5 Ağustos 2012 Pazar

Reklamcıinsankişisi Çaylaklar Kampı'nda - 6

8. gün

11 Temmuz Çarşamba günü, Reklamcılık Vakfı'nda oturup bir şeyler bulup mentora mail attıktan sonra, tıpkı Batman gibi Superman gibi Darth Vader gibi biz de acıkmıştık. sert kabuğunun altında yumuşacık bir insan dedikleri gibi, dışından ne kadar cool görünmeye çalışsan da öküzler gibi acıkıyorsun. yemişim yani coolluğunu çok afedersin.

o değil de, arkadaş koskoca İstiklal yapmışınız ama kararsız insan için şöyle şıp diye oturacağı bir yer neden yok! yarım saat yürüdük anca bir yer bulabildik o da çok da içime sinmedi de neyse. karınları doyurduk hiç vakit kaybetmeden başka bir yere geçtik. boru değil, bir an evvel bitirilmesi gereken bir reklam kampanyamız var. şurda sunuma kalmış 2 gün. ekipten kızın kedisi intihar etmiş o evine gitti. sonbahar gelmiş, o hayın yaprak dökümü başlamıştı. biz 4 kişiydik, bedirhan nazlıcan... öhöhm tamam kestim traşı. oturur oturmaz başladı beyin fırtınası. amma sıcak bir yaz günü, bir cafenin terasında, yıllar sonra dalga geçerek hatırlanacak saatlerdi. birbirinden toy cümlelerle birbirinden amatör fikirler havada uçuşurken, bir an evvel sektörde olma isteğim delice zıplıyordu içimde. sabırsızdım en az muzır bir çocuk kadar. ama şimdilik çaylaktım ve bunun keyfini çıkarmak lazım gelirdi. bıraktım kendimi çaylak olmanın dayanılmaz hafifliğine.


narsist değilim gerçekçiyim bebeğim

2 saatin sonunda pek de dişe dokunur bir şey bulamayıp evlere dağıldık. yol boyunca ''nolcak şimdi, al gene bir şey yok, millet var ya şimdi çoktaan bitirmiştir, off delice süper bi fikrimiz var ama çiğ çiğ duruyor şunu bi pişiremedik gitti :( '' diye başladım afiyetle beynimi yemeye.

karşıdan karşıya geçerken arabadakiler benim reklamcı olduğumu biliyormuş gibi bi havalara girdim. fonda sanki Ray Charles'tan Hit the road jack çalıyordu ve ben ''hey yavrum hey siz burda kırmızı ışıkta bekleyin anca, reklamcıyım ben olm! off çok havalıyım yeaa'' diye geçiyordum karşıdan karşıya. kendini bir film kahramanı gibi hissederken işler hiç de istediğin gibi gitmez ve o hava anca filmlerde olur. bir rüzgar esti, enemm benim bi fönüm bozuldu bi de üstüne tam o anda yeşil yandı, pıtı pıtı koştum hemen. zor kurtuldum bildiğin. yani o afra tafra da bi yere kadar, işte böyle korna çalarlar adama. durağa geldim, bekliyorum otobüs yok. sonunda geldiğinde, içerisinin nazi kampından farksız olduğundan habersiz şıkır şıkır bineyim dedim ve akbil sesinden sonra bi döndüm ki acı gerçekle yüz yüze geldim. bana bakan yüzlerce, binlerce, hatta belki milyonlarca kafa. neyse bi yere geçtim ve yarım saat sürecek tıkış tıkış yolculuktan sonra ben Evliya Çelebi, yollarda olmaktan acayip zevk alıyorum ya, bi de tramvaya bineyim deyip atladım tramvaya. ''beni 7 durak sonra eve bırak evlat'' dedim vatmana. vatman nedir abi bu arada, Batman gibi.

neyse elimde Reklamcılık Vakfı Çaylak Kampı yazan defter, kamp takvimi ve Vodafone'un briefinin olduğu dosyayla dışarıyı seyrederken cama yansıyan bakışları gördüm. yanımda duran çocuk bir an olsun gözlerini ayırmadı dosyadan. yazıları okuyor, kafasını çevirip dosyayı inceliyor filan. ben gene havaya girdim ''ımm şey.. evet ya reklamcıyım ben de işte, kahretsin çok havalı yaae.. bu arada söylemeden edemiycim, Vodafone'a fikir bulmaya uğraşıyorum ben de işte. Vodafone yani bizim Vodafone var ya heh o işte. off çok stresliyim şu an, mad woman olmak kolay değil beyb'' diye içimden düşünürken ineceğim durağa geldim sonunda. hala adam gibi bir şeyler yapamadığımızsa aklımdan çıkmıyor. ''hadi gene ben burda hayal kuruyorum ediyorum, acansa aşık olmuşum aşk acısı çekiyorum filan. bunlar yetmezmiş gibi bir de yapılmamış şeyler bulmaya çalışıyorum, kısaca zor bir yaratım sürecinden geçiyorum. beni geçiniz de sizden hala bir şey çıkmadı genşler, ne iş?'' de diyemiyorsun ekibe. ''üniversiteler arası reklam yarışmasında 1. olan amcamın gelini değil, o kadar övündünüz genşler, ne iş?'' diyemiyorsun. şaka şaka.. elbette böyle düşünmüyordum, bunlar işin şakası tabi, aa aşkolsun tabii ki biz bir ekibiz hiç olur mu öyle şey. velhasıl, bir şeyler bulmak için kendini yırtmalar devam etti. o günü de bir şekilde yedik.



sonraki yazı: 60 kişilik Çaylak Kampı İstiklal'in ve Maslak'ın nasıl altını üstüne getirdi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder