15 Ağustos 2012 Çarşamba

Reklamcıinsankişisi Çaylaklar Kampı'nda - 7

9. gün
12 Temmuz perşembe günü Çaylak Kampı'nın 2. haftasının finalden önceki günü, büyük sunumun arifesi gündü. heyecanın kralını yaşıyorduk bu yüzden güzide vakfımız Reklamcılık Vakfı o günü ajans ziyaretlerine ayırmıştı. bi nevi stres atma şeysi, sonuçta 2 hafta boyunca reklamdır pazarlamadır brieftir markadır derken hayatımız reklamcılık oldu, azcık şarj olmak hakkımız dimi?

önceki gün dediler ki yarın sabah 9:45'de Odakule'de olun. tamam dedik. ve perşembe günü binbir telaş ve geç kaldım korkusuyla 09:55'de Odakule'ye vardım. uzaktan baktım Odakule'nin önü bildiğin Çaylak Kampı 2012 ekürisiyle doluşmuş. gurur guydum, böyle kapatırız işte İstiklal'i bebeyim dedim ve yanlarına yürüdüm. bizim ekiptekiler henüz gelmediklerinden diğer ekiplerden kaynaştığım kızların yanına gittim. işte sordular ''naptınız bitti mi sizin sunum?'' yok dedim nerdee. onlardan da aynı cevabı alınca içim nasıl rahatladı anlatamam. oh dedim yalnız değilmişiz, rakiplerle arayı açmamışız. derken herkes gelince proje yönetimiz biricik Ömür'ümüz düştü önümüze, biz bildiğin izci kampı gibi peşinde, kapattık İstiklal'i başladık yürümeye.

ilk hedefimiz hemen İstiklal'deki dijital bi acanstı. bi geldik, oha dedim burası acans mıymış, e ben hep geçiyorum burdan. düşünceye gel, hey allam. neyse girdik kapıdan merdivenleri çıktık ve acans karşımızdaydı. adamlar konsept olarak inşaat şeklinde dekore etmişler ya bizim eküriden hiç abartmıyorum şunu diyenler bile çıktı ''bu ne lan leş! adamlar paraya kıyıp bi sıva neyin sürmemişler bu ne be ahah''. ben tabi hemen içimden şunu dedim ''olm tarz işte üff reklamcısın sen aiiyy şaşırıyo bide şu ağza bak''. sebebini şimdi anlayamasak da dakikalarca bekledik. baktım bizim kamp her biri bi yere dağılmış. kimi gitmiş toplantı odasında yer kapmanın gururuyla havalara girmiş etrafı kesiyo, kimi balkona çıkmış Fırat gibi dışarıya bakıyo, kimi ortadaki pufa oturmuş acanstakileri izliyo, hatta kimisi gidip tuvaleti inceliyo o derece. sonra acansın kreatif direktörü geldi ve herkes toplantı odasına geçti. o konuştu sonra copywriterlar, sonra müşteri temsilcisi derken yaklaşık 1 saat sonra acanstan çıkıp 2. acansa doğru yola koyulduk.


reklam acanslarını Maslaklasak da mı saklasak
 
fifuvv 2. acans meğersem Maslak'taymış ben nassıl sevindim! Reklam dünyası olarak Maslak'ı kapattığımızdan olsa gerek(ama tabi benim aşık olduğum acans Maslak'ta değil o ayrı, o tatlı bi istisna). Tünel'e geldik metroyla gidicez. 60 çaylak yürüyen merdivende çocuklar gibi şendik, 60 çaylak o gün İstiklal'i birbirine kattık! bi ara arkama baktım yüzler hep gülüyo, tamam dedim işler yolunda, yürüyen merdiveni de kapattık oh mis. 60 kişi yüklenince nasıl çökmedi şu an hala anlamıyorum mesela.

fıtı fıtı yürüyoruz derken turnikelere geldik. Ömürcüm demez mi ''akbil basmayın biz bascaz''. hobaa kıyamet koptu. kampta herkes öğrenci ya, o an orda sevinmeyen çaylak yoktu yemin ediyorum. ''ahah süper''ler, ''vayy akbiller şirketten'' lafları gırla. yazık öğrenci milleti olarak açız sonuçta :( vakıftaki çocuk durdu turnikede 60 kere pıt pıt bastı akbili, ardarda 60 kez basınca orda bildiğin şarkı yaptık akbil sesinden. vay arkadaş, reklamcılar her yerde mi çılgın olur. neyse efendim akbilli Çaylak Kampı 2012 şarkısı eşliğinde boncuk gibi dizildik 62 kişi turnikeden geçtik. metroyu uzaktan gördük, kimse binmesin şimdi, aynı araca binelim diye Ömür kızcağız tedirgin olsa da hepimiz de aynı metroya bindik. metroda yine dört bi tarafa dağıldık. diğer ekipten çocuklarla konuşuyoruz filan. ben nev-i şahsına münhasır gözlemcinin kralı olduğumdan bakıyorum kim napıyor diye. her daim duygusallığın bokunu çıkaran biri olarak başladım efkarlanmaya ''bu insanları 2 hafta önce tanımıyordum şimdi ekip ruhuyla aynı metroda aynı yere gidiyoruz, yarın yine yollarımız ayrılacak vay be'' dedim. o an yüzlerine baktığım Çaylak Kampı da bana baksaydı yüzümdeki hüznü görebilirdi ama herkes bi muhabbete dalmıştı. genşler çok hayırsız oldular üstadım. ''yarından sonra herkes kendi hayatına gidecek, hayat böyle işte'' diye içlenmişken sonunda geldik, merdivenleri çıktık ve karşımızda Maslak!

kaç kere oralarda iş bulma ümidiyle ordan oraya perişan olduğum geldi aklıma o an. kendimi bildim bileli çaylak mıydım yoksa yerebbim diye içlenmeye başladım. 1 sene sonra o gün yine ordaydım, ''dünya gerçekten küçük, hayat gerçekten kısa. vay anasını!'' derken gideceğimiz acansların olduğu plazaya gelmiştik bile. 60 kişi olunca pat diye gidemiyosun, asansörle 5-6 posta yaptıktan sonra acansın olduğu kata geldik. reklamını yaptıkları ürünleri önümüze dizmişler tabi, başladık yaptıkları birkaç işi izlemeye. sonra sorular soruldu derken gitme vakti gelmişti.

yine aynı plazadaki 3. acansı da gezip konuşmayı dinledikten sonra bugün mentorla görüşmemiz gerektiği için aradık mentoru. ''acansa gelin'' dedi, ben yine klasik, sevindim tabi, aşık olduğum acans sonuçta. ekipten biri o gün bi konserde çalışıyor, diğer kız gelmemiş, biz 3 çaylak düştük yola. ''buraları biliyom ben yeaa'' havalarında önlerine düştüm şurdan gitcez ordan döncez diyerek ekipçe sağsalim dolmuşa bindik. geçen akşam acanstan Kabataş'a kadar kilometrelerce yürümemiz esnasında milyon kez ''beni Nevizada'ye bırakın'' diye beynimizi bi güzel seven sevgili ekip arkadaşım gelip yanıma oturdu telefonundan haritayı açtı ve o 20 dk'lık yol boyunca ebemi bi güzel ellerinden öptü. hayır hava zaten cehennemin dibi, açmışın haritayı, göstermesen bile benim göz ister istemez gidiyo ona napiyim. kapat da diyemiyosun çat diye geçeriz acansı, sonra işin yok yürü. ve sonunda bebeyim acansa gelmiştik. yine acansın sokağındaydım, evet yine oradaydım allam ne güzel bi duygu bu diye içimden geçirirken girdik kapıdan. ohoo kaçıncı gelişimiz oldu, acanstan biri gibi olmuşuz gibi girdik kapıdan. girişteki güvenlik artık kankamız oldu gibi bişey, aradı ve geçtik. asansörde yine heyecan tabi. ve yine o toplantı odasındaydık. 4 saatin sonunda acanstan çıktığımızda saat akşam 9 olmuştu bile. öküzler gibi acıkmış, delice uykusuzduk. ama son 1 gece daha uykusuz kalmaya değerdi, ha gayretti, şimdi hiç vakit kaybetmeden karınları doyurup sunumu bitirmenin tam zamanıydı!




sonraki yazı: sunumdan önceki gece nasıl zombileştik.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder