17 Kasım 2013 Pazar

çocuktuk, büyüdük

uzun zaman önceydi. biz çocukken.. bizim
apartmana taşınmışlardı. ilk tanıştığımız günden beri çok iyi anlaşmıştık. ben o zamanlar biraz fazla ''arabeskim'' ee ne de olsa ergenlik çağındaydık her şey ama her şey gözümüze gayet dramatik, karanlık ve gotik görünüyordu, o da zaman zaman arabeskti tabi ama benim kadar değil. benim anlamadığım, o da o sırada benim gibi ergenlik çağında ama hiç ergen gibi değildi. hatta bazen korkuyordum len bu yoksa ergen görünümlü bir yetişkin mi filan diyordum içimden. zaten mahalleden bir çocuğa yanığım o sıralar, bununla dertleşiyorum işte bu tabi o klasik soğukkanlılığıyla sakinleştirmeye çalışıyor filan ama nasıl deli oluyorum neden bu kadar soğukkanlı olduğuna akıl sır erdiremiyorum. hiç abartmıyorum kafasına bi tane patlatmak istiyordum!

neyse gel zaman git zaman.. biz baya iyi anlaşıyoruz böyle. e dedik bari bunun adını koyalım gittik bunların terasında kan kardeşi olduk. Allah'ımmm olaya gel bildiğin parmaklarımızı kanatmaya çalışıyoruz filan. şimdi hatırlamıyorum tabi ama sanırım o dizini mi ne kanattı ben tabi en ufak kan görsem düşüp bayılacağımdan dedim ben parmağımı kanatcam valla hiç kusura bakma. keyfimize düşkünüz tabi, canımız tatlı. sabahçıydık, öğleden sonra eve geldiğim gibi hızla üzerimi değiştirip onlara gidiyordum. omlet yapıp yerdik, o çok tuz yerdi, bu kadar tuz yeme derdim. domates keser tabağa koyardım, omletle güzel giderdi, terasa çıkar dışarı bakardık, hayaller kurardık. binbir macerayla ilkokul geçti derken artık ortaokuldaydık. aynı okulda değildik, hatta üzerinden baya geçmesine rağmen ben hala sinir oluyordum aynı okulda olmadığımız için. evet sabahları okula beraber gidiyorduk belki ama bu bana yetmiyordu. bir şey olunca hemen o an anlatmak istiyordum ona. tembel hatta baya haylaz bir çocuktum, derste güler, çok konuşur ve kendim dersi dinlemediğim gibi birkaç kişiyi de engellerdim. bunları onunla yapmak istiyordum, o orada şimdi ders dinliyor şimdi pislik, burada olsa onu da gülme krizine sokardım, birlikte karnımız ağrıyana yüzümüz kıpkırmızı olana kadar gülerdik, böylece disipline de beraber giderdik ne güzel. ama olmadı. o başka okuldaydı. okullarımız yakında ama ne yazık ki aynı okul değildi. ne bileyim sadece okula giderken ve okuldan döndüğümüzde değil her an yan yana olalım, hep yanımda olsun istiyordum. ne günlerimiz geçti bizim mahallede. ne hikayeler ne maceralar..


güzel rüyalardan uyanman gerekir bazen..

derken.. 6 yıl sonra bir gün taşınacağımızı söylediler bana. orta 2'ye mi ne gidiyordum. o an dünya başıma yıkıldı tabi. nasıl olurdu bu, beni neden üzmek istiyorlardı ki ben burada, bu mahallede, O'nunla çok mutluydum. şimdi her şey yerle bir olmuştu. ama yapacak hiç bir şey yoktu. vedalar edildi ve bir akşamüzeri atladık arabaya ve yola çıktık.

tamam biraz egzajere ettim hatta baya dramatize ettim, taşındığımız yer taş çatlasın 15 dk yürüme mesafesindeydi. ama napiyim yani o mahalleden gidiyorduk sonuçta. kim bilir bir daha ne zaman gelicem, belki o da gelmiycek, ayrıca yeni taşındığımız mahalle eski mahallemiz kadar güzel değildi napiyim yani. hayır yani bi de aynı mahallede olamıycaz artık boru mu! neyse bi şekilde bi yolunu bulup ben ona mektuplar yazmaya başladım. hatta bir ara o mektupları buldum da kıza öyle bir serzeniş yapmışım ki. artık görüşemediğimiz için kızın beynini yemek mi dersin ''bana artık neden bu kadar uzak olduğunu anlayamıyorum'lar mı dersin.. ''anlamıyorum, anlayamıyorum, hiç anlayamıyorum''lar mı dersin.. e gerizekalı tabi anlayamazsın ergensin kafan dramdan başka neye çalışıyor. taşındınız tabii ki uzak olucan başka ne olucak. sonra o yazdı etti ama nasıl efendi yazmış görmen lazım ''ben de çok istiyorum buluşmak tatlım, seni de anlıyorum ama taşındız'' vs. ne olursa olsun araya mesafe girince bir uzaklık da giriyor mektup filan hikaye yani. birbirinden uzak olunca harbiden uzak oluyorsun. sonra büyüdük. ayrı apartmanlar, ayrı mahalleler derken bir de ayrı dershanelere de gidince tamam artık biz ciddi ciddi ayrılmıştık.

geçen gün, rüyamda onu gördüm. nasıl bir rüya ama var ya, sarılmışım buna zırıl zırıl ağlıyorum. ''canım arkadaşımm seni çok özledimm'' diye. yılların geçtiğini, harbiden ayrıldığımızı, hayatın bizi ayrı yollara ayrı hayatlara götürdüğünü ilk kez bu kadar bıçak gibi keskin bi şekilde farkettim. bir şey oturdu boğazıma. bir zamanlar çok değerli olan şeyler yıllar geçince daha değerli olmalıyken, tıpkı şarap gibi daha da güzelleşmesi gerekirken tam tersi olması, artık selamın sabahın kesilmesi beni gerçekten üzdü. rüyanın etkisinden baya çıkamadım. hayırlara olsun inşallah dedim ve ona mesaj attım. bunu yapmalıydım çünkü o benim çocukluğumu beraber geçirdiğim, ergenlik zamanlarımdaki deliliklerime şahit olmuş, nice deliliğe de birlikte imza attığımız canım arkadaşımdı, kan kardeşimdi. o da çok özlemiş. dakikalarca aynı şeyleri söyledik durduk. onu çok özlemişim.

yıllaaar yıllar geçti.

ve tanışmamızdan tam 14 yıl sonra yarın buluşuyoruz biz :) en son birkaç yıl önce biraradaydık ama düğündü ve oturup konuşamamıştık. yıllar bize neler kattı, nasıl değiştik, neler hala değişmedi ve neler yaşamıştık oturup yıllar sonra ilk kez konuşacağız resmen! nasıl heyecanlıyım anlatamam. bu yazımı okuduğunu biliyorum S. değişmedik bunu sakın unutma. seni seviyorum! :)

bu arada yarını baştan sona anlatacağım yazı, 1-2 gün içinde Türkiye'de ilk kez ve sadece burada, http://reklamciinsankisisi.blogspot.com/ 'da olacak. beni okumaya devam edinn ^_^


yazının şarkısı:
http://www.youtube.com/watch?v=z1eVPdlQUv0

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder