16 Nisan 2012 Pazartesi

ben kül yutmam, Reklamcıinsankişisiyim!

herşey geçen gün abimin laf arasında ''ingilizceyi bana sen öğreteceksin'' demesiyle başladı. bunu öyle sıradan bir şekilde söyledi ki şaka yapıyor sandım ama baya ciddiymiş.

başta bir çekindim açıkçası. yani tamam ingilizcem mükemmel olabilir belki ama birine öğretebilir miyim bu konuda o kadar da emin değildim. çünkü birşeyi onu bilmeyen birine anlatmak kadar sabrımı zorlayan, kendimi yırtarcasına çıldırdığım pek az şey vardır. kesinlikle öğretmen falan olamazdım yani. allahımm hele ki çocuklar. 1 kere anlatınca asla anlamazlar çünkü daha önce hiç okumamış yazmamış adam. gel de öğret. çocuklara tapsam da hiç kusuruma bakmasınlar ben iyi bir öğretmen olamazdım. uzaktan sevmek aşkların en güzeli kesinlikle.


öğretmenim canım benim

neyse abim 1-2 gün böyle arada söyledi etti. arada da gaz vermeyi de ihmal etmedi tabi. ''canım kardeşim aferin sana'' diye fişekliyo çakal. ben de tabi havaya girdim napim tamam dedim nolcak ingilizceyi seviyorum, öğretebilirim de. sadece biraz sabır. ve ders günü geldi çattı. cumartesi akşamı ilk dersimiz başladı. nasıl söyliyim, öğrettiğin şey dil olunca, anlatıcak milyon tane şey olunca, bi gözün korkuyor bi tırsıyosun nerden başlasam diye. başa gelen çekilirmiş, haydi bismillah deyip hobarey diye bi yerden başladım artık. karşımdaki de abim düşün. yani anlattığımı anlamadığında kızamıyosun çünkü kanından canından. hadi diyelim duygusallığı bi kenara bırakıp gerçekçi olunca da yine sinirlenemiyosun çünkü adam benden büyük. iş saygısızlığa girer. tabi bi de işin utanma kısmı oldu. şöyle: evet belki beraber büyüdük, çok delice fotoğraflarımız var bilim kurgulu filan ama burda hoca olan benim ve içimden aynen şunlar geçiyor: ya kıyamam şimdi şey sanmasın, ona ingilizce öğretcem diye böbürleniyorum havalara girdim sanmasın. roller değişti gibi sonuçta. yok lan yabancı mı sanki abim sonuçta. ben kafamda bunları kurarken abim soru kalıplarıyla soru soran gözlerle bana bakıyordu.

başta dedim ya öğretemem diye, teoride kalmadık bunu pratikte de kanıtlamış olduk. derse başladıktan en fazla 5 dk sonra abim başladı mızmızlanmaya.

-ya bu ne? ne kadar karışık anlatıyosun kafam çorba oldu!
-lan bi dur bi sürü bilgi var alla alla ne kadar sabırsızsın!
-yanlış yerden başladın. hale bak ordan girip burdan çıktın..
-aeehhhhh!! tamam!! bak şimdi bla bla..
-hiçbir şey anlamadım.
(bunu söylerken yüzü donuk, balık gibi gözlerle bakıyor filan hayattan soğudum yemin ediyorum)

ya bi de hiçbir şey anlamadım demiyo mu orda kendimi kesmek istedim. sanki üniversitede ingiliz öğretmenliği bölümü okuyorum. sanki tercümanlık okuyorum. Reklamcıyım ben reklamcı. 007 Reklamcıinsankişisi!

ama şimdi hakkı var, arap saçı gibi anlatış tarzım, dersi anlattığım deftere o heyecanla karman çorman yazışım, hiçbir şey anlamayan gözlerle bana baktığında daha basite indirgemek için daha da karmaşık anlatışım bunlar birleşip üstüme üstüme yürüdüler. neyse ki 20 dk sonra dersimiz bitti. ve abimle anlaştık: bundan sonra anlatacağım konuları önceden çalışıcam bana da tekrar olcak böylelikle. ama bir gerçek var: ben abim olsaydım benden ders almazdım. ama o da haklı, nerde böyle eşsiz ingilizceye sahip hoca var ki:P

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder