14 Eylül 2012 Cuma

Reklamcıinsankişisi Çaylaklar Kampı'nda - 9


Çaylak Kampının büyük finalden önceki son akşamı, yani 12 Temmuz perşembe akşamı Beşiktaş'ta saatler 00:00'ı vurup biz Külkedisi'ne, belediye otobüsleri bal kabağına dönüşünceye kadar sunumu hazırlayıp evlere dağılmıştık. adeta zombi olmuş, ayakta uyusam da gayet spontan bir şekilde heyecanlanmaya başlayıp o hızlı konuşmamla ekipteki kıza yol boyu ''ya saçmalama tabii ki 1. biz olcaz! kampın en süper reklam kampanyasını biz yaptık görmüyor musun!'' şeklinde gaz veriyor, alttan alta kendime de ''elalemi fişekliyom ama olm bence hakkaten biz kazancaz lan şaka maka!'' demeyi de ihmal etmiyordum.
                      
                                                                                                                          
büyük gün geldi de bana mı geldi anasını satayım

sunum sabah 10'daydı. erkenden kalkıp akşamdan bayramlıklarını hazırlamış çocuklar gibi heyecanlı, süslendim püslendim dualar edip evden çıktım. mentor 8:45'de burda olun son hazırlıklarımızı yapalım demişti. gerizekalı kuaför fön çekcem diye saçıma bi girdi, giriş o giriş bi daha da haber alamadım. durmadan saate bakıyorum mentorun suratını düşünüyorum geç kaldığımda nasıl bir suratla karşılaşcam onu canlandırıyorum ve şıpır şıpır soğuk terler döküyorum ama kuaför denen canısı oğlan alt tarafı fön çekicek ama nassıl hanım hanımcık tini mini elleri saçımda böyle. ağzına iki tane çakasım geldi ''alovvv geç kaldım laa!!'' diyemesem de bakışlarımdan anlamış olcak ki sonunda bitirdi.

hop hop koşturup atladım tramvaya. 2 durak sonra in dolmuşa bin. hayatım olmuş evliya çelebi bildiğin. neyse yapcak bişi yok, yol boyu kah korkudan titreyip kah mentordan yiyeceğim zılgıtlara dayanıcak gücüm olup olmadığını, eğer yoksa bu acıyı kalbime gömmenin yollarını aradım durdum. ekipteki kıza mesaj attım: canım yaa mentor geldi mi naptınız ben yoldayım. ve gelen cevapla dramın kralını yaşadım: evet çoktan geldi. ordaki ÇOKTAN büyüdü büyüdü hançer oldu böğrüme saplandı. saate bakıyorum dakikalar koşturuyor ''ne çabuk 9:15 oldu laan :( '' diye üzgün suratımla dolmuş camından Galata'dan İstanbul'u seyrederken sonunda gelmiştim. sesim titreyerek ''ışıklarda inebilir miyiiiğğmm'' deyip titreyerek indim. başladım koşmaya. 2 adım sonra karşıdan bizimkileri görmemle dünya başıma yıkıldı. oturmuşlar sunuma gömülmüşler mentor hararetli bişeyler anlatıyor bizimkiler hizada pür dikkat dinliyor. geri mi dönsem düşün o derece tırsıyorum ama şimdi koskoca 2 hafta çöpe gitcek, kampta kulaktan kulağa dolanan bi dedikodu vardı. kızın biri ilk gün gelmiş, 2. gün ekibi görüp ''bu ne yeaaa üff snne be slk :S '' deyip gitmiş. şimdi ona benzetirler filan. bir de yüzüp yüzüp kuyruğuna gelmişken herkesin gözünde korkak biri olmayı göze alamadım ve tüm cesaretimi toplayıp medivenleri çıktım.

masaya gelir gelmez gözlerim adama dikildi mimiklerinden ne düşündüğünü anlamam lazım sonuçta. bakmadı tabi. oturdum çantamdan notları çıkardım ve son hazırlıklar için onlara katıldım. kedisi intihar eden kıza akşam sunumu mail atmıştım görselleri ekliycekti filan. kız o kadar söylesem de hataları düzeltmediği için son dakika oturmuş onları düzeltiyorlardı. hepimizin gözü laptopta, mentor sonunda şaha kalktı ''nerdesiniz küçük hanım?'' adamın metalci olduğu için sesi zaten yeterince tok. aniden bunu dedi benim kalbim sıkıştı korkudan, civciv gibi bakıyorum gevelemeye başladım ''şe..şeyy... ben çok ö..özür dilerim hocam'' allahhıımm çaylak olmak neden böyle bir şey off :( diye üzülecektim de vaktimiz yoktu. neyse daldık sunuma. ama o 25 saniye ömrümden bi 52 seneyi almıştır, çok net. ve saate baktık 10:00 olmuştu bile. mentorun şaşırıp geç kaldık demesiyle içeri geçtik.


sahne tozu yuttum, tamam artık ben oldum

12 ekip var biz 4. sıradaydık. ilk 3 grup sırayla çıkarken biz de o sırada arkaya bi yere geçmiş son bi kez sunuma bakıyorduk. tabi ekibi gazlamaya tam gaz devam ederken oturdum hiç üşenmedim tek tek yazım hataları ve noktalamaları düzelttim. sahneye geçip havalı havalı sunmak iyi hoş da arkada danalar gibi dev ekranda dahi anlamındaki de'ler da'lar bitişik, ıyy çok tiksinç. ben bizimkilere ''olm bu ne! kim yazdı la bunu enemm o da'lar hep bitişik ıyy'' derken bunlar bana ''yaae nolcak kim bakcak ona'' derken jüriden bi reklamcı da bu duruma uyuz oluyormuş, sunum yapan ekibe bunun çok önemli olduğunu söyledi, ekibimdeki kızın hemen ''al al'' deyip telaşla laptopı bana bi vermesi vardı abovv. onları düzelttim, yetmedi bir de eklemeler filan da yapıp kıza verdim. ve sıra tam bize geldi sandık ve üç buçuk atmaya başladık ki ara verildi. o arada nolduysa noldu, ara bitti sıra bize geldi jüri yavaş yavaş toplandı baktık bizim mentor ortada yok. vaz mı geçti benle savaşmaktan acaba, uu ben kazandım sanırım diye düşünürken haber geldi eşi hastaneye gitmiş fıtık için diye. biz de o sırada çoktan sahnede bilgisayarı filan kurmuş, öhöm diye sesimizi temizleyerek adamı bekliyoruz düşün. en öndeki jüri de bize bakıyor böyle. tıpış tıpış indik tabi. hakkımızı bizden sonrakilere verip yerimize geçtik derken mentor geldi. önde reklamcılardan oluşan jüri, arkada bir sürü bize bakan kafa, başladık sunuma.

reklam filmini açtık izliyorlar, tek tek gözlerine bakıyorum jürinin. herkes başladı kahkahalarla gülmeye. insanın içinde bulunduğu bir işin güzel tepkiler alması kadar harikulade bir şey daha var mıdır diye düşündüm. o an her şeyden daha değerliydi bu benim için. 

sunum bitti sıra jüri değerlendirmesine gelmişti. kalbimiz elimizde heyecanla yan yana dizildik jüriye bakıyoruz. başladılar konuşmaya. genel yorum: tek kelimeyle bayılmışlardı! nassıl sevindik. hele ki çektiğimiz reklam filmine aşık oldular. ufak birkaç eleştiri geldi, onu da çaylaklığımıza verdiler. tabi jüride canım İlkay Hocam (İlkay Yıldız) da vardı gülümseyerek ona bakıyorum o bakıyor filan. derken Vodafone'un adamı başladı eleştiriye. yok efendim fikir güzel ama hedef kitlemiz bu değil, reklam güzel ama yanlış anlarlar. suratımız düşmedi desem yalan olur. ama gerçekçi de olmak lazım. reklamcıların beğendiği reklam iyi reklamdır ama reklamveren beğenmiyorsa bu zaten klasik bir şeydir. neyse deyip alkışlanıp oturduk.




sonraki yazı: valla son yazı olcak. vee Kapanış Partisi'nde neler neler oldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder