4 Mart 2011 Cuma

kırılıyoruz cam bi bardak gibi


nasıl olduysa erkenden kalkıp girilen derste bir sabah birini görürsün. bu ne lan, daha önce bu sınıfta mıydı bu?! ama orda işte.

-oha, resmen biscolata reklamı çekiliyo burda la
-ayneğğnnn.

belki de biz kadınlar biraz dar kafalıyız. inat da cabası. ne biliyosun belki misafir sanatçıydı o gün, ilk ve sondu o derse girişi. kabul, bu çok yüzeysel ve basit bi örnek oldu.

''açma kalbini her gelene, bir gün hergelenin biri gelir ve kalbini kırar'' gibi bi aforizma vardı. tam nasıldı inan unuttum. ama böyle bişeydi. şıpsevdilik gibi basit ve derinliksiz yaftalamalara kurban gitmesi muhtemel bir durum bu. ama sadece kadınlar yaşamıyor bunu. direk sevmek, bağlanmak değilse bile şu hayatta insanlar sadece aşk yada sevmek var diye heyecan duymuyorlar bu bir gerçek. filmleri gerçekmişçesine izlemek, hayatı film gibi yaşamak yada hayatta filmlerde olanların olacağını sanmak gibi şeyler tamamen çocukluk ama güneşli bir öğleden sonra kalabalık bir caddede karşıdan karşıya geçtiğin vakit yanından geçtiğin kişi yere düşen bardak yapıyor seni. isviçreli, amerikalı bilimadamları her boku araştırıyor da bi böyle şeylere el atmıyor. ben inanıyorum ki, adamlar herşeyi buldular ama herşeyi. gel gör ki insanların bunu bilmemesini istiyorlar, niyeyse. ulan sen kimsin ki benim böyle şeyleri bilmemi istemicek. dimi ama! sinirlendim bak.

yani adı tanımı tarifi falan umrumda bile değil ama böyle birşey hakikaten var. yolda, okulda, yeni çalışmaya başladığın işyerinde, markette, çarşıda, pazarda, otobüs durağında, pencereden bakarken yada herhangi bir yerde biri seni alıp yere atıyor işte. insanlar sadece aşık olduklarında heyecan duymuyorlar valla bak. hiç düşünmedin mi yahu, çorba pişerken bulgur mercimeğin yanından geçiyor. birbirlerini tanımıyorlar ama birbirlerini görüyorlar işte. ve aynı kazandalar. böyle bir hikaye.


aslına bakarsan fazla derin ve fazlaca usta bir üslup gerektiren bi mevzu bu. umarım düşündüklerim az da olsa bi ışık yakmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder