31 Mart 2012 Cumartesi

ve Reklamcıinsankişisi spora başlar

vatana millete hayırlı olsun, ülkenin dört bir yanında davullarla zurnalarla kutlansın. bundan tam 16 gün önce spora başladım! uzun zamandır kendini sadece yemek yemeğe adamış, dünya mikime minare havalarında, üstelik fit kızları gördüğünde özgüveni tavan yapan ''boşsunuz siz boş! ben her halimle güzelim. balık etliliğimle gurur duyuyorum, i lav göbişim simitlerim balık etlerim'' diyen biriyken şu 2 haftada öyle bir evrim geçirdim ki, bambaşka biri oldum. sanki biri geldi ve benim yerime başka birini koydu o derece kendimi tanıyamıyorum.

hatırlamadığım kadar zamandır spor diye birşey hayatımda yoktu. spor yapmadan, oturduğum yerde diyete başlayarak zayıflayacağımı sanıp, 2 gün salata yedikten sonra aynaya bakıp ''valla zayıfladım ben yaa!'' diyebiliyordum. her pazartesi diyete başlayıp salı günü bozanlara nasıl imreniyordum var ya.. deli misin deme çünkü ben öyle herkes gibi değildim. pazartesi sabah gayet plansız, spontan bir şekilde diyete başladığımı sanarak suya salataya filan abanıp 4 saat sonra acıktım ben yaa diye kalkıp hayvanlar gibi yemeğe geri dönen biriydim. irade denen şey yeryüzünde bir tek bende yok sanırdım ama varmış ve buna gerçekten sevindim. çünkü bir ara kendimden umudu tamamen kesmiştim. Allahtan evdeki tartı bozulmuştu da aylardır tartılmıyordum. durumun vehametinin farkındaydım, bana tekrarlanmasına hiç gerek yok.

ve 16 Mart 2012 günü her zamanki gibi ani bir kararla spora başladım. yoldayken bile ''ne sporu yıaa maksat hareket olsun'' diyordum ama spor salonundan içeri girdiğim an artık hiçbir şey aynı değildi. o spor aletleri, insanlardaki o azim o heves, bir avuç poposuyla hala ter döken 57 yaşındaki kadınları görüp bide kendime bakınca en büyük küfürleri hakettiğim ortadaydı. abi o fizik bende olsa ne gelcem lan spor salonuna hayret bişi diyerek de zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalıştım. bu dediğim tamamen salaklık tabi, kilonu korumak denen bişey var ve o sporu bıraktığı an adam biliyor danalar gibi olacağını. ve helal olsun ki istikrarlı ve kararlı. oraya gelip hala böyle düşünebildim yani bravo bana. bütün koşullar benim 1-0 haksız olduğumu ve kendimi kandırdığımı, efendi gibi popomu kaldırıp zayıflamamın tek çare olduğunu gösteriyordu. bense savunma mekanizmalarımı sonuna kadar açmış üstüme üstüme gelen gerçekler karşısında Don Kişot gibi savaşmaya çalışıyordum. neyse ki orayı sevmem için bir sürü sebep vardı. en önemlisi deniz manzarası vardı düşün, tamam dedim ben kilo vericem heralde. bi umutlandım valla.

sonra ben tam böyle monologlarımla meşgul, feşın tv'yi bilerek zapinglemeyip onlar orda bana küfreder gibi yürüyüp ''ahaha popoya baldırlara bak aiyy hiç gülceeem yoktuu'' diye kahkahalar atarken aynada cansevere dönüşmüş kendime eziyet çektirirken karşımda birşey gördüm. insan değildi, olamazdı. uzaylı mı diye baktım, hayır uzaylı böyleyse yarın atlayıp gidelim hacı diyorum alla alla ne lan bu derken onun gerçeküstü birşey olduğunu anlamıştım. kumral, uzun boylu, kadınların hasta olduğu holivut aktörlerinin hepsinin tek vücutta can bulmuş hali karşımda duruyordu. ve herkesin bildiği adıyla Reklamcıinsankişisi, yani ben, o an aynaya baktım ve hayatımın kararını verdim! bu sen değilsin dedim ve artık böyle olmayacaksın. ve bir maceram böylece başlamış oldu.

25 Mart 2012 Pazar

doğumgünüm bana geldiğin gündür - 2

işte yine bir yazıyla daha ekranınızdayım. çok özlediğiniz her halinizden belli, ısrar kıyamet. telefonlar yağıyor, her sabah ısrarlı maillerinizle güne başlıyorum. sevgi sözcükleri mi dersin, evin önüne çikolatalarla püskevitlerle REKLAMCIİNSANKİŞİSİ CANIMIZSIN SEVİYOZ BEBİŞİM yazmalar filan. gerçekten çok hoş şeyler yaşandı :) neyse uzatmadan konuya giriş yapıyorum. bugün yine, hangi kelimeleri aratarak bloguma giriş yapılmış bunu ele aliciim. başlıyoruz!

# bazı kızlar çok güzel. bunu demendeki amaç neydi çocuğum? kızlar güzelse güzel, olabilir, onu geç. sen neden bunu gugıla yazma zahmetinde bulundun gözünü seviyim tüketme beni burda. güzelse güzel, bak geç. hayır bide nasıl oluyor da güzele güzel diyebiliyorsun güzel senin olmayınca.

# herşey senin istediğin gibi olacak. kim o? kimsin aloov? olm meraklandırdın şimdi bak. böyle siyasetçi vaatleriyle gelme bana, seviyorsan gel konuş. yok, ben utanıyom ben yoğunum okuyom ben yaa diyosan da boş vaatlerini yazmıcan böyle ulu orta. erkeksin olm sevdiğini sen söylemicen de kim söylicek? ayrıca cidden sağol, arada insan böyle laflara ihtiyaç duyuyo valla bak :/

# ben anlayacağımı anladim bana elveda. sen gerizekalı mısın? yarebbim normal insanlar nereye kayboldular aghhhh!!! lan daha 2 saniye önce ''herşey senin istediğin gibi olacak'' diyodun ne dengesizsin anasını satayım. git gözüm görmesin, yanardöner seni!

# bunu nasıl yapıyosun bilmiyorum ama bana çok iyi geliyosun ♥ yemin ederim şizofrensin bak buraya yazıyorum. cidden soruyorum bak, iyi misin? çocuk oyuncağı mı olm ne bu böyle seviyosan sev sevmiyosan güle güle nedir yani esprin? kalbini de koymuş bide dangalak. hayır bahar geldi diye iletilerde kalp koymalar filan başladı anladık da seninki baya nevrotik hareketler. insan olarak sana tavsiyem, Bakırköy şurası bak yardımcı olurlar. soruna gelecek olursak, valla ne yapıyorum ben de bilmiyorum ama evet haklısın sanırım şeytan tüyü var bende bebişim farkındayım. teşekkürler^_^

# bak şimdi ne oldu. ne oldu eben mi kaçtı noldu ha noldu deli ettin beni! lan bi git! a-aaa deli midir nedir

# iskencedir bu. vallayi öyle. hayır yani her ay her ay olmaz ki. siz erkekler oohh yan gelip yatın anca, sen bu acıyı 1 gün değil sadece 1 saat yaşa var ya kadın gördüğünde önünde saygı duruşunda bulunmazsan adam değilim. kan ağlıyor içimiz kannnnn! hele dün var ya okuldan eve dönüyorum, o metrobüs yolculuğu nassıl çile oldu, önüme gelene çarpıyorum ayaklarım tutmuyor bir yerde yığılıp kalcam diye korktum. bitmedi o yol bitmedi. neyse sağ salim eve varabildim sonra bütün ağrımı acımı aldı canım evim.

#marilyn manson röportaj.
farkındayım yoğun bir istek var Marilyn'imle röportaj yapmam için. olm napiyim aradım konuştuk gülüştük hoş beş derken.. telefon bekliyorum ben de işte. ''ben döncam sana bebişim'' dedi, deyiş o deyiş bi daha da dönmedi pislik :/ hayır o kadar da methiyeler düzdük herifçioğluna, şunun yaptığına bak. aşkımın karşılığı bu mu olcaktı hee? sıradaki şiir sana gelsin Marilyn(kızgın ve aşkını kalbine gömmüş bir şekilde bakıyorum şu an)

sevdim seNi yEteRi kadaR
buNdan soNRa heRkes edeRi kaDaR ;)

# renkli boklar. tüm ciddiyetimle yorumu size bırakıyorum. yemin ederim vahim yani durum.

# falcı. bu da moda oldu, gugıla giren ''bi soralım bakalım hangi falcı iyiymiş reklamcıinsankişisi bilir şimdi'' diyor hoop soluğu burda alıyor. ama olmaz ki.. aklıma yine falcı getirdiniz bak. zaten bu aralar çıldırdım gitcem gitcem dedim şimdi de vizeler başladı anasını satayım. neyse artık 1 haftaya kalmaz uçarım falcıya. (not: bildiği iyi falcı olan varsa paylaşın burda böyle bir sinerji yaratalım bak gözümsünüz)

19 Mart 2012 Pazartesi

bir insanı evlilikten nasıl soğutursun sezon 1 bölüm 2

bugün annemle Mahmutpaşa'ya gittik. Allah Yarabbi o nasıl bir kalabalıktır, sanırsın yarın çeyizliklere %800 zam gelicek. o kadınlardaki hırs, azim, istediğini elde etmek için kendini yırtarak harcadığı enerjiyi başka bişeye aktarsan şimdiye AB önümüzde saygıyla eğilmişti.

yıllardır Mahmutpaşa denildiğinde aklıma ilk gelen pullu çeyizlik havlular, bunu al sana trilyon vercez deseler gene de giymeyeceğim parlak simli abiyeler, hurçlar, bebelere daha o yaşta giydirerek ilerde zevksiz biri olmalarına sebep olacak minik çarçaput abiyeler gelinlikler filan. annemin aklına gelense ''çeyizin için havlularını, nevresimini, şuyunu buyunu alırız'' dediği eşi bulunmaz bir alışveriş diyarı. çocukken gene kandırılıyorsun bi şekilde yanlarında götürüyorlar, ama çok afedersin gelmişim eşşek kadar yaşa, annemin yanında Mahmutpaşa'ya gidiyorum. bunu anneme dediğimdeyse başıma belayı çoktan almış alıyorum ''benim kara talihim. elin kızı kendisi söylüyor anne Mahmutpaşa'ya gidelim diye, geliyor çeyizliğini alıyor efendi gibi, benim kızım erkek gibi. sen ne zaman evcil olacaksın yaşıtların evlendi barklandı koca evi çekip çeviriyor. şuna buna gelince herkesten öndesin şimdi evlendirsem herşeyi biliyosun ama iş hamaratlığa gelince..''



Mahmutpaşa sen bize nazik davranmadın


bi kere boşu boşuna üniversite kazanmadım. bıraksan bu boşvermişlikle, üşengeçlikle o sınavı kazanmak bir yana, hayali bile beni de dahil herkesi oturma yerlerinden güldürürdü. ama ben naptım? sırf annem benden hamarat, istediği gibi efendi, işi gücü çeyizlik, evlenmek, Mahmutpaşa olan, sorulmadıkça sesini çıkarmayan biri olmamak için ben üniversiteyi kazanıcam dedim. nerdee! değişen hiçbir şey yok, annemin benden beklentisi hala aynı. ''annecim allaşkına bırak bu işleri. herşey çeyiz mi, hem ben evlenmicem bak sana söyliyim'' desem de kadın anlamamakta ısrar ediyor. bunu evlenmemi delice istediği için değil, tamamen onun kafasındaki kız gibi olmam için yapıyor. Mahmutpaşa bahsi her açıldığında da kadının duyguları depreşiyor resmen. bide bugün bir itirafta bulundu ''çocuklarım evlenmiyor ben de gidip çeyizlere bakıp bakıp geliyorum ne yapayım benim de kaderim buymuş'' canım ya o da napsın :(

bugün işte son anda kalktım annemle gittim. Mahmutpaşa denen yer gerçekten ilginç bir yer, araştırılması lazım yani. koca koca torbalarla yollarda telef oluyorsun, minicik dükkanlara koca popolu teyzeler girmeye çalışıyor, en ufak bir pazarlık yapmaya kalkıştığında ''abla almıyosan alma hayret bişi'' diyen bıyıklı terli dükkan sahipleri(o güneş altında 5 kuruş için kendini yırtan benim sanki).. ha ama eğer şanslı günündeysen arada yakışıklı tipler de görüyorsun tabi. şansın kralı varsa, annen bide gidip hoop o dükkana giriyor sonra bir ışık huzmesi ''Allam cennette miyim yoksa, bu ışık..'' hemen kendine çekidüzen vermeler, etrafta ayna varsa çaktırmadan bakmalar, belki de evleneceğim adam budur belki de kaderim Mahmutpaşa'dadır diye iç geçirmeler.. tabi öküz gibi acıktığımda bütün bu düşünce balonları pıt diye patlayıp insanları yemek olarak görmeye başlıyorum :/ kalkıp da yarım ekmek et dönerle de evlenemem valla şekerim.




ps. çeyiz denen şeyden ölesiye nefret eden biriyim, yıllardır bunu yenmeye çalışıyorum. ama ilginçtir ki bugün çok şık, inciler işlenmiş beyaz beyaz örtüler, uyku setleri filan gördüm. bu yetmezmiş gibi, nikah sepetleri gördüm beyaz tüllerle böyle sarılmış nassıl tatlıydı yaa :/ onları gördüm ve resmen vahiy geldi bana. kısa bir an da olsa tüm evimi döşeyeceğim çeyizliğimi almak istedim. annem beni öyle görünce şaşırdı tabi kadıncağız, ''tabi yaa'' diye böyle sinsi sinsi gülmeler, kendisine hak verince ''bak nasıl da lafıma geldin''cilikler.. lan yoksa.. yoksa evren bana bişi mi anlatmaya çalışıyor? neler oluyor bana?!

16 Mart 2012 Cuma

platonik aşk aşk değildir

o gerizekalı şeyden bahsetmek bile istemiyorum. hiç sebep yokken kalkıp başka biri için ölüp bitiyorsun, gözüne gram uyku girmiyor yemeden içmeden kesiliyorsun. neymiş, midende kelebekler varmış. çok afedersin kabız olmayasın? kelebekmiş, motoru bozdun bunun adını aşk koymaya gerek yok.


her dinlediğin şarkıda onu düşünmen o şarkıyı güzelleştirmez, o şarkı sen aşık değilken de boktandı, şimdi de. sadece sen şimdi kalkıp havalara giriyorsun. günlük burç yorumunda en ufak olumlu birşey okuduğunda günlerce animelerdeki kızlar gibi gözlerini belertip ordan oraya koşturursun. istisnasız her gün rüyanda görürsün, o rüyalar o kadar gerçek gibi gelir ki sana, gerçek olduğuna inanmaya başlarsın. gerçekten hastalıklı bir durum. onun her lafını üstüne alınırsın, bu yaptığının çok büyük salaklık olduğunu büyük ihtimalle uzunca bir süre anlayamıycaksın. ta ki aşık olduğunu sandığın dangalak seni arkadaş olarak gördüğünü üstelik sevgilisi olduğunu söyleyene kadar. bu olana dek salaklıkta zirveyi kimselere kaptırmıyacağını biliyor muydun? tabiki bilmiyordun. aslında sadece bununla sınırlayamayız, yani salak olduğunu anlamanın çeşitleri var. mesela 'esas oğlan' dediğimiz hayvanoğlu hayvan sinsi bir plan yapar ve bunu ustalıkla uygular. bunu o kadar çok yapmıştır ki artık level filan atlamıştır. sana her türlü umudu verip, seni iyice gaza getirip artık ''eehh yeter lan! aşığım olm!!'' diye bağıracak kıvama getirir. yataklara düşüp hasta olacak kadar salaksındır. seni bu hale getiren hayvanın oğlu ise işyerindeki sarışını nasıl yatağa atarım derdindedir. internetteki yazdıklarını okursun, salak salak kızlara ''canımm:)'' lı şeyler yazacak kadar salak biri senin gözünde hala eşsizdir.

her an yanında olsun istersin, yeniden görmek, onunla konuşmak. onun değil umrunda, s.kinde bile olmazsın. hayaller hayaller hayaller... seni zavallı hale getirdiklerinden habersiz, hayal kurmaya, onu bir an olsun aklından çıkarmamaya yeminliymiş gibi devam edersin. karşılaştığınızda elin ayağınla yer değiştirir, nefesin kesilir, bayılacak gibi olursun. onunsa nasıl bu kadar sakin olabileceğini aklın almaz. ama unuttuğun birşey var: o sana aşık değil ki. ama onun da seni sevdiğine inanırsın aptal gibi. platonik olmayı kendine yediremezsin ''yok canım platonik filan değil, o da seviyor.'' hatta bundan öyle emin olursun ki, planlar yapmaya bile başlarsın. o çok sevdiğin filme beraber gideceksiniz, o çok beğendiğin bluzu alıp onunla buluşmaya giderken giyeceksin, saçını onun için su dalgası yapacak onun için makyajını özenle yapacaksın ve daha milyonlarcası. ilk buluşmanız, elini ilk kez tutacağı an, ilk öpüşmeniz, sana ilk seni seviyorum diyeceği an o kadar yakın gelir ki sana. asla unutulmaz olacağına inanıp, yarın olacakmış gibi bulutların üzerinde hissedersin. kendini onun sevgilisi olarak hissedersin, hatta parmağında görünmez bir yüzük varmış gibi ona sadık olmak bile istersin. her an seni düşündüğüne o kadar emin olursun ki, bir an olsun onun aklından çıkmadığın için kendini hiç olmadığın kadar şanslı ve mutlu hissedersin. tam o sırada o ise ya burnunu karıştırıyor, ya hayvanlar gibi tıkınıyor, ya da kızları kesiyor olur. zavallı sen! en kötüsü de ne biliyor musun, hiç yorulmazsın bu yaptıklarından. karşına ondan daha iyi biri çıkmayacağına, onun hayatının erkeği/kadını olduğuna ve onunla evlenmek istediğine herşeyden daha fazla emin olursun. gerçekle yüzleşeceğin an yaklaşırken, öldüğünü sanacağın o an her saniye yaklaşırken mutluluğun da delice artar. bir dramdır bu, bir yanda karanlık, öteki tarafta cennet.

ve o gün gelir. o, hiçbir zaman hiçbir şey olmamış gibi sana ortada hiçbir şey olmadığını söyler. o hiçbir şey olmamış gibi davranırken sen de hiçbir şey olmamış gibi hissedersin kısa bir an. o sen değildin sanki, o zavallı aptal sen olamazsın. ama sendin, acı gerçek işte bu. ağır bir acı hissedeceksin, uyuyup uyandığında geçsin isteyeceksin. o kadar kısa sürede değil belki ama gerçekten de geçecek, buna emin olabilirsin.

üzerinden zaman geçer... sen, yanmış ama çoktan sönmüş, külleri bitmiş ve yeniden doğmuşsundur. ve hiçbir iz kalmamıştır.







ps. daha yazıya başlarken ''o gerizekalı şeyden bahsetmek bile istemiyorum.'' dedim ama maşallah destan düzdüm. ilham geldi yazdım valla yapcak bişi yok.

11 Mart 2012 Pazar

beni seven böyle sevsin diye diye Akrep Nalan'la yarışır oldum

kış demek ayılık demek. bu ara sadece hem deli gibi yemek yemek, hem de ayılar gibi günlerce uyumak istiyorum. bence artık ben de her kedi gibiyim.

uyumak kilo aldırır, adı üstünde kimler kış uykusuna yatar: ayılar. bildiğin ayı lan. yani ayılık var benim hamurumda, yapcak bişi yok. birkaç aydır deli gibi kilo almışsam eğer bunun suç ortağı uyumaktır, uykuya olan açlığımdır. ciddi ciddi yıllarca uyumak istiyorum. ve gelelim asıl suçluya: insan gibi yemeyi bir türlü öğrenemedim. ben bir pisboğazım! şimdi pisboğazlara da hakaret etmek istemiyorum çünkü benimki artık o sınırı çoktan aştı. benimki artık baya yamyamlık boyutunda. yemek bulamadığımda adeta bir King Kong, bir Frankestein olup çıkıyorum. ister sıcak bir anne yemeği, isterse hayvanlar gibi koca bir kalıp çikolata olsun, herhangi bir 'yiyecek' mideme girdiğinde benim karşımda bir tabela çıkıyor.

MUTLULUK
Rakım: matematiğim çok kötü ya sori :(
Nüfus: ben tek siz hepiniz

geçen ay finaller bitti benim için tembellik başladı. ''amaann tırt zaten tatil, otururum yatarım evde. ne çıkcam'' dedim, önüme geleni yedim. hiiç umrumda olmadı valla. tabi kimse de buzdolabını camdan atmazsa olacağı budur. olm koymuşsunuz koskoca buzdolabını önüme, aklıma yemek gelcek başka ne gelcek. durmadan kafamın üstündeki düşünce balonunda yemekler var. milletin düşünce balonunda ne biliyim düşünceler olur, planlar olur, küfür bile olur ama yemek olcağını sanmıyorum. bu bi tek bende var buna eminim. neyse işte en azından ateşi bulan adam acısaydı bi oturup düşünseydi ''yaa bırak ne bulcam ateşi! yemişim ateşini de alevini de. kızcağız harap oldu yemekten. hem ateşi bulmazsam belki Çelik ateşteyim şarkısını yapmaz.'' en azından düşünce balonumda sadece çikolata, cips, biscolata filan olurdu. adana, karnıyarık, mantı olmazdı.


ben kilolarımla barışamadım bari siz onu bağrınıza basın

kilo almak çok pis bişey. bütün pantolonlarımın içinde kendimi her an patlayacak balon gibi hissediyorum. bide kış ya, giyiyoruz altımıza kışlık külotlu çorapları, çok zayıfmışım gibi biraz daha şişkin görünüyorum. bebekleri deli gibi kat kat giydirdiklerinde o minnak kolları havada kalır ya aynı öyle oluyorum. yarebbim o kışlık çorapları kim icat etmişse gidip dalmak istiyorum. haa sıcaklığına bişi demiyorum. tek iyi tarafı da o zaten başka da bişeyi yok. allaiçin işini gerçekten iyi yapıyor. süper sıcak tutuyor, kıçında doğalgaz peteği varmış gibi bir his. millete bakıyosun dişleri birbirine değiyor, üflesen kardan adama dönüşcekler ama sana bi özgüven geliyor. böyle yanlarından hışımla geçiyosun böyle bi afra bi tafra. niye çünkü altında danalar gibi kalın yünlü çorap var.

ne diyodum heh asıl suçludan bahsediyordum: öküzler gibi yemek. evet durum tam olarak böyle. kedi gibi girip yorganın altına, o sıcacık yastığa kafamı gömmekle bitmiyor iş. sorun keşke sadece uyku olsa. bu aralar sadece bunu istesem de, bundan daha fazla istediğim tek şey tıkınmak!

