19 Temmuz 2012 Perşembe

Reklamcıinsankişisi Çaylaklar Kampı'nda - 4

mentorumuz bizi toplantı odasına getirdi sonra gitti. odanın camından koridordaki ödüllere bakıp iç geçiriyordum. burada olacağım ben diyordum, bunu hissediyordum. kendimi tamamen oraya ait hissediyordum. ben tam böyle salyalarım akarak hayallere dalmışken mentor geldi ve saatler sürecek beyin fırtınası başladı. adam kreatif direktör olduğundan, bize gideceğimiz yolda koskocaman bir meşale yakmış önümüzden gidiyordu, yavaş yavaş aydınlanıyordum. o gün o masada oturmuş fikir bulmaya çalışırken o ajansta metin yazarı gibi hissediyordum. bir anda zaman geçmiş ve ben orada çaylak değil de basbayağı yazardım. her ne kadar konuşulanları yalnızca dinliyor gibi görünsem de bir yandan hayaller kuruyor, bir yandan da sadece dinliyormuş gibi görünmemek için düşünüyordum. kısaca boş durmuyordum.

bir ara hayal kurduğum çok belli olmuş olmalı ki mentor bana döndü ve neye güldüğümü sordu. soru karşısında felç inmiş gibi oldum. bir şeyler gevelesem de adam devam etti ''güleceğinize siz de katılsanız hanımefendi''. kıpkırmızı oldum, asalak gibi görünmekten nefret ediyordum ''he ımm yok şey.. dinliyorum'' şeklinde geveledim ama adam daha ilk geldiği gün ''sen çok jargonsun'' demişti yani daha baştan yanlış bir izlenim bırakmış ve 1-0 geride başlamıştım. şimdiki olay da durumumu katmerlemişti. çaylaklıktan metin yazarlığına terfi ettiğimde kreatif direktörüm olacak olan adamın gözüne girmeliydim, ona kendimi kanıtlamalıydım ve fırsat ayağıma kadar gelmişti. ama şu an durumum içler acısıydı. puan toplamalıydım ve bunun için çok fırın ekmek yemem, ya da daha gerçekçi olursak, fikir bulmam gerekiyordu. ve bu o kadar da kolay bir şey değil maalesef.


yerin dibinden merhaba herkese, su çok güzel gelsenize

adam durmadı ve resmen şunu dedi ''öyle dışardan izleyip hiç katılmayıp bir de konuşulanlara neden güldüğünü bilmeden gülerek ekip olunmaz''. yerin dibi denen şeyin de dibindeydim. resmen kaynar sular dökülüyordu tepemden. ekip de durmuş bana bakıyordu. hayır bu ben değilim, valla böyle biri değilim yemin ederim diye içimden üzülürken kendimi savunmam gerekiyormuş gibi hissettim ''katılıyorum tabii de ekip beğenmiyor fikirlerimi''. napiyim yani yalan yok, durum aynen böyleydi. ne zaman bir şey söylesem sıradan ve daha önceden yapılmış fikirler bulmaktan öteye gitmeyen ekip beni fazla 'uç' buluyordu. bahaneleri de hazırdı ''çok sıradışı''. ama benim savunmam da hazırdı ''sıradan düşünmeyelim reklamcıyız biz abi!'' ve şimdi mentor ekibe katılmadığımı düşününce kendimi savunmak isterken büyük risk almış ve ekibe bok atmış gibi görünüyordum. madem risk aldım, sonuna kadar saçmalayayım bari dedim ve devam ettim. ''yani ben daha önceden yapılmamış bir şeyler bulmak istiyorum. estağfurullah, çaylağım tabi ama düşünüyorum yani''. ben böyle salak salak konuşurken adam içinden neler diyordu kim bilir.. bu arada tek çaylak ben değildim, ekiptekiler düşündüklerini söylerken adamcağızın suratında yarın reklamcılığı bırakacakmış gibi bir ifade vardı. işte ben de tam olarak buna engel olmaya çalışıyordum. adam böyle hissetmesin diye yaratıcı şeyler bulmaya çalışıyordum. gel de bunu ona anlat. ah hocam ya size kendimi anlatamadım ama söz veriyorum, en kısa zamanda sizi şaşırtıcam! bu arada adamı öyle gördüm ya benim de boğazıma bir yumruk oturdu yeminle, çaylak olabilirim ama berbat fikirler karşısında benim de midem bulanıyordu sonuçta. neyse beyin fırtınası devam ederken spontan bir şeyler attım ortaya. bir de adam bunu beğenmez mi. ''bak oluyormuş demek. ekip beğenmiyor diye çekilirsen olmaz.'' neyse bari ufak da olsa puan topladım diye sevindim.

derken mentor ilk gün kendisinin yerine gelen genç yazarı çağırdı. iyi bari şimdi yazar da gelicek daha rahat olurum bir şeyler buluruz artık derken gerçek bir yetenek abidesi olan sevgili yazarımız geldi ve oda bir anda aydınlandı. beyin fırtınası tam gaz devam ediyordu. yavaş yavaş fikirler oturuyordu, az kalmıştı. 3 saatin sonunda elimizde baya bir şey vardı. iyi hissediyordum, her şeyin güzel olacağına inanmaya başladım. harika şeyler bulmuştuk ve 1. olacaktık! kimse bizi geçemeyecekti! bunları düşünürken bir yandan da hala aynı şeyi düşünüyordum ''allam bir an önce çaylaklıktan jübilemi yapmam lazım. burda olmam lazım!'' ama hayal etmesi kolay tabi, nasıl ki burada olmayı kolayca hayal edebiliyorsam kendimi kanıtlamam gerektiğini de kafamdan atamıyordum. kuru kuruya hayalperest değildim, aynı zamanda babalar gibi de gerçekçi bir insankişisiydim!

sanırım aşık oluyordum ''sen ne güzel ajanssın yarebbim'' diyordum içimden. çaylak da olsam buradayım işte! diye hissediyordum. sonra mentor öyle bir şey dedi ki ''tamam o zaman. artık bir şeyler oturmuştur''. hadi yeter lan beynimi söktünüz defolun gidin artık gerizekalı çaylaklar! demenin kibar versiyonuydu bu. yani gidiyorduk artık. suratım asıldı ama belli etmiyordum. ''şimdi gidiyorum ama dönüşüm muhteşem olucak! bir dahaki dönüşümde buraya ait olucam.''  dedim ve kapıdan çıktık.



ps. ilk görüşte adını kalbime yazdın sevgili acans. sen benim başıma gelen en güzel şeysin. ne yapıp edip orada olucam!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder