26 Eylül 2010 Pazar

facebıktım


facebook gerçekten tuhaf bi yer.herhangi bi giriş ücreti,vize,izin belgesi,ehliyet,en önemlisi de para gerektirmiyo.dingonun ahırı lafını söyleyen kişinin gerçekten çok öngörü sahibi bi insan olduğuna,kesinlikle facebook'a şahit olduktan sonra o lafı söylediğine inanmaya başlıyorum günden güne.çünkü her türden insanın bir facebook hesabının olması bana tuhaf geliyo.tamam,'yalnızca belli bi grup insana özel olsun' diye bencil bi fikrim yok olmaz da.ama hayatında gerçekten bişey başaramamış ama bi facebook hesabına sahip olmakla kendini değerli görmeye başlamış olanlar(evet maalesef var böyle insanlar),facebook'u amiyane tabiriyle sadece 'karı kız bulmak' için araç olarak kullananlar,anlık hislerini iletisine yazanlar,bi yerinde navigasyon cihazı varmışcasına o an nerede olduğunu hatta ne yiyor olduğunu yazanlar,facebook'u abartmıyorum sadece ve sadece gerzek gruplar açıp insanları davet etmek için kullananlar(o kadar akla hayale sığmayan grup isimleri var ki,hangi birini yazsam diğeri darılır),ve şimdi aklıma gelmeyen diğerleri...biraz sakin!az geri durun,hatta bir adım bile atmayın yoksa facebook ölür!
canın sıkılır açarsın bi oyun,seksenbin tane oyun var.eyvallah.sonrasındaki 'aa zaman ne çabuk geçmiş,vıdı vıdı yapıcaktım(burda çamaşır sermek,ders çalışmak,dışarı çıkmak için hazırlanmak,yemek yapmak ve benzeri bilumum fiil olucak)' monoloğu adamı hayattan bezdirir.çamaşırlar makinada kendi kendine kurur,ders mers yalan olur,dışarı gidecektin ya hani geç kalırsın,yemek yapamaz aç kalırsın falan filan.
mesela baya araştırma için giren insanlar biliyorum.bilmemhangi şair ya da yazarın hayatını,şu kuruluşun bilgilerini,onu bunu merak edip de zamanlarını o şekilde geçiriyolar orda.belki bu tip sosyal iletişim ağları araştırmak,ders çalışmak,ya da benzeri amaçlara hizmet etsin diye icat edilmedi.mark zuckerberg'le röportaj yapmadım 'neden kurdun hacı?' diye.ki zaten bilen bilir,herif resmen ayrıldığı sevgilisini bulmak için kurmuş.hani böyle bi düşünceyle kurulmuş bi siteden çok da resmi ve ciddi şeyler beklemek elbette doğru olmaz.fakat mesela insanları bilinçlendirme görev ve sorumluluğunu taşıdığına inanan ve gönüllü olarak çalışan,hatta eylem bile yapan gruplar var.şahaneler.sosyal sorumluluk büyük iş.adam onun bunun gibi insanların siyasi ya da dini görüşlerine hakaret etme hakkını kendinde bulup da saçma gruplar açıp hakaretler yağdırabilirdi.ya da önüne gelen her bayanı ekleyip rahatsız edebilirdi diğerleri gibi.ama yapmıyo.gayet de insan gibi 'dünyayı tüketme başka dünya yok' tarzı mesajlarla uyuyan insanımızı uyandıramasa da bilinçlendirmek istiyor ellerinden öpülesiceler.'facebook şöyle facebook böyle' deyip bu tarz grupların ve işlerin yerinin orası olmadığını düşünen insanlar var.haklılar ya da değil.ama ayağına gelen fırsatı o şekilde değerlendirmenin de yanlış olduğunu düşünmüyorum.
öte yandan,apaçilerin icat ettikleri dansların videolarını yükledikleri(2010 resmen bunun senesi oldu yazık ki!),kekomançilerin gayet alakasız bi fotoğrafın altına 'filiz sevişelim mi' yazdıkları bi yer olmamalı facebook.önderleri ismail yk'nın yazdığı ve 'facebook facebook her gün aradım durdum,facebook facebook bu kızı orda buldum' gibi saygıdeğer sözlere sahip şarkısı hakkındaysa sessizliğimi koruyorum.
bi de iletiye 'mutlu','çok mutluyummm,çatlayınnn','huzurlu ve mutlu' yazma durumu var.ee?mutlusun,huzurlusun,tamam,kıskanıyosak şayet çatlayalım tamam da,eee?sonra nolucak?allah aşkına kalkın bi çay demleyin.
ilkokul arkadaşlarını bulmak,adını hatırladığın ama soyadını unuttuğun arkadaşlarını 'ortak arkadaşlar' sayesinde bulmak,doğumgününü bilmediğin arkadaşlarının doğumgünü olduğunu görüp kutlamak(burda insan resmen 'yırtıyo'!herhangi bi an konuşma arasında lafı geçmişken vs ona doğumgününü sormak ve günü geldiğinde kendin hatırlamak varken insan gibi,böylesine sanal ve duygusuz bişeyi yapıyoruz ne yazık ki),uzun zamandır haber alamadığın arkadaşlarının hayatında neler olup bittiğini görmek(bazılarının evlendiklerini görmek ve hayret etmek),falan filan bunlar iyi hoş güzel.uzun lafın kısası zaten bunlar da hayatının merkezinde olan şeyler olmadığından facebook'u da hayatının merkezine almak anlamsız ve yersiz.

25 Eylül 2010 Cumartesi

cinayet


gözlerimin önünde,kendi ellerinle beni paramparça ettin.damarlarımı kestin.kanım aktı.kalbim durdu.kalbimin kırıkları ayaklarının altındaydı ve sen hiç acı çekmeden tek solukla üfledin küllerimi.

şimdi oynadığın bu oyunda -ki en kötüsü bu bir oyun değil belki de,yapayalnız olduğundan habersiz yalpalıyorsun.senden uzak diyarlara sürüklüyorsun sana yazdığım şiirleri,seni düşündüğüm şarkıları,seni hatırlayıp ettiğim tebessümleri.beni.bilmiyorsun şimdi nerede ne haldeyim.ben ölmüşüm de nefes almamı bekler gibisin.

git.

belki ilk defa ama git.

benden ve seni içine koyduğum ulaşılmaz cennetinden.kapıyı kapatma ardından,sen giderken arkandan bakacak kadar sevdim seni.senin aptal arayışların,benim haklı nefretimle şimdi kirlense de.






ps.Derini çekiyorlarmışçasına sevmek neden sadece biz kadınlara mahsus!?

20 Eylül 2010 Pazartesi

söz veriyorum sözümden dönmeyeceğime


iyi günde kötü günde,hastalıkta ve sağlıkta,ölüm bizi ayırana dek pazar günlerinden nefret edicem.elimde değil,çocukluktan gelen bişey bu.ilkokula başladığım günlerde de böyleydim,üniversite çağında yine aynı tas aynı hamam.ben de istemez miyim nefret etmemeyi herhangi bir günden.ama olmuyor.denesem de,sevmeye çalışsam da okunmuş gibi sanki...birinin sırf pazar günlerini sevmeyeyim diye büyü yaptığına bile inanabilirim.bi de mesela uğurlu günü pazar olan insanları da hep merak etmişimdir.pazar gününün uğuru ne gözünü seveyim?kim kaybetmiş ki biz bulalım pazar günlerinin getireceği uğuru?!seveyim öyle uğuru afedersin de yani.
adı bile bana gayet de böyle iğrenç gelen birşeydir:PAZAR!ona dair herhangi birşey bana direkman negatif enerji yolluyo olduğu yerden.artık nasıl birşeyse,pazar günleri hiçbir şey yapmak gelmez içimden.öleyim daha iyi.valla.ve nedense herşey ama herşey de pazara sarkar.haftaiçi yattığın,umursamadığın tüm küçük işler çığ gibi her gün gittikçe büyüyüp gelip başına düşer her pazar.altında kalırsın.sonra gel de sev pazarı.her günün halk pazarı olur,ama bana 'pazar günlerinin pazarları' da her zaman itici,sıkıcı,ölüm gelmiştir.ne işkencedir bi pazar günü pazara gitmek.allahım allahım,bi çocukluğu pazar günlerini pazarda yemiş bi nesiliz bazılarımız.genelleme yapmak ne derece doğru bilemem ama,ilkokuldayken falan ne zaman pazara gitsem annemle,mutlaka bi arkadaşımı görürdüm.birbirine birbirini anlayan bakışlarla bakan iki ölü düşünün.hah aynen öyle.
gelelim günümüze.allahtan artık pazarları pazara gitme 'alışkanlığım' yok.hobiydi resmen bi ara küçükken.neler yapmaktan hoşlanırsın:pazara gitmek(ama özellikle pazar günü,yoksa darılırım bak).arkadaşlar arasında kekomançi gibi yaptığımız anketlerde şunda bunda,hoşlandığım şeyin pazarları pazara gitmek olduğunu yazmamış olmama tam da şu an seviniyorum.çünkü bu aralar bakıp okuyan varsa içlerinde -ki bu ihtimal dışından da uzak,yüzüme bakıp o cümleyi hatırlasalardı fena olurdu harbi.
pazar günleri bir de düğünler olur.ya da olurdu diyelim.artık herşey olduğu gibi bu gelenek de bi nevi bozuldu.perşembe günü evlenen insanlar var artık mesela ne güzel.sevinelim hadi.öhöhm..karikatür kahramanı gibi hissedersin kendini istemeye istemeye gideceğin düğünler için hazırlanırken.çekiştirilerek,boğularak giydirilen 'düğün kıyafetleri',ardından dayılar teyzeler kuzenlerle bi arabaya doluşup sıkış tıkış,adres sora sora düğün salonunu bulmaya çalışmak.düğün salonları!ah o düğün salonları!ömrümden ömür çalan bir diğer şey.her biri,abartmıyorum bi 10 senemi cebe indirmiştir.kaldı mı sana 30,cebe indirilen 10 seneyi ekle mhp'nin 40.yılı.yoo hayır,modaya uyup bu espriyi yaptığıma inanamıyorum.artık benim de bi 'mhp'nin 40. yılı esprim' var öyle mi?
anlıycağınız pazar günü ile ilgili anlatılacak çok şey var.şimdilik benden bu kadar.

18 Eylül 2010 Cumartesi

JOHNNY ALLEN ''JIMI'' HENDRIX




selam olsun Jimi sana.cennetten bakıyorsun bu tarafa.ve bizler de büyüyoruz şarkılarınla.huzur içinde uyu.

17 Eylül 2010 Cuma

sana benzeyen





3 gün önce sana benzeyen birini gördüm vapurda.yüzü hala aklımda.nasıl olmasın,tıpkı seni çıkaramıyorsam aklımdan,sana benzeyeni de mıhlanmış gibi 3 gündür aklımda.inatçı mı inatçı,masum bir yüz.inatçı,çünkü tıpkı senin gibi direniyor gitmemeye gözlerimin önünden.yanında bir genç kız vardı.aşikar,onun sen olduğuna artık itikat edecektim ki...yalnız olmadığını görünce nasıl da inkar edercesine başımı çevirdim.sen olamazdın.hayır kıskançlık değil bu.sen olsaydın...senin yanında...büsbütün ölmektir bu.kadınlık içgüdüsü değil,yalnızca ölmeye koyulmak.

nasıl da her şarkıya yakışıyor yüzün.yüz verince astarını istiyor,gitmiyor günlerce aklımdan.sonra zaman aşıyor kendini,zamanaşımı oluyor da,unutuyorum olmuyor.unutmuyorum.ucu bitmiş bir kalemi yeniden açmak gibi oluyor sadece.daha renkli,daha gerçek,daha var gibi.üstüne basa basa seni düşünüyorum sonra.altını çiziyorum varlığının,daha bir sen oluyor sana dair herşey.sonra bir gün,ansızın,hiç aklımda yokken bir yerde sana benzeyen birini görüp sana yeniden aşık oluyorum.

3 gün önce sana benzeyen birini gördüm vapurda.yüzü hala aklımda.sense çok uzaklarda.

14 Eylül 2010 Salı

iz-tanbul





istanbul.istanbulum.dönüp başa yeniden bağlandığım,hep sil baştan tutkuyla sarıldığım sevgilim,sütünden ağzım yansa da yine emziren dadım,yoğurdu üfleterek yedirmeyen üstelik.platonik belki aşk'ım,buna rağmen platonikliğimi yüzüme vurmayan,çapkın ama sadık.karışık ama dupduru.karamsarlaşır gibi çoğu defa,ama hep bembeyaz.izlerini tebessümle nakış nakış dokuyan en acılı ve acınası zamanlarda da.
yoksulu,zengini,aşığı,düşmanı,kardeşi,arkadaşı...herkesi ve herşeyi saran sarmalayan.kin tutmayan,pas tutmayan,narsistçe yalnız kendi tarafını tutmayan...şimdi ben,şimdi bunları yazışım,okyanusta bi damlanın içindeki herhangi birşey bile değilse bile...onunla bakışırım her saniye.yanıbaşımda.bazen şiir yazmaya lüzum yoktur aslında.şiirdir ta kendisi.günlüğe günceye de yoktur lüzum.herşeyi saklar o,herşeyi tutar kendinde.ve silinip gittiğini sansan da öyle bi gün öyle bi an öyle bi yerde çıkarır ki cebinden küçük sarı bi zarfta yaşadığın ama yazmadıklarını,söyleyecek söz yok.tıpkı şimdi gibi.

8 Eylül 2010 Çarşamba

ve mutlu son





3 ay tatil yapamadım.millet tatil fotoğraflarını facebook'a eklerken,ben yalnızca bi seyirciydim evet.ama sıra bende artık!ta kendisi!evet,belki yaz bitmiş olabilir,hatta eylülün ilk haftasını da hoop fırlattık geriye falan ama tatilin ne zaman nerede geleceği belli olmuyor.aşk gibi bişey.gelince tutamıyosun.her neyse.koca bi yaz tatil yapamamış olmamı bile unutturmaya,artık tüm o tatil yapamamışlığıma sövmelerime son vermeme yetti de arttı bile bi akşam yemekte bizimkiler konuşurlarken ışıl ışıl parlayan o kelime:TATİL!nasıl da açmışım demek,duyduğum an benim bi yüzümün aldığı ifade var.gözler fal taşı.tabi önce benim gidiceğim meşhuldu,hatta yoktu öyle bişey.ablamlar gidiyo,hadi bakalım sen de gel dediler küçük abime.ben akıllarından geçmiyorum tabi o sıralar.anacım bunlar halden anlamıyolar.bi demiyolar şu kızcağız koca bi yazı istanbulda geçirdi.neyse ki o an artık valide mi peder bey mi ortaya attı bu öneriyi bilemiyorum ama benim de götürülmem söylendi(hani çocuğu alır götürürsün ya attaya,aynen ona benzer bişey oldu lan,kendimden tiksindim,ama ne olursa olsun tatil candır,herşeyi boş geçiyorum) falan işte.hobaa benim antenler,uydu,radar madar herşey direk konuya yöneldi.gayet böyle kendi halinde çorbasını yudumlayan insan kişisi,oldu mu sana meraklı insan kişisi.ben tabi direk nereye gidilicek,ne zaman gidilicek,kim gidiyo,napıcaksınız orda...başlasın çeneyi düşürme faslı.o an tam olarak neler olup bitti,kim ne söyledi artık o anın heyecanından vs net değil kafamda.ama sonucu şu ki,tatile gidiyorum!
bavul(ne bavulu,orta boy bi çanta yetti,en nihayetinde 3 ay değil 3 gün tatil,peh!)hazır.3 gün müç gün ama ben yine de sanki 3 aya sığacak kadar anı toplayıp getiricekmişim gibi hissediyorum.yaz değil ama,hayatımın aşkını bulurmuşum bide.yok devenin nalı!kim kaybetmiş ki biz bulalım hem!neyse,öhöhmmm..
kendime otokontrol babında söylemlerim başladı bile.kendi başıma anne kesildim resmen!annemin yorulmasına hiiç gerek kalmadı.denizde çok kalma.güneş altında çok durma.denizden çıkınca üşütürsün çok kalma.yemene içmene dikkat et.zıkkımın kökü!ulan tatile gidiyoruz ama hala bi boğazından getirmeye çabalamalar,tadını doya doya çıkaramayacak oluşlar...valla kendi başının etini kendin yemek diye buna deniyomuş meğer.neyse neyse.ben tatile gidicem ya,benden sonrası tufan hacı.artık dönünce yazıcak çok şey bulmayı diliyorum.