birkaç gündür kimi görsem ''sen kilo mu aldın'', ''aa sen kilo almışsın'' hee canım he aldım. öküz gibi yedim ve aldım. şimdi uza bakalım da diyemiyorsun. bide öyle bi şaşırıyorki sanırsın yanımda uzaylılarla gelmişim anasını satayım. gözlerini belertiyo o pis ağzını açıyor böyle. nasıl kırılıyorum nasıl eziliyorum o laflar karşısında. acımı kalbime gömüp kemküm edip geçiyorum. ama acı olan ne biliyor musun, bu pisboğazlığımla kendi rekorumu kırdım ve bunun sonuçları artık gözle görülür bir hal aldı. çok korkuyorum yarın öbür gün insanların aklında şöyle bi kız olarak kalmaktan ''ya bi kız vardı ya göbeği ondan önce gelip yer kapıyodu. Kırkpınar Güreşlerine mi katılıyodu o yaa kolları kalın kalındı. hani mont giymediğinde bile mont giymiş gibi şişkin kız vardı ya ahaha neydi onun adı'' diye hatırlanmaktan. eğer öyle bişi olacaksa valla bak yarın ölüm orucuna girmezsem adam değilim. ama bu halimi görüp kilolarımı bağrına basan ve ''yaa bırak allaşkına gayet de şirin duruyo'' ya da ''sana çok yakışmış amaaağ'' diyenler artacaksa ve beni her gören artık böyle konuşacaksa danalar gibi yemeye devam ediciim. yemeğimden kendimi hiç mahrum edemem yani. beni seven böyle sevsin hayret bişey.






ps. bu yazıyı okuduktan sonra beni ilk gördüğünüz yerde (twitter yada feys de olabilir) önce ''cınım yaa sen şişman filan değilsin sadece balıketlisin ve bu sana çok yakışıyor'' diyin sonra zayıflamam gerektiğini söylediğimde beni destekleyin ve bana sürekli bunu hatırlatın yoksa yakarım bu gezegeni!!!

4 Mart 2012 Pazar

Reklamcıinsankişisi mutfakta

şu an bu satırları mutfak önlüğümle mutfaktan yazıyorum. 23 yıl mutfağa girmemiş biri için mutfak korkulu rüyadır. bende de aynen böyle oldu.

sabah erkenden kalktım. sonuçta pazar, millet bilmemkaçıncı rüyasında ben pıt pıt kalktım kahvaltımı yaptım geçtim bilgisayarın başına. bi yandan da tvde pazar sürprizi var ona bakıyorum. sesi bi ara fazla mı açtım nedir adam bas bas bağırıyor ''GECELERDE HANGİ ÜNLÜYE RASTLADIK DERSİNİZZ! BİRAZDAN PAZAR SÜRPRİZİNDEE!!!'' diye. baktım annem uyanmış geldi kadıncağız korktu heralde. twitterda gördüğüm bir tivitle hiçbir şey eskisi gibi değildi artık. ''pasta keyfi. pasta yapıcam;)'' yazmış biri, benim kafamda ampul yandı hemen. dedim benim neyim eksik. normalde var ya para versen popomu kaldırıp mutfağa gidip yemek yapayım demeyen insan, o tiviti gördüm çıldırdım resmen. benim için artık büyük bi görev başlamıştı: mozaik pasta yapıcaktım!

giyindim çıktım evden. romantik komedi çekiyoruz sanki, bende bi havalar bi afralar tafralar. markete girdim. kaşlarımı çattım havalı havalı bakıyorum mutfağa gircem olm az şey mi. o an marketin güvenlik kameralarını taksimde dev ekranda verseler var ya millet korkudan kaçar. suratım şekilden şekle giriyo, ''hmm bunu alayım evett'' diye. sanırsın akşama kaynanam gelcek, gidip 3 çeşit yemek yapcam, o havalardayım(burdan gelecekteki kaynanama sesleniyorum, şey.. ben çok hamaratım da^_^) alt tarafı bi süt, 2 paket pötibör, bide margarin alcam ama resmen oyalanıyorum. makarna reyonuna girdim, ordan gidip deterjan reyonuna girdim çamaşır makinasını çalıştırmayı bu yaz öğrenen ben değilmişim gibi, hatta bi ara porselen reyonunda kahvaltı setlerine bakıyordum o derece. neyse aldım alcağımı kasadan geçtim eve döndüm. asansörde aynada tebessüm ederek kendime bakıyorum böyle. neyse açtım kapıyı bide ne göreyim annem bazayı açmış bişiler yapıyor. anne onlar ne dedim ''senin çeyizlerin'' dedi. ne alaka, nerden çıktı diye düşünürken annem beynimi okumuş gibi ''çeyizin tamam gibi, eksiklere bakıyorum'' demez mi. ''lan? yoksa akşama hakkaten görücüler filan mı geliyor?! hayıırrr!! beni hiç tanımadığım birine vercekler, üniversiteyi boşuna mı kazandım, boşu boşuna mı Reklamcıinsankişisi oldum, hayallerim suya mı düştü şimdi, içime doğmuş demek ki bak gittim pasta malzemesi bile aldım:( diye beynimin içindeki Cansever ayaklandı resmen. neyse ki kısa sürdü, yok lan öyle bişi olur mu dedim. vaktim olsa daha da sürerdi bu dram ama bir an önce mutfağa girmeliydim. ama önce yapmam gereken bişi vardı. twittera girip pasta yaptığımı yazdım hava atmasam olmaz, kırk yılda bir yapıyorum olsun o kadar.


Allah belanı versin mozaik pasta gibi senin



evettt başlıyoruz. mutfak önlüğümü giydim ve pasta yapma işlemlerine başladım. anacım millet kalkıp ciddi ciddi pasta yapar ben gidip kıytırık, erkeklerin bile yapabildiği bişi yapcam diye salak salak havaya girdim. o pasta gözümden bir düştü ki anlatamam. ama bu yola baş koymuştum, ölmek var dönmek yoktu sonra dönek diye çağırırlardı beni mazallah.
o pötibörler adeta birer briket oldu, birer kiremit oldu. abartmıyorum yarım saatimi o bisküvileri ufalamak içni harcadım. bildiğin zaman kaybı. o an bi kardeşim olmasını çok istedim şimdi o yapardı diye üzülmeye başladım. bendeki şansa bak ki kardeşim yoktu ablam vardı ve o da evliydi. bunu yaşamayan bilemez. neyse öhömm.
bişey eksikti: müzik. gidip laptopu getirdim, müzik seçiyorum ama margarin tavada foşurduyor onu gördüm fırladım. bisküvileri ufalarken bakıyorum bu kase küçükmüş lan dedim. bi boy büyüğünü aldım bisküvileri ona boşalttım. üstüne koycağım malzemeler aklıma geldi bu da yetmez dedim gittim borcamı aldım dolaptan. olm bu da küçük derken eehhh yeter lan deyip tencereyi aldım hötönk diye koydum masaya. piskevüleri bi güzel boca ettim üstüne diğer malzemeleri eklemeye başladım. bu arada cevizleri dövmek için kullandığım yöntem gayet salakçaydı. alüminyum folyoya koyup tahta kaşıkla dövdüm bildiğin. folyo yırtılıyo cevizler yüzüme fırlıyo filan.
sıra süte gelmişti. tarifte 1 bardak diyor, döktüm sütü, oha lan çok kuru oldu bu deyip yarım bardak daha ekledim. hala kuru, bir bardak daha ekledim ama nasıl tırsıyorum. fazla süt koyarsan cıvık olur gerçeğini tamamen unutmuşum. en son folyoya sararken baya küçük ufaladığım piskevütler görünmüyordu artık. folyoyu öyle bi bastırıyorum ki yırtık yırtık oldu onları kapatayım derken öküz gibi folyo harcadım sanırım. sonra acı gerçekle yüzleştim: evet süt fazla gelmişti, piskevütler biraz daha büyük olmalıydı, bir pasta yapmayı bile becerememiştim! ben mozaik pasta değil bildiğin kakaolu puding yapmıştım!!

folyoya sararken o dolma parmaklarımla narin folyoya kaba davrandım sanırım, öyle ki bi ara o cıvık pastam(!) yanlardan pörtlemişti. suratım asık, alt tarafı mozaik pasta bile yapmayı becerememiş olmanın çaresizliğiyle tabağa koyup dolaba yolcu ettim kendisini. o malzemeler hayattan soğudular yeminle, folyoysa bi ara ana avrat dümdüz sövüyordu. amaann ilk denemeye göre gayet de başarılıydım valla kimse kusura bakmasın sori.





ps. Evde kalacağını nasıl anlarsın adlı film çekimlerim devam edecek. devamı Pazar Sürprizinde.