26 Nisan 2012 Perşembe

Reklamcıinsankişisi doktorda

son 1 haftadır gözümü ne zaman açsam doktordayım. yok yok çok şükür mühim bişi yok, sıradan rutin kontroller sadece. ama artık nasıl oluyosa, hastaneden girdiğim an hoop diye hasta psikolojisine giriveriyorum.

geçen hafta hastanede işimiz vardı. dedim gelmişken ben de kontrole gireyim. sanırsın lunaparktayım ''aa şuraya da gireyim, aa bak kardiyoloji, uu ordaki dahiliye mi aman Tanrım!'' diye salak salak havaya girdim. bazen kendime ben bile inanamıyorum yemin ederim. neyse girdim, doktor teşhisi koydu söyliceğini söyledi çıktık. kesmedi tabi. ne zamandır boynumda feci bir ağrı, tam ortadaki kemik yanıyo filan. nedir diye doktora gitmek de kısmet olmamıştı ne güzel hazır hastanedeyiz, karşımızda da nöroşirurji doktorunun odası. hemen kafamın üstünde ampul yandı ''zincirlerimizden başka kaybedecek neyimiz var'' dedim ve girdik. başladım anlatmaya böyle böyle anlattım şikayetimi. yeni aldığı oyuncağını kurcalayan orasına burasına vuran çocuklar gibi adam başladı kolumu çekmeye itmeye bişiler yapıyo demir bi çubuk aldı dirseğime dizime filan vuruyo. gülmemek için zor tutuyorum kendimi. hayır şimdi krize girsem deli sancak ''ya cınım sori, seni psikiyatriye sevkediyorum'' diycek diye tuttum kendimi napiyim. neyse sonunda bitti adam masasına oturdu ben de kalktım ayağa. ''röntgen çek gel'' dedi. hobaa ordan oraya oyuncak olduk adamlara diyorum içimden, girdim röntgen odasına. her zamanki klasik muhabbet ''takı toka küpe kolye metal eşyalar zıkkımın kökü yok dimi'' adam bunu dedi ya, o an kendimden tiksindim. saçımdan tel tokalar çıkıyo, ellerimde rahmetli Barış Manço görse takdir edecek kadar yüzükler, kulağımda küpeler falan yuh lan bitmiyo. tipik bir takı hastasıyım, tam da hastanedeyim, hasta ve hastane uyumu filan vaay güzel uyum şşş çaktırma filan diycektim ki derken sonunda adam geldi makinayı göstererek ''başınızı dayayın'' dedi gitti. yanına gittim makinanın sırtımı dayadım yanağımı yapıştırdım yok olmadı, önünde minik merdiven gibi bişey var, ona çıksam boyum deve gibi olcak, çıkmasan alçakta kalıyosun spastik gibi birkaç saniye makinayla bakıştım ama artık dayanamayıp odadan çıktım adama sordum ''yaa bu nası olcak başımı mı dayıycam:/'' geldi anlattı gitti. sonra tekrar geldi kafamı yana alıyo sola kaydırıyo filan kukla gibi o da oynattı yani anlıycağın. duygularımnan oynadılar insanfsızlar :( kaderimde bu da mı vardı yarebbim diye çıktım gittim.


Çaresiz derdimin sebebi belli, dermanı yaramda arama doktor 

ve bugün.. geçen hafta çektiğim röntgeni nöroşirurji doktoruna göstermek için sabah düştük yola. adamın bölümü de öyle bi bölüm ki doğru mu yazdım acaba diye yavaş yavaş teker teker yazıyorum şu an. annemle babam yukarı çıktılar ben röntgeni aldım doktorun kapısındayım. 6 sene tıp eğitimi aldım ya doktorum zaten, kağıtta yazanı anlamaya çalışıyorum. şıp diye teşhisi koycakmışçasına gözlerimi kısıp okuyorum. adamlar da öyle bi umursamamışlar ki 2 satır şey yazıyo sadece:

Servikal lordoz düzleşmiştir.
Vertebra korpus yükseklikleri ve intervertebral eklem aralıkları tabidir.

2. cümle gene iyi bişey diyor gibi göründü gözüme. hee tamam dedim ama ilki pek o kadar aydınlık görünmedi içimden bi ses ''olm düzleşmiş filan diyo küfreder gibi. hayırrr kemiklerime fön çekmişler yarebbim! ay yok Allah'ım korusun bişi değildir inşallah'' aklım o düzleşmiş lafında bunları sayıklarken babam geldi girdik odaya. adam 2 saat bilgisayarda bişiler yapıyo ''napıyo lan bu solitaire'e filan mı daldı naptı allahımm ben burda röntgen sonuçlarımla gelmişim belgelerle konuşuyorum adamın bilmemneresinde değil.'' diye düşünüyorum. pıtı pıtı tuşlara basıyo defterine bakıyo derken sonunda başını kaldırdı gerçek dünyaya indi. sonucuma bakıp gayet sıradan bir ses tonuyla ''bişi yok yeaa sadece adale gerilmesi var'' yalana bak düzleşmiş diyo orda adam oturma yerlerinden uydurmuyosa ne olayım diye düşünürken birkaç ilaç, bide boyun egzersizleri verdi düzelmezse fizik tedaviye başlarız dedi çıktık.

ama benim için hiçbir şey bitmemişti. bu hesap burda bitmez deyip eve gelince hemen internetten araştırmaya başladım. ve bulduğum sonuçlar maalesef boynumda düzleşme olduğunu söylüyordu. bide isim vermişler gerizekalılar yazın işte boynun düzleşmiş diye. hayır yani o kadar tırstım allam boyun fıtığı mı oldum acaba diye evham yaptım hep boşuna. büyütülecek birşey değilmiş allahtan, birkaç hafta egzersizle filan iyi olabilirmiş ama dikkat etmezsem boyun fıtığına çevirebilirmiş. Allah korusun tabi, yeter ki bişi olmasın yapcaz valla egzersizdi carttı curttu. zaten elim mahkum, deli gibi spor yaptığım için onu da aradan çıkarırım. bence evren bana bi güzel hareket çekti yine, yine egzersiz hep egzersiz anasını satayım!

19 Nisan 2012 Perşembe

niyette değil diyetteyim bebeyim

bugünlerde sen de delirmişsin ben diyeyim çıldırmışım öyle hallerdeyim. şu zayıflama mevzusuna fena halde takıp kafayı sıyırmak çok güzel oldu.

zayıflamak, spor, incelmek, kalori laflarını duyduğumda farları yakıp gaza basmaya başlıyorum ve uçuşa hazırız! herşeyde olduğu gibi bu işin de cılkını çıkardım yani. hala ve hala spora başlamamın 35. gününde olsam da yılmayacağım yorulmayacağım diye diye kendimi avutuyorum çünkü o popo gidecek başka yolu yok! yine de ne bileyim şu an spora başlamamın 6. ayında olmak isterdim mesela, hem o zaman gözle görülür bir fark olurdu hem de azmimle kendimi tebrik edebilirdim. şimdi ise günler geçerken kendimi yiyip bitiriyorum. sadece 4 kilo verdim o da artık nasıl olduysa arada kaynadı. aa dur ya, saunadandır o da. 4 kilo terdir o ya tamam şimdi anlaşıldı. onun dışında hiçbir değişiklik yok ve ben bundan nefret ediyorum! 1 haftadır spora ara verdim, bunda ''bir an önce zayıflamam gerek!'' sabırsızlığımın rolü büyük. şimdi diyeceksin ki madem sabırsızlanıyosun neden spora ara verdin? böyle de ilginç biriyim. ama işte burda devreye asıl sebep giriyor. spor diye diye gözüm başka şey göremez olmuştu. e bi okula gidelim bakalım dedim halen daha kıro gibi 'öğrenci' olduğumu hatırladım çünkü. sonra tam gaza gelip dün gidecektim ki yine bir engel! içim kan ağladı yine! hay ben senin gibi işin, lan izin filan da yok bu ne böyle her ay her ay ne geliyon bi git dedim ve ızdırap dolu 1 gün başlamış oldu. ölümlerden ölüm beğen deseler eyvallah, ama bu ölümden de beter! her neyse konumuz bu değil. spora ara verince ''tüü sen ne olmayasın! şu hale şu tipe bak gene şişti!'' şeklinde hissettiğim vicdan azabı da eksik olmadı sağolsun. yapcak başka işi yok anca benle uğraşsın o da.


şok şok! Ebru Şallı emekli mi oluyor?

son 1 aydır özellikle spora başladığım için dengeli beslenme, sağlıklı zayıflama gibi şeylere hayatımda hiç olmadığım kadar merak saldım. Allah akıl fikir versin taktım mı takıyorum. neyse allahtan iyi bişey. bugün markete girip dergi reyonuna gidince gözlerimi belertip ilk yaptığım şey üstünde hayvan gibi SAVAŞI KAZANIN! yazan bu dergiye saldırmak oldu. sırf o başlıklar bile ''EVETT! BU SAVAŞI BEN KAZANICAM!'' diye yeniçeri misali ayaklanmama yetti. hoop hemen gaza geliyorum napim. bir an önce alıcaklarımı alıp eve gitmek istedim. hemen okuyup yarın 38 beden uyanmak için. ama olmuyor tabi öyle bişi, ben hala hayal dünyasında. neyse hiç değilse gaza gelebiliyorum hala umut var yani.

iş bununla bitmiyor. çevreme de ateş püskürüyorum! abartmıyorum her dk ''ekmek yeme annecim, aa o ne öyle saat kaç oldu neden yedin ki şimdi, anne yapma şöyle gözünü seveyim, aa sakın yağ koyma inanmıyorum onda nasıl kalori var şimdi'' diye annemin beynini yemeye başladım. sanırsın evde Ebru Şallı var öyle bişi oldum. valla o değil de Ebru Şallı beni görse jübile yapar kadın dertten ekmeğe abanır o kadar sağlıksız beslenme düşmanıyım, o kadar incelme aşığıyım düşün. hele bir de bugün gittiğim doktor daha önce milyon tane farklı kişiden milyon kere duyduğum klişe lafı etti: çikolatadan uzak duracaksın! ekmeğime yağ sürdü valla, işime gelir. bundan sonra çikolatanın allah tepesinden baksın inşallah yeter ki bana uzak olsun. hehe yaşasın kötülük, zayıflamamın önündeki engeller bir bir kalkıyor, hadi bakalım bomba gibi geliyorum sanırım! ^_^







ps. resimdeki dergi hayatımda gördüğüm en güzel dergi! çünkü kapağındaki bütün başlıklar sadece zayıflamak üzerine.

16 Nisan 2012 Pazartesi

ben kül yutmam, Reklamcıinsankişisiyim!

herşey geçen gün abimin laf arasında ''ingilizceyi bana sen öğreteceksin'' demesiyle başladı. bunu öyle sıradan bir şekilde söyledi ki şaka yapıyor sandım ama baya ciddiymiş.

başta bir çekindim açıkçası. yani tamam ingilizcem mükemmel olabilir belki ama birine öğretebilir miyim bu konuda o kadar da emin değildim. çünkü birşeyi onu bilmeyen birine anlatmak kadar sabrımı zorlayan, kendimi yırtarcasına çıldırdığım pek az şey vardır. kesinlikle öğretmen falan olamazdım yani. allahımm hele ki çocuklar. 1 kere anlatınca asla anlamazlar çünkü daha önce hiç okumamış yazmamış adam. gel de öğret. çocuklara tapsam da hiç kusuruma bakmasınlar ben iyi bir öğretmen olamazdım. uzaktan sevmek aşkların en güzeli kesinlikle.


öğretmenim canım benim

neyse abim 1-2 gün böyle arada söyledi etti. arada da gaz vermeyi de ihmal etmedi tabi. ''canım kardeşim aferin sana'' diye fişekliyo çakal. ben de tabi havaya girdim napim tamam dedim nolcak ingilizceyi seviyorum, öğretebilirim de. sadece biraz sabır. ve ders günü geldi çattı. cumartesi akşamı ilk dersimiz başladı. nasıl söyliyim, öğrettiğin şey dil olunca, anlatıcak milyon tane şey olunca, bi gözün korkuyor bi tırsıyosun nerden başlasam diye. başa gelen çekilirmiş, haydi bismillah deyip hobarey diye bi yerden başladım artık. karşımdaki de abim düşün. yani anlattığımı anlamadığında kızamıyosun çünkü kanından canından. hadi diyelim duygusallığı bi kenara bırakıp gerçekçi olunca da yine sinirlenemiyosun çünkü adam benden büyük. iş saygısızlığa girer. tabi bi de işin utanma kısmı oldu. şöyle: evet belki beraber büyüdük, çok delice fotoğraflarımız var bilim kurgulu filan ama burda hoca olan benim ve içimden aynen şunlar geçiyor: ya kıyamam şimdi şey sanmasın, ona ingilizce öğretcem diye böbürleniyorum havalara girdim sanmasın. roller değişti gibi sonuçta. yok lan yabancı mı sanki abim sonuçta. ben kafamda bunları kurarken abim soru kalıplarıyla soru soran gözlerle bana bakıyordu.

başta dedim ya öğretemem diye, teoride kalmadık bunu pratikte de kanıtlamış olduk. derse başladıktan en fazla 5 dk sonra abim başladı mızmızlanmaya.

-ya bu ne? ne kadar karışık anlatıyosun kafam çorba oldu!
-lan bi dur bi sürü bilgi var alla alla ne kadar sabırsızsın!
-yanlış yerden başladın. hale bak ordan girip burdan çıktın..
-aeehhhhh!! tamam!! bak şimdi bla bla..
-hiçbir şey anlamadım.
(bunu söylerken yüzü donuk, balık gibi gözlerle bakıyor filan hayattan soğudum yemin ediyorum)

ya bi de hiçbir şey anlamadım demiyo mu orda kendimi kesmek istedim. sanki üniversitede ingiliz öğretmenliği bölümü okuyorum. sanki tercümanlık okuyorum. Reklamcıyım ben reklamcı. 007 Reklamcıinsankişisi!

ama şimdi hakkı var, arap saçı gibi anlatış tarzım, dersi anlattığım deftere o heyecanla karman çorman yazışım, hiçbir şey anlamayan gözlerle bana baktığında daha basite indirgemek için daha da karmaşık anlatışım bunlar birleşip üstüme üstüme yürüdüler. neyse ki 20 dk sonra dersimiz bitti. ve abimle anlaştık: bundan sonra anlatacağım konuları önceden çalışıcam bana da tekrar olcak böylelikle. ama bir gerçek var: ben abim olsaydım benden ders almazdım. ama o da haklı, nerde böyle eşsiz ingilizceye sahip hoca var ki:P

10 Nisan 2012 Salı

ve Reklamcıinsankişisi spora başlar - 3

bugün spora başlamamın 26. günü. yani hala 1 ay olmadı yanarım yanarım ben buna yanarım. tıpkı o yürüyüş bandında dakikaların bir ömür olması gibi ben hala 1. ayımdayım ve bu bana çok koyuyor. 1 ayda incecik olunmuyormuş bunu görmüş oldum. o kadar inanmıştım ki başlar başlamaz şöyle en azından 2-3 kilo veririm yaae diye. evet 2-3 kilo verdim ama sanki hiçbir şey değişmemiş gibi, tam tersi daha da şiştim sanki. ama çok güzel bişey oldu. artık bana yemeği hatırlatan herşeyden nefret etmeye başladım.

spor kesinlikle hırs işi. yani sonuçta ben üniversiteye hazırlanırken bile malak gibi takmayan bi tiptim, değil vize finallerde bile gayet sakin hiçbir şey olmamış gibi davranabilen biriyim benden harfi harfine o diyet listesine uymamı beklersen çok yanlış bişi yapmış olursun. bende de öyle dağları taşları delecek hırs yok napim olmuyor. istiyorum ki yarın uyanınca kemiksiz 7 kilo vermiş olayım böylece spora da gerek kalmaz^_^



beni öldürmeyen güç allah senin belanı versin

evet artık sporu seviyor gibiyim, bi tek baldırlarımı yakan kollarımı eziliyomuş gibi acıtan ve hemen o an oracıkta ölüp kurtulma isteği uyandıran hareketleri saymazsak, he bide sonraki 3 gün boyunca üstümde filler savaşmış gibi ağrılar içinde olsam da, sanırım artık seviyorum evet. işin bide hoca boyutu var. kainatın en laf sokucu, en adamın bam teline basan, en düşenin dostu olmayan hocası bende. sağolsun ben orda acıların insan kişisi olmamışım gibi istisnasız her hareketimde ''yedin tabi löp löp şimdi böyle olursun'', ''yerken iyiydi dimi ahaha'', ''ee hayatın boyunca yapcaksın bunu kaçışın yok yani'' diye beynimi kıtır kıtır yiyor böyle de şanslıyım yani. mesela tam havaya girmişim ''yihuu! yaparım şimdi 1 saat cardiomu, birkaç da bişiler bi hareketler filan sonra ver elini sauna ver elini misler gibi duş'' diye böyle plan yapıyorum. hoop hoca tepemde bitiyor ''naptın yediklerini azalttın mı ne yiyosun(bok yiyorum), yürüyor musun, çikolataları yemiyoruz dimi ahahah(allahıımm çikolata mı o, he değilmiş dambılmış nalet gelsin)'' bir hal hatır sorayım yok, direk meyhane masasına dönüyor olay, ağlamak istiyorum orda.

