8 Temmuz 2013 Pazartesi

bir Mezuniyet Balosu macerası

her şey yaklaşık 1,5 ay önce başlamıştı. 4 sene boyunca aynı bölümde, şimdinin reklamcı adayı geleceğin cillop gibi reklamcıları olarak aynı sıraları paylaştığımız, vize haftaları gelip çattığında son 2 gün kala hatta son birkaç saat kala ''x hep önde oturuyordu, hiç devamsızlığı da yok, deli de not tutuyor şundan istesene hocu'' diye birilerinden not bulma peşinde helak olup, final zamanları uykusuz geceler geçirip ''ulan DD ile geçirse yeter'' diye depresyondan depresyon beğendiğimiz yıllardan sonra son senemizdeki finaller de bitti, tezleri teslim ettik, cübbeleri kepleri giyip kepli foto çektirdik, ''olumm mezunuz biz uleynn!'' naralarıyla dört nala koşturduk derken bir mezuniyet balosu gerçeğiyle yüzleştik. hani şu 4 sene boyunca bize fizan kadar uzak duran, hiç gelmeyecek sandığımız meşhur süper gece!

kepli fotoları çektiğimiz gün başladı balo muhabbetleri. her kafadan bir ses çıkıyor ''yiaa napcaksınız baloyu, yemişim Çırağan'ı'' hallenmesinden tut, ''salak mısın! Çırağan'dan bahsediyoruz! ayrıca hayatımızda 1 kere olucak iyi misin?!'' tepkilerine kadar herkes bişi söylüyor. ben 2. kısımdandım mesela. insan kendini haklı gören bir canlıdır eyvallah, ama haksız mıyız yani? düşünsene 5 sene afedersin eşşek gibi kasıp okumuşsun, e bi baloyu hak ettin dimi? ki sağolsun canım okulum bizim için en iyisini de düşünmüş, daha ne olsun! neyse bu ilk kısımdaki ''muhalif'' kesim kendi aralarında bi karara varıp ''biz balomuzu kendimiz yaparız tağam mı. atlarız Suada yaparız, ordan yat turuyla Sortie'' diye bize fikirlerini sundular. hiç balo yerine geçer mi lan bu dedim içimden. aralarında benim de olduğum 2. kesim kararında kesindi. ve tam da beklenen oldu. 1. kesim dediği gibi balo için bilet almadı, 2. kesim zaten dünden razı, güzel güzel aldı biletini. derken balo günü geldi çattı.

2 Haziran 2013. malum hafta. Gezi Direnişi başladı ve bizim balo iptal. eminim o sırada bizim bu baloyu gereksiz bulan 1. kesim ''bak şu Allah'ın işine gördün mü balo malo kalmadı. geldiniz mi gene bizim sözümüze keh keh'' diye bi rahatlamıştır da neyse ben şimdi bişi demiyorum. duyarlı okulumuzun bu yerinde kararını takdir edip güzel güzel direndik. balo tam 1 ay ertelenmişti, 2 Temmuz 2013 Salı gününe.


her şey çok güzel olmalı

başladı bende bir heyecan. ne giycem, saçımı nası yapıcam, ay bunun bi de makyajı var diye homurdandım durdum. işin kötüsü, çok kısa bi süre kalmış. 3 hafta filan kalmış ama o 3 hafta bana 3 saatmiş gibi geliyor öyle bi stres düşün. kaç elbise gördüm, kaç elbiseyle balonun en güzel kızı olurum diye düşündüm, kaç kombinle pembe hayaller kurdum ama iş eyleme geldiğinde denemeye cesaret bile edemeyip animelerdeki kızlar gibi bakarak mağazadan koşar adım çıktım, hayata küstüm, neden bu kadar şişmanım nedeğğnnn diye canımdan bezdim. 20 günde de o istediğim fiziğe ulaşmam bi mucize olacağı için sanırım balonun en tombiş ve en rüküşü ben olucam diye üzüldüm. ama direndim! o aradığım aşkı, hayatımın elbisesini bulacaktım!

aramadığım yer kalmıyor seni sabahtan yatana kadaağğrr
sanırım hep seni sevecek kalbim son kez atana kadaağğrr

diyen bir Soner Sarıyabadabadu oldum çıktım. resmen hayatımın elbisesi için serenad yaptım. o internet sitesi senin, bu alışveriş sitesi benim, o dergi senin bu mağaza benim derken artık umudumu kesmiştim. #direnmereklamcıinsankişisibulamayacaksınaradığınelbiseyi diye içimde TT bile kastım heşteklerle.

sonra bi sabah.. dedim ki anneme gelir misin benimle, çıkar mısın bu yola, bu onurlu direnişte yanımda olur musun, anadır ses etmeden kabul etti. canım anam! ve bir sabah aldım anneciğimi yanıma, bi de yengemi ve kuzenimi, atladık gittik alışverişe. sürekli homurdanıyorum ''bulamıycam, of bunun rengi kötü, ay buna sığamam, yok şu çok salak, yok bu nasıl elbise'' diye. onlar da garibim sakinleştirmeye çalışıyorlar ''ya sen nasıl bişi istiyorsun ki?'' diye. ama cidden böyle önemli zamanlarda, aradığını bulamamak diye bişi var hiç garipseme yani beni sen de biliyorsundur.

neyse Allah'tan internet diye bişi var da günler öncesinden istediğim bi elbise vardı ''yaa anne şunun tatlılığına bakar mısınn'' diye eriyip bitmiştim. ama ya bulamazsam korkusu var ya.. işte o korkunun ben ellerinden öpüyorum! istediğim elbisenin olduğu mağazaya gittik, bir bedene bürünmüş kanlı canlı elbise karşımda duruyor! tüm zarafeti, tatlılığı ve şıklığıyla tam karşımda! ama upss o da nesi! e bu elbise ayfon ekranından görünen elbise değil! nası ya diye afallamışken, aradaki farkın çok da büyütülecek bi mesele olmadığını gördüm. ne vardı yani netteki elbise düz renkken, karşımdaki gerçeğinin üst kısmında minik altın rengi simler vardı. sen bu oyunu bozarsın, sen buna takılacak bi insan değilsin Reklamcıinsankişisi dedim ve elbiseye sarıldığım gibi kabine gittim.

tatata taamm! bir de ne göreyim! geçen yaz sporu bırakmış, vizeydi finaldi tezdi kepti derken bir üniversitelinin yaşadığı o zahmetli günlerde tam da bir üniversiteli gibi abura cubura sarıp ''çikolata benim aşkım'' diye geçen yaz sporla azmedip kendimi parçalayıp verdiğim kiloları misliyle geri almıştım. bunu tam da mezuniyet balosu için kabinde elbise denerken farketmek hiç hoş olmadı tabi. her şey çok güzel olmalı diye gözüme uyku girmezken bunu unutmuştum. ama artık çok geçti. bu arada baloya sadece 2 gün kaldığını söylemiş miydim?

elbise tek kelimeyle su gibi. onu giyince kendiliğinden peri gibi hissediyorsun. ama gel gör ki straplez ve benim kollarımın altından löp löp et fışkırmış durumda. aynada kendime bakamıyorum. o an oracıkta bitkisel hayata girip kendimi maydanoz gibi hissetmeye başladım. yediğim bütün o çikelatalar, amaan veririm kilo ya diye hiiiç umursamadan yediğim dondurmalar, börekler, mantılar hepsine lanet okuyorum ama nafile. iş işten çoktan geçmiş ve şimdi acıcık göbişimi içime çekmekten başka yapacak bişi kalmamıştı. annemler de dışardan söylenip duruyorlar ''çık da bakalım nasıl oldu merak ediyoruz''. bense tam odasına kapanmış durmadan metal dinleyen ve odasından çıkmamaya kararlı ergen gibi cevap veriyorum ''ya tamam ya, ya çıkıcam tamam üf''. ve fonda tövbe tövbe cenaze marşı çalarken kapıyı açtım. karşımdaki ayna içerdekinden daha zalimmiş onu anladım. belki de dünyanın en şık elbisesi ama o elbiseyle bile suratı asık bir kız bana bakıyor. evet ta kendisi, o kız benim!

bizimkiler de hemen eridiler ''aa çok güzel olduu, ablaa bakar mısınnn şunaa''. dinlemiyorum tabi. baloya 2 gün kalmış, beğendiğim tek elbise de üzerime olmamıştı. sözün bittiği yerdeydim. işte şimdi bittin kızım dedim..


sonra neler oldu neler. sonraki yazıda! :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder