31 Temmuz 2012 Salı

Reklamcıinsankişisi Çaylaklar Kampı'nda - 5

7. gün
nerde kalmıştık. en son şeyi anlatmıştım. hem delice heyecandan hem stresten hem de sıcaktan çok ilginç bir yolculuktan sonra mentorumuzun acansına, aşık olduğum acansa gelmiştik. çok süper olan fikrimizi bulmuştuk, ben hoop hoop diye hayalden hayale dalmıştım o sırada mentor bana kıl olmuş ve bi güzel laflar yapıştırmıştı, ben yıkılmamıştım bir gün orada olacağıma daha çok inanmıştım ve toplantımız bitince hüzünlü de olsa şimdilik veda etmek zorunda kalmıştım, romantik filmlerdeki veda sahnesinden farksızdı ve giderken Burhan Çaçan bakışlarımla ''dönüşüm muhteşem olucak beybi o_O'' deyip çıkmıştım. eveet sonra acanstan çıktık. artık büyük sunum için bi fikrimiz vardı, geriye sadece bunu güzel bi hale getirip süper bi şekilde sunmak kalmıştı.

sunum günü yaklaşırken içimde çanlar çalıyordu, kendimi ısırmak istiyordum adrenalinden. bir an önce cuma olsun da kurtulalım repliği bi yandan, allam nolur cuma gelmesin yarebbim repliği öbürsü yandan, abartmıyorum yaşlandım o 2 haftada. ''ee hayatın böyle geçicek güzelim, o kampanya senin bu sunum benim şu marka onun derken ömrünün geri kalanı böyle geçicek. bunlar daha iyi günlerin hey yavrum hey'' diyordum içimden. o değil de, yoksa şizofren mi oldum ben? neyse bu başka bi yazının konusu.


kafayı sıyırmak iyidir dibinde kalmasın yazıktır

içimdeki uslanmaz romantik hayalperest ise içinden ''çok az kaldı, ressmen kaming suun olm. yakında bence kesin burda olcam var ya hissediyorum resmen'' diye geçirirken daha ilk günden bebeyim olan acans çoktan arkada kalmıştı bile. kemiksiz tam yarım saat boyunca yürüdük. yol boyunca ben bir hırslandım, bu kadar iyi bi fikrimiz var bence kesin 1. olcaz diyorum böylece ekibe de gaz vermiş oluyorum. bi yandan da acansa olan aşkımdan dem vuruyorum. dünyalar tatlısı mentorumuz ve süper yazarımız benim gözümde o an melek melek. reklamcılığa hevesim bin kat arttı desem hiç de yalan olmaz (burda şöyle okkalı bir maşallah diyoruz genşşler piliis)

gelelim madalyonun öteki yüzüne. acı gerçek su yüzüne çıkmıştı. reklamcı da olsan insansın, fizyolojik ihtiyaç diye bir gerçek var. dünyayı da kurtarsan, Batman bile olsan insansın en nihayetinde. öküzler gibi acıkmışız, delice susamışız, hayvan gibi yorulmuş ve 2 hafta baykuş gibi uykusuz kalmışız ve bütün bunlar yüzümüze öyle bi yansımış ki. bunlar yetmezmiş gibi bide yürü babam yürü yol bitmiyor anasını satayım. ama süpersonik bi insankişisi olduğumdan o halde bile espri yapabildim. espri aynen şu ''lan şimdi bizim mentor şurdan arabayla geçiyomuş, gelin gençler sizi gideceğiniz yere kadar bırakayım diyormuş düşünsenize'' dedim. bunlar ''he canım he öyle olcak zaten merak etme'' dediler. açlık başıma vurmuş resmen, bi de artık nasıl bi hayalgücüm varsa. neyse sonunda Ortaköy'e indik. bi yerde karınlarımızı doyurduk hobaa yolcudur abbas, bu defa Beşiktaş'a doğru yola koyulduk. kampta olduğumuzu sevgili evren bir kez daha yüzüme vurdu. bildiğin izci kampı, 5 kişi pıtı pıtı birlikte yürüyoruz böyle. suratlar filan kaymış tabi.

sonunda Beşiktaş'a çıktık. ekipten biri çıktı evine gitti. kaldık 4 kişi. yürü yürü ışığa yürüyenler gibi birazdan arşa çıkıcaz sandım bi ara, bu sefer Kabataş'a kadar yürüdük. saate baktık saatlerdir yoldayız. ben durmadan ''abi İstanbul'u yedik bitmedi daha ne kadar yürüycez'' diyorum. hayır şimdi düşününce niye yürümüşüz lan harbiden, yürürken vahiy mi gelcek ilham mı gelcek nedir. artık 2 haftalık stres, uykusuzluk derken beynim yanmış olacak ki sarhoş bebek gibi gülme krizine girdim, saçmalıyorum espriler yapıp kendim gülüyorum filan. abartmıyorum konuşmam sarhoş gibiydi bildiğin. ekipteki çocuk bi yandan kafamın yanında ''beni Nevizade'ye bırakın'' diyor, öbürü gelmiş kafamın dibinde başına gelen belaları anlatıyor ''gözünü seveyim sus ne uğursuz adammışsın dur şimdi başımıza bi iş gelmesin lan Allah korusun'' dedim artık. diğer kız desen benden beter, gözleri kapanıyor yorgunluktan. hayır bide kız zaten kemik gibi garibim, şimdi hepten hastalıklı gibi görünmeye başladı tövbe tövbe. ben de insanlık ölmedi dedim espri yaparken bi yandan da bunun koluna omzuna vuruyorum ki uyansın şimdi kaldırıma düşcek kaldıramıcaz biz ölmüşüz zaten abi. yani birbirinden tip 4 adamız, herkes değişik. o yol yemin ediyorum komedi filminden farksızdı. herhalde bi 5 km filan yürümüşüzdür.

Evliya Çelebi gibi o kadar yürüdük, e zaman durmadı tabi. resmen saat 10 oldu. oha lan hangi ara 10 yaptınız saati dedim. telefonum da o sırada bozuk, abim arıyor açsam karşıya ses gitmiyor, açamadım tabi. ben de arayamıyorum ses gelmiyor bide düşün, nasıl konuşcan. yani evdekiler benden bihaber, akşam akşam yollara düşmüşüm. sonunda bi çay bahçesi bulup geçtik oturduk. konuştuk ettik neler yaparız dedik dağıldık. saatlerdir ''Nevizade'ye gidicem ben'' diyen çaylağımız artık o yorgunlukla neyin nevisi, neyin zadesi, tıpış tıpış evine gitti. en son arkadan bi baktık buna, adamın yürümeye mecali yoktu, emekli gibi gidiyordu bildiğin.

8. gün
11 Temmuz çarşamba günü, sunuma 2 gün kala mentorla görüşme vardı. böyle diyince de mapus damlarına düşmüş gibi hissettim bi an. görüşme nedir abi allaşkına. neyse adamla daha dün görüşmüşüz, bide işleri güçleri var kampanya yapıyolar bizle mi uğraşıcaklar dedik. hem zaten dün fikir bulduk ama onu oturup bi düzenlemek gerek filan. adamı utandırmamak için biz ekipçe toplaşalım dedik. doğğru Reklamcılık Vakfı'na gittik.

vakıftaki reklamcılık kitaplarını ben bi gördüm var ya resmen gözüm döndü. pıtır pıtır toplayıp masaya boca etmeye başladım. dün akşam nevizade diye kıtır kıtır beynimi yiyen çocuk ''tamam sakin ol.''  demez mi. böyleyim abi napiyim yani. sevdim mi tam seviyorum, sildim mi bir kalemde. neyse. ben o kitapları getirdim masaya lapps diye koydum ya bunların gücüne mi gitti nedir. başladılar tip tip bakmaya. ''böyle boş boş oturcaz mı yani? abi şunlara bakın bi, ilham milham gelir'' dememle bunlar bi başladılar, artık nasıl dolmuşlarsa. ''ya sen bi sakin olsana''lardan tut da ''sen bak alla alla biz bakmıyoruz''lara, ''bizi de strese sokuyosun bi otur gözünü seveyim''lere kadar yemediğim zılgıt kalmadı. benim şalter attı tabi ama aman iyi üf deyip başladım sayfaları çevirmeye. öğrenmeye her daim açım ben bebeğim, ben tek siz hepiniz.

oturduk, birkaç bişi düşündük mentora mail attık. gayet amatör şeyler de olsa en azından birini beğenir diye düşünüyoruz. sonra acıktık çıktık gittik.



2 gün sonra büyük gün, sunum günüydü. ne mi oldu? sonraki yazıyı bekleyin (:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder