5 Ağustos 2011 Cuma

monolog

odadayım. dışardaki yaz güneşi içeriye oturmuş belli başlı köşelere. ne yapmak istesem halsizim, ne olsun istesem olmuyor. bir çeşit itiyorsun istediğin şeyi kendinden uzağa, sırf onu isteyerek. diyorlar ya birşeyi çok isteyince olmuyor diye, bu evrenin sen bakarken soyunamıyorum deme şekli diye, yemişim o hareketi. ne o öyle, evren bildiğin hareket çekiyor bize nan. bu yüzden ben de bazen istemiyomuşum gibi yapmaya çalışıyorum. birkaç kere başarısızca denedim, ama sonuç hep bi fiyasko! çünkü biliyorum ben heyecanlanmadan, istemeden, beklemeden, çıldırmadan yapamam. istemiyomuş gibi yaptığım günün ertesi de o şeyi hakikaten de istememem gerektiğine inanır ve yoluma devam ederim. zaten de saçma geliyorken hala, istediklerinin sen onları istemeyi unuttuğunda olması, ben neden bir eylemde bulunayım ki.

ama ne saçma öyle değil mi. bu hayatta birşeyi isteyemeyeceksem neden yaşıyorum ki? evet istemek çoğu zaman sahip olmakla ilişik, istemenin sonu evet hep o şeyin senin olmasını istemenle bitişik. evet sahip olmayı istemek mutluluğun önünde koca bi gölge. ve mutlu olmak beklentilerini çöpe atmakla mümkün diyorlar. bu yüzden sahip olduklarınla yetin, başka da bişey isteme diye kanaatkar, böyle robot gibi birşey olmak gerektiğini söylüyorlar. iyi de öyle motomot bi hayat asıl mutsuz eder adamı be. ne bileyim, bir de olacak olan zaten olur diye bağlamıyorlar mı lafı, fitil oluyorum. kendimi bildim bileli öyle su akar yolunu bulurcu olamadım çünkü. evet çok kereler tıpkı birçok şey gibi bunu da denedim ama %100 çalışmıyor. en azından bende. sabırsızım çünkü kendimi kendimden biliyorum, birşeyi görüp sevmişsem onu isterim. bana zararının olacağını biliyorsam(ki bu ciddi anlamda nostradamus olmak demek) paşa paşa, ama ağlaya zırlaya vazgeçerim. eğer ki çok böyle arabesk bi anımdaysa zaten o şeye sahip olamazsam öleyim daha iyi diye böyle youtubeda alakasız şarkılara hançer saplanmış kalp koyanlar gibi olurum. ya benimsin ya kara toprağın stayla. haa ama eğer ki deli bi anıma denk gelmişse, böyle umutlu çizgifilm karakteri gibi ortada dolanıyosam onun için çabalarım da. kız kısmı az uslu olur diyebilirsin ama ben küçükken annem dikiş diktiği sırada orda öylece duran düğme kutusundan elime gelen düğmeleri burnuna sokuşturmaya çalışıp sonra hastanelik olan bi tipim, söyle nasıl uslu olayım. evet komik ve benim her nedense gurur duyduğum bi anımdır. acayip de eğlenirim hala hatırladıkça.

ne diyoduk. hah, şimdi bu yazı çokça istemek üzerine oturup kendi kendine konuşmak oldu ama galiba bilinçaltım bu aralar birşeyi çok istediğimin sinyallerini veriyor, yoksa yazmazdım bence. bu şey her neyse sanırım onu istemiyomuş gibi yapmam gerekiyo, yoksa her zamanki bildik senaryo. öhöm yok yok evrencim istemiyomuş gibi yapmıyorum, cidden istemiyorum bak ciddi söylüyorum. sen yanlış anlama yani.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder