13 Nisan 2013 Cumartesi

kalbini dinleyip hatalar yapmak mı, aklını dinleyip yerinde saymak mı?

hayatı boyunca mantığını alıp çöpe atmış ve her şeyi içinden gelen sesi dinleyerek yapmış biri olarak mantıksızlığa rahat rahat dümdüz küfredebilirim. aldığı bütün kararlarda, gittiği bütün yollarda, yaptığı ne varsa hep "kalbim ne diyorsa o" demek hiç de adam akıllı sonuçlar doğurmuyor çünkü. bunu gayet kendimden emin söyleyebilirim.

bi kere aklını dinlemeyince yaptığın şeyin seni ne gibi sonuçlara götürdüğünü göremiyorsun. öngöremiyorsun. tahmin bile edemiyorsun. dilini çıkarıp kafanı kaldırıp "eağğh nolursa olur artık" diye bir 'ben üstüme düşeni yaptım benden sonrası tufan' hali. bi dur bi düşün dimi, neler olacak nasıl olacak senin durumun ne olacak diye. ama önünü ardını, başını sonunu düşünmeden, hatta düşünme gereği bile duymadan, hiiç umursamadan el yordamıyla, salla pati, hasbel kader kararlar(!) alıp sağa sola çarparak git. sonra de ki "alla alla neden böyle oldu ki şimdi?" şaşırıyorsun üstelik! şapşal şapşal şaşırabiliyorsun! evet bunu yapıyorsun! diğerleri mantık denizinde cup cup, ohh ferah ferah serin serin kulaçlar atıp yüzerken sen küçük, sığ ve yavaş yavaş bataklığa dönüşen bir gölette "aman duygularım, aman kalbim, aman hisler içten gelen sesler" diye yaralanarak yüzdüğünü(!) san. ve en kötüsü oradan çıkmaya bile çalışma. oradan çıkmak aklının ucundan bile geçmesin. kurtulmak, diğerleri gibi olmak, artık mantıklı olmak mı istemiyorsun bilmiyorum. ama ne olursa olsun halinden memnun görüntün hiç silinmiyor. mutlu değilsin, bu şekilde devam etmen zor ve senin için hiç de ışıklı sonuçları olmayacak ama ısrarla, çocuk inadınla oradan çıkmıyorsun işte.


bir tek dileğim var mutlu ol yeter ama nasıl olursun orasını bilemem işte

'akıllı insanlar', 'mantıklılar' öyle mutlular ve tam da istedikleri sonuçları yaşıyorlar ki, sen de görüyorsun ve iç çekiyorsun. ama hala doğru olan, yapılması gereken, özgürlük sandığın şeyin senin yaptığın şey olduğunu sanıyorsun. bunu yapmaktan hiç vazgeçmiyorsun. fakat aslında vallahi de billahi de yanlış yapıyorsun. tamam duygu diye bir şey var, tamam taş gibi kaskatı kesilip gaddar olmak değil övgüler düzdüğüm ama yani şimdi senin yaptığın da iş mi be tatlım?

kimi görsem 'hayat profesyoneli'. sanırsın daha önce 1000 kere şu hayata gelip her bişeyi öğrenmişler. daha önce bu yollardan geçmişler ve aslında bakma şimdi böyle dimdik ve soğukkanlı durduklarına, bal gibi de bizim yaptığımız hataları yapmışlar. yani oyunu herkesten önce öğrenmişler. ama kimseye çaktırmıyorlar. bu adamlar/kadınlar senden, benden, bizden, herkeslerden ve kendilerinden bile bu hayatı önceden yaşayıp oyuna 1-0 başladıklarını saklıyorlar. yoksa o kadar doğru yaşanmaz. o kadar hataya yer vermeden, hiç bir adımda ayağı kaymadan takılıp düşmeden vallahi de yaşanmaz. bu insanların her zaman için  "o öyle yapılmaz şöyle yapılır, o işin içine duygu katarsan o iş olmaz, şunu yaparsan o işi oldu bil ama sakın bak duygularınla hareket etme" diye ciddiyetten şişmiş şişmiş cümleleri var ve bir de höt höt kuralları. şimdi anlatınca nasıl böyle bir soğuk görünüyor di mi? ama işin tuhafı bu insanlar tüm sosyal ilişkilerinde haklı ve doğru taraf arkadaş, ben de bu işi çözemedim.

oyunu kurallarıyla oynamak gerekiyorsa ve hayat oyununda bu bahsettiğim insanlar gibi olmak bir zorunluluksa öyle olmaktan başka yapacak bir şey kalmıyor geriye. öyle değilken öyle olmaya çalışmak, mış gibi yapmaksa samimiyetsizlik ve yapmacıklığın dik alası bana kalırsa. siz haklıysanız haklısınız, bitti gitti. siz haklısınız diye biz de haklı olmak zorunda mıyız? haklılığınız sizin olsun bana samimiyet verin arkadaşım! olduğun gibi olamayacaksan nerede kaldı "bir kere geliyoruz hayata" mavrası? ne anladım ben o yaşamaktan? benim sadece aklının peşinden giden arkadaşlarım da var size onları da getiricem. ve bazıları hiç öyle söylediğim gibi değil basbayağı halinden memnun. akıllı akıllı yaşayıp gidiyorlar. yaşasınlar da ne güzel. ama içten içe "akışına bırakmak" "istediğini yapmak" için ölüp bittiklerini görebiliyorum. can atıyorlar o içlerindekine uyup bu kez onun peşinden gitmek için. o kadar uzun zamandır kaskatı yaşıyorlar ki özlemişler bir kere yaşayacağın şu yılları yaşarken sadece 1 kez olsun kimseyi dinlemeden, hiç bir kuralı iplemeden sırf canın öyle istiyor diye öyle yapmayı. hayat diyeti yapıyorlar anlayacağın. fakat hayat dediğin şey kilo gibi alıp verdiğin bir şey değil sevgili insan kardeşim, 1 kere senin, sonra yok. sen önce bi onu anla ve yaşamaya başla.


yazının başında söylediğim başka, aşağıdaki bambaşka oldu değil mi? amma kendimle çeliştim di mi? işte insan tam da böyle bi varlık. kendini görüp bi de başkalarına bakıp kendindeki noksanı görmeli ama yine de kendisi olmayı bırakmamalı. yoksa nasıl öğrenir hayatı, nasıl gelişebilir ki? sen kendinsin ve böyle çok güzelsin.



aklını dinleyenler lafım size: her şeyde bir mantık aranmaz ve haklı olacağım diye mutsuz olunmaz.

ve siz, sevgili kader arkadaşlarım 'kalp insanları': bırakın ne olacaksa olur. hayatta hiç bir şeyin garantisi ve formalitesi yok. bi kere hayatın kullanma kılavuzu yok. inanın bana, ne yaparsanız yapın bazı şeyleri değiştiremezsiniz ve madem hayat böyle, neden değişelim ki. bırakın yaptığınız şeyin adı hata olsun, bırakın onlar konuşsunlar. hataysa hata, yapalım. yapmalıyız da. yoksa nasıl yaşanır ki başka?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder