24 Aralık 2013 Salı

seni sevmedik 2013!

ve geldik bir yılın sonuna daha. kimi görsem iç çekerek anlattı, kimi ağız dolusu küfürler savurdu, kimle konuşsam hayatının belki de en berbat yılıydı. düşününce, benim için de hiç kolay geçmeyen bir yıldı. nelerle uğraştım, neler için savaştım ve direndim bir ben bir Allah bilir. her şeyden öte 2013 tamı tamına bir mücadele senesiydi. bir düşün, sen de mutlaka mücadele etmişsindir bir şeyler için. ve eminim sen de bir sürü sınavlar verdin. ve tüm bunların sonunda kimse 2013'ten gülümseyerek bahsetmiyor. neyse geçti gitti, şurda kaldı 7 gün. her ne kadar dişimizi sıkıp son haftasına gelmiş olsak da hala 2013'te olmak bile sinir bozucu! neyse iyi tarafından bakalım, bitiyor işte! şimdi tüm sene boyunca tuttuğumuz o derin nefesi bırakma vakti. oh be!

ve gelelim işin en salak kısmına: yeni yıl hazırlıkları. ben yıllardır yazmaktan bıktım ama insanlar her sene aynı salaklığı yapmaktan yorulmadı! yine her taraf kırmızı, yine her yer ışıl ışıl ve yine her yer saçmasapan bir anlam yüklenen yaşlı dedeyle dolu. en azından genç, yakışıklı bişi olsaydı da gözümüz gönlümüz açılsaydı bu ne abi bildiğin dede ya!

sanki yazılı bir kural varmış gibi herkes kırmızı bişiler alıyor, wish listler yazılıyor, kokinalar caddelerin her bir yanında (gerçi yeni yıla dair tek sevdiğim şey kokinalar bak ona bir şey demiycem), kadınlar savaşa gider gibi dört nala yeni yıl alışverişinde filan. ya bi durun bi sakin olun tüm bunlar saçma bir illüzyon demek istesem de olmuyor, olamıyor, insanlara akıl sır ermiyor.


acı dolu bir dejavu bu

her sene dönüp dolaşıp aynı lafları dizmekten nefret ediyorum ama cidden anlayamıyorum insanları. bir delilik hali bu. acı çekiyorum yeter durun lütfen!

kendimizi yırtarak adeta bir temple run, bir candy crush olan koca bir yılı binbir zorlukla atlatıyoruz, tam rahat bir nefes alıcaz derken belki de yılın en uyuz levelında takılıp düşüyoruz! işin ilginci her sene her sene sıkılmıyorlar bundan. resmen dejavu! yahu her yılın sonunda otomatikman hoop o moda girmeyi nasıl başarıyorlar ben işte bunu hiç anlayamıyorum. çocukken de salakça bulurdum mesela. yıl sonunda resim dersinde zorla noel baba çizdirirdi öğretmen, Allah'tan resmim hep iyiydi de sınıfın en iyi noel babasını çizer hocadan takdiri alır hatta çoğu zaman resmim okulun resim köşesine asılır, sınıftan tezahüratı alır göğsüm kabarır yılbaşı salaklığını unuturdum. kura çekilirdi birbirimize hediye alıcakmışız, nasıl yapmacık hareketler ''hociaamm bana Can çıktı, hociaamm bana Ayşe çıktı'' sonra kime kim çıktıysa ona hediye alınır yapmacık bir tebessümle hediye sahibine elden verilirdi alkış kıyamet. resmen yılın her haftası böyle salak etkinliklerle iyice soğuturlardı okuldan. neyse ki az buçuk aklımız vardı da soğumadık okuldan, dişimizi sıktık da üniversite mezunu olmayı başardık. neyse konumuza geri dönelim. yeni yılmış! hiç mi samimi durmaz bir şey, hiç mi güzel olmaz bir şey aklım almıyor. yapıcak işin yoksa sararsın belki ama baya yetişkin insanlar bunlar ve işleri güçleri de var.

hiç abartmıyorum geçen gün Nişantaşı'nda kokoş bir abla yanımdan geçerken şunu duydum: ''tatlım geliyor musun? Nişantaşı'ndayım yılbaşı alışverişi için. aa saçmalama yılbaşı alışverişi olmadan olur mu ahahah'' ya yemin ediyorum bunu duydum ve o an kendimi arabanın altına atmak istedim. ablacım pardon salak mısınız demeyi çok isterdim ama büyük ihtimalle cıngar çıkacağından ve geceyi karakolda geçireceğimi bildiğimden sustum ve yoluma devam ettim. ya iyi hoş da ablacım sen zaten yılın 365 günü, günün 24 saati alışveriş yapıyorsun, bari yılbaşını alet etme buna. hiç gerek yok gerçekten. ya da hiç değilse dürüst ol ve açık açık şunu de: ''ben tam bir alışveriş manyağıyım ve yılbaşı ayağına biraz daha para saçmak istiyorum yoksa napiyim yılbaşını, noel babayı.'' sanırsın tüm yıl hiç alışveriş yapmıyor da yeni yıl gelmiş kendini sevindirecek haspam. 

ya hele o vitrinler aman Allahım kendimi kescem! yahu biraz şık dursa eyvallah ama bir çifti giydirmişler mesela, yanda da noel baba. yemin ederim korku filminden fırlamış bir sahne! birazdan noel baba ikisini de kesicekmiş gibi! o sahneyi görmemeyi çok isterdim ama o kadar alacalı bulacalı yapmışsınız ki gözüm kaydı çok üzgünüm gerçekten. zaten bugüne kadar gördüğüm tüm noel babalar da korkunçtu. şu yaşıma geldim bir tane bile şirin, sempatik, şeker bir noel baba görmedim! hepsinin bakışında bir sapıklık, o yanakların al allığı, o sakallar o tebessüm Allah koru yarabbi!


dedeyi siz yiyin, bana pastamı verin

bu salaklığı özellikle yiyeceklerde görmemek için ne gerekiyorsa yapabilirdim. ama yılbaşı salaklığını her yere ama her yere o kadar sokuşturmak derdindeler ki en büyük zaafımız olan yemekler de bundan nasibini aldı ne yazık ki. üstünde noel baba olan pastalar, noel baba sakallı cupcakeler cookieler filan görünce midem bulanıyor. yaşlı bir amcanın sakalını niye yiyeyim güzel kardeşim? üzerine yaşlı bir amcanın oturup dede kokusu gibi kokuttuğu bir pastayı neden yiyeyim güzel kardeşim? hani pastaların üzerindeki gülü çiçeği böceği yemek için insanlar birbirine girer ya ''hayıırrr ben yiceemm, ya banane benim o!'' filan diye. alın sizin olsun dede, siz yiyin onu. yahu dedeyi niye yiyeyim canım kardeşim? koy oraya anadan üryan biscolata erkeğini, gör bak neler oluyor. ama onlar napıyor, hacı yağı kokan bir dedeyi koyuyorlar güzelim pastaya. Allah aşkına bi gidin ya. geyik boynuzlu kurabiyeler filan bir de offf. resmen mesaj içeriyor ''o boynuz sana girsin'' der gibi. terbiyesizler sizi!

yaa dışarlara çıkamaz oldum, caddelerde yürüyemez oldum o aptal şarkı yüzünden. ''jingle bells jingle bells jingle all the way..'' he canım he cingıl bel he. başka işimiz yok bi de cingıl bel. bildiğin kabus yahu! al sana bir korku filmi sahnesi daha. fonda bu jingle bells çalıyor, her yerde kırmızı donlu beyaz sakallı dedeler geyikler koşturuyor filan Allah'ım sana geliyorum!

anlıyorum işiniz gücünüz yok, siz de oturup böyle saçma salak bir hikaye uydurdunuz da bi oturup baştan okusaydınız keşke. şapkanızı önünüze koyup adam akıllı bir düşünseydiniz, bi kendinizi tokatlasaydınız biz napıyoruz diye. neymiş efendim bir dedemiz var(ve niyeyse dede?) her yılın son gecesi geliyor(gece geliyor filan bi de, sapık mıdır nedir) üstelik bacadan geliyor(oha tam sapık!) gizlice milletin evine giriyor(haydaa!) çocuklara hediyeler dağıtıyor(pis sapık!) bir de niyeyse geyiklerle geliyor, bir de hohoho filan diyor, herkes mutlu her yer ışıl ışıl sonra gelsin yeni yıl hobaa. onu bunu bilmem de bu böyle devam ederse ben çıldırıp o noel babaları kovalayacağım onu biliyorum.

siz siz olun aklınıza mukayyet olun, böyle saçmasapan insanlara uyup böyle saçmasapan hikayelere inanmayınız efenim. sevgiler, mutlu seneler :)

ve bir SON DAKİKA haberi. bu yazıyı yazdığım sırada internette bir virüs gibi yayılan bir fotoğraf bana bir yerlerde bir ruh eşim olduğunu hissettirdi. sesimi duydular resmen! keşke başka bişi dileseymişim ya tüh :/ neyse.. fotoğrafı buraya koyarım, yorumu size bırakır giderim. ve işte o fotoğraf.

16 Aralık 2013 Pazartesi

düğünümüz var 2

son yazımı okuyanlar bilir, geçen yazıda olaya kısa bir giriş yapmıştım. yazıdan sonra deli gibi mesaj bombardımanı, arkadaşlarım nasıl şaşırmışlar ''evleniyor musun!'' diye. işte o an en karizmatik bakışımı atıp göz kırparak ''işte reklamın gücü bebeyim'' dedim içimden. başlığa aldanıp gelmişlerdi ve son paragrafta gerçek ortaya çıkmıştı. seviyorum böyle muzurluklar hehe :) yazıyı okumayanlar için link: http://reklamciinsankisisi.blogspot.com/2013/12/dugunumuz-var.html

hazırsan başlıyoruz.

şimdi öncelikle serinin ilk yazısını okuduysan olayı biliyorsun. gelelim yazıyı yazdıktan sonraki olaylara. ben oturdum bu yazıyı yazdım, tabi bizim çifte kumrulara önceden demişim sizi yazıcam filan diye bunlar duramıyorlar yerlerinde ay çok merak ettik hemen yaz cart curt. neyse gittim eve bi güzel yazdım ve paylaştım. o gece inanılmaz bişi oldu ve yazı inanılmaz bir şekilde acayip fazla okundu hem de çok kısa bir sürede. neyse o gece geçti, arada yazıyı açıp açıp okuyorum eksik bişi yazdım mı vs. bir de bizimkilerin tepkisini merak ediyorum tabi.

sabah uyandım baktım telefonumda whatsapptan gelen mesajlar. kimden? tabii ki bizim çifte kumrulardan. ''yaa o nasıl bir yazı sen bitanesin, bu yazıyı düğünde okutalım slaytlarda geçsin, bu yazıyı torunlarımız okuyacak seni seviyoruz bitanesin'' . dedim herhalde kafa buluyorlar benle, hadi yaa filan diyorum harbiden beğendiniz mi ''deli misin beklediğimizden de güzel''  duygulanmadım da değil çünkü hiç bir şekilde planlamadan tamamen içimden gelerek yazdım. ben tabi gaza geldim, tamam dedim bu yazı seri olucak. kafayı yediler tabi ''süpersin sen!''

onlara verdiğim sözü tutacağım ve bu seriyi gittiği yere kadar götüreceğim. hikaye anlatmak benim işim ve ben bu hikayeyi çok sevdim.


o çiçeği kapıcam, o ayakkabının altından silinicem işte o kadar!

yazıdan sonra planlar tam gaz devam tabi. düğün hengamesinde gelin zaten sarhoş gibi olacak, ne o sırada ne de sonrasında hiç bir şey hatırlamayacak diye şimdiden işimi garantiye almak adına sinsi bir plan yaptım. gelinle sözleşme yapiciim ^_^ aslında bakma sinsi plan dediğime, hiç de sinsi değil işte buraya yazıyorum.

ve işte o sinsi planım:

sevgili arkadaşım gelin, en yakın arkadaşım olman itibariyle aşağıda belirtilen maddeleri kabul etme yükümlülüğüne sahipsin. işte o maddeler:

1. hiç bir gerekçe, mazeret ya da özür kabul etmeksizin gelin çiçeğini bana atacaksın! düğün heyecanıyla kafana göre salla pati bir atış yapma ihtimalin bile yok. sonra ''vay efendim heyecanlıydım'' bilmem ne kabul etmiyorum! çünkü öyle bişi olursa çiçek bekleyen kız grubunun arasında neler yaşanabileceğini tahmin bile edemezsin. bi de zaten ben önceden duracağın noktayı  araştırmalarım sonucu bulmuş olacağım, sana bir tek çiçeği atmak düşüyor. onu da yap bi zahmet. ve böylece stratejik açıdan en süper noktadan hoop gelsin kucağıma gelin çiçeği ^_^

2. ayakkabının altına en başa benim ismim yazılacak! en başa! hatta bizzat ben yazacağım! çünkü yaptığım stratejik planlamalar sonucu ayakkabının en çok bastığın ve haliyle en çabuk aşınacak olan yerine en hafif şekilde ismimi yazacağım ve sen de ayakkabının altındaki o stratejik noktaları bilecek ve düğün boyunca özellikle o noktaların üzerine basacaksın. yok efendim koreografi bozulmasın da, dans edicem unuturum da bilmem ne asla duymayayım! yemişim koreografini de dansını da bitanem ^_^ buna mecbursun kaçışın yok biliyorsun ^_^ haa bu arada işimi garantiye almak adına ben zaten düğün ortalarında filan bir ara gelin odasında bizzat kendi ellerimle ayakkabını alıp altına bakıcam. hele ki orada ismimi tamamen silinmiş görmeyeyim.. öperim seni tatlışım ^_^ anlaştık mı?

3. düğün planlarından bahsederken beynimi yiyip durduğunuz malum ''damadın arkadaşları'' olayı bir an evvel unutulacak! o kargaşada o streste bir de damadın içkiyi fazla kaçırmış ve bu yüzden mal tavırlar içinde olan aptal arkadaşlarıyla uğraştırmayacaksınız beni. hikaye baştan sona romantik komedi zaten, en azından bu kısımdan yırtalım pls.

4. düğün günü en ufak bir atışma, nazlanma, trip filan kabul edilmeyecek! ben o kadar aylarımı verip gecemi gündüzüme katıp emek vereyim bir de sizin tam düğün günü hatta belki nikaha 10 dk kala saçma bir konu yüzünden tripleşmenizi hiç çekemem. anladık ilişkinin tadı tuzu da, fazla tuzdan tiroit hastası da yapmayın güzelim nedimenizi ve de nikah şahidinizi canlarım.

5. geldik sözleşmenin sonuncu ve belki de en can alıcı maddesine. düğünün hemen ertesi sabahı çıkılacak olan, size sunduğum alternatifler ve üçümüzün de ortak kararı olan balayı tatili sırasında çalışmalara başlanacak ve fıstık gibi bir balayından sonra İstanbul'a döndüğünüzün saniyesi beni arayacak ve ''teyze oluyorsun!'' diyeceksiniz! o kadar kendimi heba etmişim bir de ''tatlım ya biz 2 yıl sonra düşünüyoruz şimdi erken'' lafını duymak istemiyorum!

yukarıdaki maddeler tarafınızca kabul edilecek ve tarafıma bildirilecektir. aksi halde..


bunlar işin şakası tabi.. siz mutlu olun yeter :)

sizi seviyorum! :)



gelinin nedimesi ve şahidi, damadın baldızı, minikin teyzesi Reklamcıinsankişisi...

12 Aralık 2013 Perşembe

düğünümüz var!

bunları yazacağımı hiç düşünmezdim, ama yakında düğünümüz var!

gelelim hikayemize. her şey çok kısa bir zaman önce başladı. gelin hanım ve damat bey birbirlerini bayadır tanıyorlar. fakat meğersem damat beyimizin gelin hanıma epeydir duyguları varmış. gelin hanım bunu bilmiyor tabi. neyse gel zaman git zaman.. gelinde de bir şeyler oluşuyor ve aralarında karşılıklı bir şeyler başlıyor. gülüşmeler, birbirlerine takılmalar, her an yan yana olmalar, manidar bakışmalar filan. insanlar da anlamışlar artık havada aşk kokusu değil baya yanık kokusu var, çünkü ateş bacayı sarmış yanıyorlar aşktan. ve bundan tam 1 ay önce.. 13 Kasım Çarşamba günü bir ilişkiye adım atılıyor. iki taraf da şaşkın, iki taraf da sırılsıklam aşık!

en başından beri duygularından havalara uçan damadımız en başından beri ciddi olduğunu söylüyor. ''evlenicez biz! işte o kadar!'' sapına kadar romantik, dibine kadar centilmen hareketler karşısında kızımız ikna oluyor ve başlıyor evlenme planları. yıldırım gibi aşık olan bir çiftin yıldırım hızıyla evlenmeleri gerekirdi zaten :)

ve son 1 haftadır deli gibi bir telaş var. bildiğin ev düzme planları, şu nasıl olsun bu nasıl olsunlar, nerede otursak, düğünü nasıl yapsak, yok gelinlik yok kına gecesi derken baya baya düğün planlarına girişildi. ben tabi baya şaşkın, hatta şaşkınlıktan bildiğim tüm dilleri yuttum! gelin ayakkabısının altına kimlerin isimleri yazılıcak, gelin çiçeği kime atılacak bile düşünülüyor artık gerisini siz düşünün.


büyük gün yaklaşırken..

velhasıl.. epey heyecanlı bir olaymış evlenmek dedikleri. bu kadar ayrıntı, bu kadar özen, bu kadar stres ve yapılacakların tonla olması filan sabır taşı olmak gerekiyor. evet tatlı heyecanlar, hayatında 1 kere yaşayacaksın, varsın o kadar da stresi olsun tabi de.. yemeden içmeden kesilen bir gelin ve iki lafından biri ''halıları ayarladım, damatlık da tamam, mobilyalar zaten baştan belli'' olan bir damat olunca ortada, insan ister istemez bir durup düşünüyor, tüm bunlar gerçek mi diye. oturup kendine ''evlenmeye hazır mıyım gerçekten?'' sorusunu sorma kısmı çoktan geçildi ama insan inanamıyormuş harbiden ''nasıl yani ben şimdi evleniyor muyum!'' diye. ortada dönen tarihler de öyle uzak bir zaman değil üstelik. önümüzdeki yaz düğünümüz var dostlar!

en yakın arkadaşım evleniyooorr! başından beri okuyunca ben evleniyorum sandın dimi? heheheh ben de tam bunu istemiştim! adama böyle pislik yaparlar işte, öyle her okuduğuna ne inanıyon olm az bi sorgula. ama her ne kadar evlenen ben olmasam da hiç abartmıyorum yukarıda saydığım heyecanları, telaşları, stresi gelin ve damat kadar olmasa da ben de yaşıyorum bak orası kesin. çünkü gelinin en yakın arkadaşı benim ve bu yüzden bana baya sorumluluk düşüyor. tıpkı romantik komedilerde gelinin yanından bir an olsun ayrılmayan, iki dk önce gözü yaşlı bir halde arkadaşını izlerken iki dk sonra elinde gelin ayakkabısı birkaç isim daha ekleyen kapıdan dışarıdaki konukları izleyen, 5 dk önce ''hey dostum o gelinliğin sırtı öyle olmayacaktı derdin ne senin ha'' diye gelinlikçiye, düğün organizasyonu yapan şirkete, kuaföre çıldırırken 5 dk sonra ''her şey süper gidiyor'' diye deli gibi ortalarda koşturan gelinin en yakın arkadaşı gibiyim şu sıralar. sanırım şimdiden güç toplamam ve kendimi şarj etmem gerekecek. çünkü yazarken bile yoruldum tüm bu duygu dalgalanmalarından fiuff!

hiç abartmıyorum şimdiden başladı bu kişilik bölünmesi. arkadaşım bir gelinlik gösteriyor mesela ''tatlım senin belin ince bi kere diğeri daha çok yakışır'', damat geline trip mi attı başlıyorum damadı çemkirmeye ''yemin ediyom düğün günü kaçırırım arkadaşımı sus!''. çünkü biz buna değeriz sdfghjk. ama ne olursa olsun damat en ufak bir atışmadan sonra yapması gerekeni yapıp kızımızın gönlünü alıp gözlerinin içi gülerek ''seviyorum bu kızı! aşığım arkadaşına!'' demiyor mu, işte o zaman her şey tamam oluyor, en az arkadaşım kadar mutlu oluyorum. çünkü en yakın arkadaşlar böyledirler. ay gene içim titredi neyse öhömm..

tıpkı her ''gelinin en yakın arkadaşı'' gibi gelin saçı, gelinlik, kına gecesi, düğün organizasyonu, nikah şekeri, davetiye, ayakkabının altına yazılacaklar, gelin çiçeği kime atılacak ve daha bir sürü ıvır zıvır bir nevi bana ait gibi. tabii ki bunları temin edecek olan elbette damat, paşa paşa yapacak her şeyi yoksa bizden kız almak öyle kolay değil vermem valla kızı, kalır öyle ortada sdfghjk. zaten damadımız baldız baldız diye ufaktan gözüme girme çabalarında. valla her ne kadar damat da gelin gibi arkadaşım olsa da biz kız tarafıyız karşim, yapıcak bişi yok. ve bu yüzden işlerin en doğru şekilde yürümesi, en ufak bir pürüzde alternatifleri ve kriz yönetimini devreye sokacak olan, gelinin annesinden sonra benim. hatta gelinin anneciği S. teyzeciğim canım, biricik kızı evleniyor, gelinden daha duygusal ve telaşlı olacağı için hobaa tüm görevler bende.

gelin o sırada o hengamede kendinde olmayacağı için gelini en iyi tanıyan ve o düğünün en mükemmel şekilde olmasını isteyen bir ben varım haliyle bunların organizasyonlarıdır revizyonlarıdır (ki mesleğimiz gereği epey aşina ve alışığız hiç zorluk yaşamayacağız) hep bende. yani kısaca hoşgeldin uykusuz geceler, oradan oraya deli dana gibi koşturmalar. ama hiç de zoruma gitmiyor çünkü en yakın arkadaşımın bu özel anlarına şahit olmak, işin içinde olmak filan bunlar şimdiden içimi kıpır kıpır ediyor. dakika başı gözlerimden anime kızları gibi yaşlar fışkırmasa sorun yok da, daha planlar konuşulurken bile karşılıklı ellerimizi birleştirip gözlerimiz dolu dolu birbirimize bakıyorsak ben o karışıklıkta çok fazla zırlayış olacağına eminim. bir de şaka maka bana da alıştırma olucak bir nevi. gelinlik çağdayız sonuçta, yarın öbür gün kendi düğünümüz olunca apışıp kalmayalım sonra.


heyecan dorukta! gelişmeleri naklen yaziiciim efendim.

gelinin en yakın arkadaşı Reklamcıinsankişisi bildirdi. tatlılıklar ^_^