30 Aralık 2012 Pazar

sevgili evren, şu işe bi elini at hadi gözünü seveyim

yılbaşı da neymiş ki ona özel yazı yazıcam. benim derdim başka.

geçen yılın sonu gibi yine aynı mavralar, aynı teraneler, kıpkırmızı kesilen dışarlar ve telaşla kıpkırmızı kesilen insanlar. en balık bakışım, en ukala ses tonumla ''gerek var mı? yooo'' deyip geçmek istiyorum ama maalesef deyip geçmek kolay değil, hayvanlar gibi çekmek zorundayız! aslında baya bayaa okkalı küfürler savurmak istiyorum ama küfürle bir yere varılabilseydi dolmuş şoförleri şimdiye Felix gibi uzaya gitmişti.

benim gibi düşünen insanlar olduğunu bilmeye ihtiyacım var. gerçekten. olay artık ''hay yeni yıl size girsin!'' durumunu çoktan geçti. insanoğlu keşke bütün bu yeni yıllara giremese, ki sadece kağıt üstünde yeni yıla giriyorlar pratikte geriye dönüş var. keşke en başa dönseler, aslında orada bile yatacak yerleri yok, çünkü şu an bi yerlerde eminim ilkel insan bile bu gerizekalılardan utanıyor! çünkü ''yılbaşıığğğ huooğvvvv'' diye neredeyse sokağın ortasında poposunu sallayıp Macarena dansı yapıcaklar. hatta hiç abartmıyorum neredeyse popolarını açıp ''ahahah yeni yıla popomu açıp girdim bana şans getirecekk!!'' diye sevinç çığlıkları atacaklar! çıldırmışlar! böyleleri yüzünden bazen insan olmaktan utanıyorum.

''nasıl reklamcısın, bu işlerin tam göbeğindesin bla bla'' diyenlere cevabım: sevmek zorunda mıyım? yooo. ayrıca ben insanlara bu ''salaklığı'' güzel, iyi, hoş göstermeye çalışan makinanın çarkında bir dişli de olsam benim o makinaya tapmama ve kölesi olmama engel asi ruhum var! sonuçta dünya kapitalist dünya, pılını pırtını toplayıp başka bi gezegene çekip gitmek de ne yazık ki şimdilik imkansız olduğundan, ''kalabalıklar arasında yalnız''metaforuyla idare ediciiz.


bir musibeti bin milyon nasihate yeğlerim!

keşke diyorum tam böyle dalıp gitmişken bi anda o Noel Baba gelip bu ''yılbaşıcıları'' korkutsa, bunlar bi güzel altlarına yapsa, ay ne gülerim yaa. sadist değilim elbette, ''musibetin'' zaman zaman elzem olduğuna inananlardanım. keşke böyle bişi olsa ve ben de buna şahit olsam. ''hahaha embesillerr!!'' diye haklı olmanın gururunu yaşasam bağıra çağıra. ve bütün bu güruh akıllansa, adam gibi 31 Aralık'tan 1 Ocak'a geçse, poposunu sallamadan. ama böyle bişey hiçbir zaman olmıycak. embesillerin sayısı gitgide artıcak ve ben ve benim gibiler kendimiz yırtarcasına çıldırmaya devam edicez. yıl olarak ilerlesek de ne yazık ki zeka olarak sistem tersine işliyor.

şu birkaç gün dışarı çıkmamak için çok çabaladım. bu salaklık yalnızca tv kanallarıyla sınırlı kalsın istedim, ama dedim ya aynı gezegendeyiz nereye kaçıcaksın ve maalesef dün bi alışveriş merkezinde kısa bi işim vardı. naparsın, istemediğin ot burnunda bitiyor işte. yol boyu kendimi yedim, şimdi o boş kalabalık, o aptallık arasında kalpten gitmem umarım dedim durdum ve sonunda kapıdan girdim. daha kapıda benim cinnetim başladı. kırmızı halı sermişler, millet de kendini bi bok sanıp tın tın yürüyor. Allah bazı insanları ibret olsun diye yaratmış buna artık eminim. ulan gerizekalı, sen orda Oscar mı kazandın da bi havalar bi tafralar. alt tarafı kıçı kırık bi avm'ye gelip iki vitrin bakıp gideceksin geç git işte. hızla transit bi şekilde yanlarından geçip içeri girmeyi başardım. her adımda ayrı bir cinnet keyfi yaşadım. yürüyen merdivene ulaşmaya çalışırken öpüşen vıcık vıcık çiftleri yarıp aralarından geçtim bu kez teyzeler halalar çıktı önüme. engelli koşu misali, adeta bir Mario gibi binbir mücadeleyle yürüyen merdivende de bu kez önüme dikilmiş bıyıklı amca. Allah'ımmm adamın dibine girmişim ''şeyy.. pardon.. pardooon'' diyorum sesim çıkmıyor amca önümden çıkmıyor tam bir kabus! neyse merdiven de bitti. hoop adımımı attım bu kez sevgili ergen kızlarımız. o sesleri, o konuşma tarzları, hayata karşı 7/24 tripleri. valla artık gözüm döndü çarpa çarpa geçip onlardan da kurtuldum. gideceğim yere girdim bu kez gerizekalı birkaç ''karşı cins''. bu aralar yeterince feminist ve adamların en ufak bi falsosunu yakalayıp öfkemin haklılığını kanıtlamak isteyen, adeta bir barut olduğumdan ötürü öffleyip püfleyip çarpıp çarpmadığımı umursamadan girdim işimi halledip çıktım. fakat o da nesi! kabus geri dönmüştü. her gelişin bir dönüşü vardı ve o alışveriş merkezinin çıkış kapısına giden yol benim için gerçek bir korku tüneliydi! yarış başladı! ve o korkunç korkunç Noel Baba oyuncaklarının sesleri, her yer parlıyor, her yer uyuz filan.. hepsi bitip kapıdan çıkmayı başardım ve yarışmayı 1. bitirenler gibi zaferle ve hafif bir yorgunlukla yoluma devam ettim. hafif de bi rüzgar esiyor, fonda inceden yağmur çiseliyor, tamam dedim sen tam film insanısın şu an.

Kafka'nın Milena'ya mektubunda dediği gibi ''sanki denize düşmüş oradan oraya sürüklenip duruyoruz.'' Sevgililer Günü, Anneler Günü, Babalar Günü, Ebeler Günü diye her şeyi bir kutuya koyup o kutuyu elden ele taşıyoruz ama kimse o kutuyu açıp içine bakmayı akıl edemiyor. kutu boş, bomboş! işin kötüsü bu salaklık her sene tekrarlanıyor hıaağğğ!!!


neden yeni bir şeyi kutlama gereği duyuyorsun sevgili insanoğlu? her yeni şeyi kutluyor musun da her yeni yılı kutlamak zorunda hissediyorsun? sana akıl verilmiş, neden onu kullanmıyorsun? nolcak, yine aynı salaklıkları yaşayıp aynı hataları yapıcaz. sen yine aynı sen, hayatındaki insanlar aynı, hayatın aynı. yani dekor ve senaryo aynıyken karakter niye değişsin? o aldığın bilet, hiçbir zaman tek bir maddesini bile uygulamadığın o listeler, yaptığın heyecan.. salak bir varlık olarak yaratılmadın ama salak olmaya çalışıyorsun, acınacak haldesin insanoğlu. yeni bi yıla değil de yeni bir evrene mi gireceksin, 1 Ocak sabahı insan değil de başka bir yaratık mı olcaksın da heyecan yapıyosun? ne gibi bi değişiklik istiyorsun sevgili ''yılbaşıcı''? valla menümüzde bir tek ''insan olmak'' var ve sen bunu bile eline yüzüne bulaştırıyorsun. e ne diyeyim, eline sağlık.




siz 2013'e girmek istiyorsunuz ama belki o sizi içeri almak istemiyor. bunu hiç düşündünüz mü? hayır. düşünseniz iyi edersiniz. neyse hadi mutlu yıllar :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder