. ki hiçbir şey sonsuza kadar sürmüyor. illa ki mutsuzlukların peşinden mutluluklar geliyor. ayrıca da kimse saçmalamasın yani sonsuza kadar aynı adamı/kadını sevicem, sonsuza kadar arkadaşlarımla görüşcem diye.

bu kadar depresif de değilim ama bugün böyle oldu. arkadaşlarlayken çenesi durmayan, adeta laf makinası, hadi şuraya gidelim aa bak orda ne var diyerekten böyle küçük bi çocuk gibi meraklı ve sabırsız biriyken bazen içimdekilerden biri bi düğmeye basıyor ve böyle bişey oluveriyorum. kader kısmet.

14 Ağustos 2011 Pazar

ben mesela sana burdan uçarım mesela

''ama ben onun için bunu yapmıştım, ama ben onun için şunları yapmıştım.''
hiç amalama, salaktın ki onu onu yaptın. önemli olan sen bişey yapmadan iyi, dürüst, sadık ve aşık kalabilen birini sevmek ve ona değer vermek. önümüze gelene aşık olmayıp bin tekme atsak, bizi seveni de bağrımıza bassak bütün bunlar olmıycak ama bunu anlamamız maalesef bir ya da birkaç ilişki deneyiminden sonra oluyor.
çoktan ayrılmışsınız, ohoo köprünün altından kaç ton su aktı da sen hala yaptıkların için hayıflanıyosan, sen hakikaten o ilişkide seven tarafmışsın. sevmeseydin elbette ki bi eylemde bulunmayacaktın, armut piş ağzıma düş. her zaman bi taraf hep daha fazla seviyor klişesini söyleyen adamı bulup elinden öpesim var.
ilişkide sevmeyen taraf da hep çabuk unutan oluyor. emek vermediği, hep istediği, sevgisini göstermediği hatta sevmediği yetmezmiş gibi kendini haklı gören de hep o oluyor. defolu mal!
hassas kadınlar ilişki için pişmanlık duyarken, demet akalınvari olanlarsa sıradakii diyip gelecek maçlara hazırlık yapıyor. erkeklerse ayrılığın 2. günü değil, ayrılık çanlarını duyar duymaz hoop göz direk öteki kızlarda. sonra onun sevgilisi olduğunu sana kızcağız da ilişki için çabalasın dursun garibim. doğanın kanunu bu, istisnasız hepsi doyumsuz anacım. şimdi erkekler bana ister kızsın ister kabul etsin ama maymun iştahı deyimi kesinlikle onlar için sarfedilmiş. ve maymundan geldiklerini de göz önüne alırsak ta ta ta taamm herşey açıklığa kavuşuyor.


bu sözler eski sevgilime

yalın yeni şarkısında diyor ya anlat güzel mi oralar, eminim güzel. ben yokken, ben onu arayıp sormuyorken ben elini tutmuyorken ben yanında değilken eminim güzeldir. içi de rahattır. istediği kızla konuşur, istediği kızı baştan aşağı süzer kıtlıktan çıkmış gibi. istediği kızın sevgilisi olur hatta istediği kız gelir evinde kalır karısı gibi oh kebap. çünkü artık canımı yakmıyor. yeter ki aklıma gelmesin -ki gelmiyor da artık. isterse benden nefret etsin, yeter ki ona karşı duyduğum bu hissizliğe yakışsın bari. bazen onu özlediğim, yanımda olsun istediğim başını omzuna koyup herşeyi unutmak istediğim zamanları hatırlamak içimi yırtarak canımı acıtsa da onu özlediğimi inkar ediyorum. onu özlemenin hiçbir anlamı olmayacağından bunu yapıyorum. bugüne kadar zerre haketmediğinden ve bundan sonra da asla haketmeyeceğinden bir de. ki özlediğimi sandığım şeyler de ona dair olanlar değil, tamamen benim ona yüklediğim anlamlar. o zaman da etkisiz elemandı şimdi de. değişen hiçbir şey olmadı yani. egoistliğe kapılmıycam, onun da beni özlemekten ölesiye kaçtığına eminim. peki ben neden kendimi öldüreyim bile bile.
o hep istediği kuralsız, cesur, geri kafalı olmayan, her istediğine evet diyecek köpeği olacak kızı da bulup evlenir modern beyimiz. değil gece dışarı çıkmak, eve girmeyecek rahat kızları da olur, nasılsa bişey demiycek ya(!). ben de aklıma geldikçe gülerim. yaşasın bakalım istediği gibi.

10 Ağustos 2011 Çarşamba

o'na mektup

sana karşı duygusal davranmamam gerektiğini düşünüyorum. neme lazım, şimdi kalkıp oturduğun yerden, kısık ateşte pişmiş bi yenilgiyi yemek hoş olmayacak. zıkkım gibi, ne o öyle. hem umutsuzca olacak belki, nereden bileceğim ki senden de yardım gelmiyorken.

kaç kurtar kendini diyeceğim kendime, şimdi beni esir almış olmandan korkuyorum. yanımda değilsin ama belki de dört bir yanımdasın.

ortada kuyu var yandan geç oynardık ya çocukken.. şimdi ortada sen varsın, yandan geçmeye çalışıyorum ama hep sobeliyosun, ne kadar mızıkçısın yahu sen. ne bileyim az biraz insaflı olsan, bu da can dimi ama. sonra belki ben de ortada olsam, yandan kimse geçmese falan. ah, hep böyle oldum ben. hep herşeyi oyunlaştırma çabası. istemiyorum işte büyümek ki. napıcam yani büyüyünce, ne var orda. hayır yani bi de... off saçmalıyorum yine. neyse.

senin de onlar gibi olmamanı istiyorum. şaşırt beni ne bileyim, ummadığım anda bişey yap bişey olsun ve mutluluk ifade etsin, mutlu olayım. ama sen de. öyle kasıntı gibi yapma bişey, içinden gelsin. seni de mutlu etsin.

hiçbir şey anlamayanlar el kaldırsın. biliyorum hiçbir şey anlamayanların önde gidenisin. ama ne yapayım, düz yolda giden cümleler kursam anlamandan korkuyorum hissettiklerimi. hem her yol sana çıkıyor ya nasılsa, varsın kelimelerim yan yoldan gitsinler, kendimi savunayım, dümdüz olmasın sana gelişim. savunmasızlık kötüdür çünkü, bilirsin. bi şekilde gardım da olmalı. şimdi burda daha da devam eden bi sürü cümleler düşün. hepsi de seni anlatan. beceremiyorum belki de onları kurmak şimdi, karmakarışık mı geldiler artık niyeyse.

her neyse.


mantıklı davranmalıyım herşeyden önce, bunu biliyorum. öhömm öhömm.. ama biliyor musun, nereden başlayacağımı bile bilmiyorum.

5 Ağustos 2011 Cuma

monolog

odadayım. dışardaki yaz güneşi içeriye oturmuş belli başlı köşelere. ne yapmak istesem halsizim, ne olsun istesem olmuyor. bir çeşit itiyorsun istediğin şeyi kendinden uzağa, sırf onu isteyerek. diyorlar ya birşeyi çok isteyince olmuyor diye, bu evrenin sen bakarken soyunamıyorum deme şekli diye, yemişim o hareketi. ne o öyle, evren bildiğin hareket çekiyor bize nan. bu yüzden ben de bazen istemiyomuşum gibi yapmaya çalışıyorum. birkaç kere başarısızca denedim, ama sonuç hep bi fiyasko! çünkü biliyorum ben heyecanlanmadan, istemeden, beklemeden, çıldırmadan yapamam. istemiyomuş gibi yaptığım günün ertesi de o şeyi hakikaten de istememem gerektiğine inanır ve yoluma devam ederim. zaten de saçma geliyorken hala, istediklerinin sen onları istemeyi unuttuğunda olması, ben neden bir eylemde bulunayım ki.

ama ne saçma öyle değil mi. bu hayatta birşeyi isteyemeyeceksem neden yaşıyorum ki? evet istemek çoğu zaman sahip olmakla ilişik, istemenin sonu evet hep o şeyin senin olmasını istemenle bitişik. evet sahip olmayı istemek mutluluğun önünde koca bi gölge. ve mutlu olmak beklentilerini çöpe atmakla mümkün diyorlar. bu yüzden sahip olduklarınla yetin, başka da bişey isteme diye kanaatkar, böyle robot gibi birşey olmak gerektiğini söylüyorlar. iyi de öyle motomot bi hayat asıl mutsuz eder adamı be. ne bileyim, bir de olacak olan zaten olur diye bağlamıyorlar mı lafı, fitil oluyorum. kendimi bildim bileli öyle su akar yolunu bulurcu olamadım çünkü. evet çok kereler tıpkı birçok şey gibi bunu da denedim ama %100 çalışmıyor. en azından bende. sabırsızım çünkü kendimi kendimden biliyorum, birşeyi görüp sevmişsem onu isterim. bana zararının olacağını biliyorsam(ki bu ciddi anlamda nostradamus olmak demek) paşa paşa, ama ağlaya zırlaya vazgeçerim. eğer ki çok böyle arabesk bi anımdaysa zaten o şeye sahip olamazsam öleyim daha iyi diye böyle youtubeda alakasız şarkılara hançer saplanmış kalp koyanlar gibi olurum. ya benimsin ya kara toprağın stayla. haa ama eğer ki deli bi anıma denk gelmişse, böyle umutlu çizgifilm karakteri gibi ortada dolanıyosam onun için çabalarım da. kız kısmı az uslu olur diyebilirsin ama ben küçükken annem dikiş diktiği sırada orda öylece duran düğme kutusundan elime gelen düğmeleri burnuna sokuşturmaya çalışıp sonra hastanelik olan bi tipim, söyle nasıl uslu olayım. evet komik ve benim her nedense gurur duyduğum bi anımdır. acayip de eğlenirim hala hatırladıkça.

ne diyoduk. hah, şimdi bu yazı çokça istemek üzerine oturup kendi kendine konuşmak oldu ama galiba bilinçaltım bu aralar birşeyi çok istediğimin sinyallerini veriyor, yoksa yazmazdım bence. bu şey her neyse sanırım onu istemiyomuş gibi yapmam gerekiyo, yoksa her zamanki bildik senaryo. öhöm yok yok evrencim istemiyomuş gibi yapmıyorum, cidden istemiyorum bak ciddi söylüyorum. sen yanlış anlama yani.

2 Ağustos 2011 Salı

gel gel gel güzelim gel hiç acımayacak


bu yazı coyote gibi erkeklere ithaf edilmiştir.


kızları tavladığını düşünen erkeklere ''hey asıl tavlanan sensin dostum!'' demeli. inan bana, kendilerini bazen fazla kaptırmışa benziyolar. durmadan road runner'ın peşinde koşan ama hep kendi kurduğu tuzağa düşen aptal coyote gibiler. evet evet.

hepimiz gündelik hayat içinde kaptırıp gidiyoruz. bu doğru. çoğu zaman. birçokları bizi gittiğimiz yolun yol olmadığı konusunda uyarıyo da. ama onlar, o coyote kılıklılar davası uğruna sonuna dek savaşması gerektiğine inanan idealist savaşçılar gibi davranıyolar. ne diyolar? ''hayır. devam edicem!'' e peki sormazlar mı adama, tamam gidiyosun da, ya sonun coyote gibi olursa. hiç düşünmez misin, o lokma kolay lokma değil. yeniliceksin. ama yook, bizim başına buyruk zamane savaşçı ruhlu(!) erkeklerimiz, karşısındakinin road runner olabileceğini hesaba katmıyo bile. sonra al sana yenilgi. haketmiştin!

çok cool duruyosun dostum, biraz daha ileri git bakalım. hah tamam. şimdi güle güle, birkaç saniyeye yere çakılıcaksın!

evet bazı kızlar doğuştan tavlanmaya müsait. evet bazı erkekler road runner görünümlü o tavlanmalık kızları gerçekten road runner sanırken, sahici road runner olanlarını tavlamaya hazır görüyolar. ah bi bilseler, oradan nasıl da komik görünüyolar. kimsenin alnında nasıl olduğuna dair bi yazı yok. ya da kimse boynunda kolye gibi karakter özelliklerini taşımıyo. ama yine de önyargı, bazen gerekli.


hadi gidiyoruz sevgili coyote, herkes kendi köyüne.