şu 26 gün hiç gün gibi değildi benim için. çünkü harbiden mevsimler geçti, bi sürü bebekler doğdu, sevgililer ayrıldı geri kalanlar yeni sevgili yaptı filan. yuh dedim az önce sayarken, bu kadarcık mı olmuş hay anasını satayım ben böyle işin. ve dün hoca öyle bi laf etti ki gel de yemek depresyonuna girme*(bkz. yemek depresyonu. en altta açıkladım bebişim)
''ohoo 1 ayda zayıflayamazsın ki unut sen onu. o kadar kolay mı?! en az 1 yıl boyunca yapcaksın ki biraz incelme olsun'' 1 yıl mı? hem de en az? üstelik 'biraz incelme' öyle mi? orda tabi beynimde küfürler boy boy sıraya girmişti bile. dedim ki kendi kendime ben de reklamcıinsankişisiysem eğer, 1 yıl dediğin süreyi 3 aya indiririm ve o 3 ayın sonunda hayal ettiğimden de ince ve zarif olurum bu da sana kapak olsun! (daha 1 saat önce ''eeahh!'' deyip öküz gibi sucuk ekmek yiyen ebemdi zaten)








*yemek depresyonu: bunda depresyonun belirtilerinden ziyade sadece yemek yemek odaklı yaşarsın. mesela uykun mu geliyor ''ya bişiler yiyim sonra yatarım'', ders mi çalışcaksın ''ohh şimdi vizenin yanında şöyle sıcak tost ayran ne süper olur ımmm'', hatta tuvalete gitmeden önce ''ya bi saniye şunu da yiyim söz gitcem'' dersin. sondakini abartmış olabilirim ama anla işte önceliğin sadece yemek olur. ayrıca daha ne örnekler var ohoo.

5 Nisan 2012 Perşembe

ve Reklamcıinsankişisi spora başlar - 2

spor maceram kaldığı yerden tüm hızıyla devam ediyor. başladığım gün beklentim çok düşüktü ne bileyim spor salonu güzel diye içindekiler de güzel olcak diye bi kaide yok diyerek ayaklarımı sürüyerek gittim. hiçbir umudum filan yoktu yani. ama evren bana lafımı resmen geri aldırdı. her zaman herşeye hazırlıklı olmak lazım. karşımda duran ne olduğunu anlayamadığım o doğaüstü varlığın bir insan olduğunu, üstelik artık aslanlar gibi üyesi olduğum spor salonunda hoca olduğunu öğrendim. adını biscolata koydum.

nassıl melek bi insanmışım ki yarebbim cennet ne güzelmiş böyle dediğim saniyeler bariz cam kırılma sesi duydum. kırılan hayallerimmiş, umutlarımmış:( sevgili biscolata o sırada sarışın bir yellozla haşır neşirdi. harbiden yelloz yemin ediyorum. pis memelerini sonuna kadar açmış, alnında ERKEKLEER BURDAYIMM ;) yazıyor resmen dangalak. 1.25 boylarında hatta belki daha az ben şimdi acıdım da uzattım, 1 parmak saçı var onu da toplamış tepesinde çim adam gibi, sarışın, sağ dirseğimle itsem yere yapışcak böcek! resmen kendi içimde savaş veriyorum. zaten kıpkırmızı olmuşum, sucuk gibi olmuşum, baldırlarım lap lap titreyerek sallanıyor, dili dışarda köpek gibi nefes nefese kalmışım, asırlardır o nalet bantın üstünde yürüyorum ama daha sadece 5 dk geçmiş, başka işim yokmuş gibi şimdi de bu pis çirkin yelloz böceğe saydırıyorum, hayır yani sen nerden çıktın ki! bunlar yetmezmiş gibi bi yandan da düşüncelere dalmışım biscolatayı müzedeymişçesine inceliyorum çaktırmadan. ciddi ciddi sanat yani. Michelangelo görse ''abi bunun heykelini filan yapamam ben bu ne lan böyle!'' deyip jübile yapar. neyse şimdi biri görür abaza gibi daha fazla bakıp da rezil olmayayım derken bu bir gülümsedi. ama bana değil tabi, kime gülümsedi tahmin et. kan beynime fışkırdı tabi. adam nişanlımmış gibi bide sinirlendim trip atıp önüme döndüm.

karşıma da laaaps diye kocaman bir ayna koymuşlar dana gibi boy aynası, yine aynadaki benle başbaşa kalmıştım. dönüp dolaşıp yine aynı yere gelmek içler acısı. yine ayna yine ayna! offf sürekli aynaya bakınca da sıkılıyosun bide sen varsın karşında yeni bişey yok yani ayy ne bayık. tv desen o da baydı. adamlar bilerek feşın tv filan koymuşlar sadece, onları görüp kendimden tiksinmem için. o kızlar kürdan bacaklarıyla pıt pıt yürürken bide ben yürüyorum bantta, aynadan bakmaya tahammül edemedim sinirden kendimi yicem resmen. bide kardiyonun kötü yanı da sürekli aynı hareketi yapıyosun üff fare gibi yürü yürü nereye kadar anasını satayım bi yere varamıyosun işte daha neyin peşindesin ki. aynadan gözümü bir an olsun ayırmıyorum baldırlarımın incelişine bir çiçeğin açması gibi an be an şahit olmak için. öyle bi huy var bende, hemen o saniye incecik olcam sanki. ''uu inceldi lan ahah'' ''gerizekalı! nereye inceliyo hala aynısın löp löp'' napim bari etrafa bakayım dedim baktım biscolata ayna karşısında dambılları kaldırırken içimdeki ses bağırarak şu şarkıyı söylüyordu ''aynadaki yüzünün karşılığı benim gördün mü sevgilim buna sevda diyorlar uğrunda can veriyorlar''



biscolata gibisin bebeğim kusura bakma diyetteyim


bide işin tuhaf tarafı sporu abimlerle beraber yapıyorum! Allah belamı çoktan vermiş yani. aynı salonda, her yer ayna, nereye baksalar rahat görürler beni. en ufak bir gözüm çarpıp bakmayı geç, biscolatanın olduğu tarafta başka birşeye baksam bile 40 gün zılgıt dinlerim. kaç yaşına geldim çocuk muyum desen olmaz, bunu diyerek çocukça davranmış oluyosun zaten. demezsen siz haklısınız demiş gibi olucaksın. zor iş yani. bir diğer kötü şey, o gerizekalı halimle yani orda dana gibi hareketlerle çocuğu etkilemeyi düşünmüyorum bile. o kadar da gerçekçiyiz yani. kalkıp şıkır şıkır giyinip eyelinerlı maskaralı gözlerle çocuğa bakış atacak imkan ve yer yok, oraya da öyle gelirsen direk maskara olursun. ben o durumu baştan geçtim kendime fakir tesellisi vermeye başladım artık napiyim umut fakirin ekmeği. o eşsiz hayalgücümle teoriler üretmeye başladım. ''amann sözlülere benziyor zaten tırtt, yok ya daha genç bu var ya hayatta şu an sözlenmez ne anasının gözü, baksana tipe daha hayatımı yaşarım 30'umdan önce evlilik mi oo nooo! modunda belli.''

birkaç dk böyle değişik monologlarla zaman geçti filan ama her zamanki gibi sıkıldım sonra. sıkıntıya gelemem valla sori. yemişim biscolatasını da dambılını da deyip sporuma devam ettim. sonuçta spor adanmışlık, irade, inanç olayı ve ben oraya gerekirse aynada spastik gibi görünmeyi göze alıp da gelmişim. ama sonunda o kiloları verip vaoov olucam ve şimdi kalkıp salak salak ''birazdan spora gidiyorum bana şans dileyin ^_^ '' diycek halim yok. bunlar işin şakası. ama şanslı olduğum da ortada. kimin spor salonunda böyle manzara var?






ps.1: hem diyete başlayıp hem de spor yaparken biscolataya maruz kalmak gibisi yok(slogan gibi oldu farkındayım. her zaman her yerde reklamcı olduğumu illa belli edicem yaa çok süperim).

ps.2: biscolataya bakmak sevaptır. boşuna cennete gittim demedik heralde. kıps.