14 Nisan 2011 Perşembe

al sana depresif yazı


şu an dışarıda insan üflemesi gibi bi rüzgar sesi. üşüyorum, kansız çıktık iyi mi! küfreder gibi doktor ''kansızsın!!'' dedi. öldürseydin be usta.

eve ölü gibi geliyorum her gün. bazen istisnalar da oluyo, mesela 2 gün önce babamla oturup musiki söyledik. annemle anneannem de izliyolar öyle.

-kızım içtin mi?
-yok anne. musiki söylemek için sarhoş mu olmak lazım illa allaşkına. hayat kısa, amaaann.


evet bu ara böyle düşünüyorum. bunca moral bozukluğu, ummadığım anda tanık olduğum bazı kayıplar, çoğu kez hiçbir işe yaramıyormuşum sadece zaman öldürüyormuşum gibi bi his, ne yapsam geç kaldım duygusu bir de... tüm bunlar artık hiçbir şeyin kafaya takılmamasının lazım geldiğini söylüyo bana. bence herkes boşuna dertleniyo yani. her ne yaparsak yapalım hepimiz aynı ekmeği yiyip, aynı suyu içip, aynı gökyüzünü yorgan yapıyoruz rüyalarımıza. unuttuğumuz tek ve önemli şey bu bence. hayat kısa diye herşeyi boşverelim de demiyorum, ki ne kadar son zamanlarda biçok şeyi boşlamış ve umursamaz olsam da bunun bana verdiği depresif ruh hali gözle görülür. tamam bahar gelsin diye çıldırdım ama bu kez de bi bakıyorum yağmur yağıyo sabah. üstüne bide şu lanet alerji kuruttu beni!

şükretmek en büyük erdem evet. yani sağlıklıyız, okuma yazmamız var, metropol denen bi yerde yaşıyoruz(metropol, stres bol!) falan şükür. şükür de, şımarmak da değil bu bendeki, sanmıyorum. belki de mevsim değişikliği, bahar yorgunluğu, vize haftası gerginliği vs. bilmiyorum ama şu ruh hali bi an önce çıkıp gitsin diye evrene yalvarıyorum, her defasında meşgule alıyo sümsük. hayır alt tarafı tek kişiyim, mahalleyi alıp gelmemişim, öğrenci adamız bide, hani zamanının yarısını alır derdimizi dinleyip çare bulması ama işte abimizin kaale aldığı mı var!

her gün aynı yollardan geçmek, her gün aynı ruh halindeki insanları görmek, her gün aynı kapılardan geçip aynı kaldırımlarda yürümek, aynı aynaya bakıp aynı insanlarla zaman geçirmek, her gün aynı kendine tahammül etmek... biliyorum saçmalıyorum ama aynılığın bütün bu sıradanlığı, yavanlığı, bayatlığı beni öyle yoruyoki bu aralar. belki de sırf böyle hissetmemek için, teslim olmamak için direniyorum, bi sürü şeyi yapmaktan vazgeçtim. en basitinden, bi ara ''bahar geldi yehuwww!!!'' diye zırvalayıp evden yazlık giysilerle çıkıp akşama burnu kızarmış, hapşuran, bağışıklık sistemi çökmüş hasta bişey olarak dönüyodum. beni gören, istanbulun havasına güvenilmeyeceğinin mavalını okuyodu. size ne arkaaşım, belki ben üşümek istiyorum, hayret bişi!!

arayıp sormadığımdan dem vuran arkadaşlar, ''sen dersleri çok boşladın dikkatimi çekiyo bak'' diyen arkadaşlar, ''biraz daha asılın, daha da çabalayın'' diyen öğretmenler, beklentisi olan ailen ve senin o beklentiyi söke söke gerçekleştirmek zorunda olman, her gün bitli gibi kaşınmak durmak(milleti de tek tek çevirip ''ya ben bitli değilim, alerji bu:( '' diye de dil dökemiyosun, öyle bitli gözüyle bakıyolar), gelgitli bi beslenme şekli(bi gün hayvanlar gibi yiyip başka gün çıtkırıldım, böyle ebru şallı tarzı yeşil çaylarla organik gıdalarla hava yapmacalar falan), uyku desen düzensizin önde gideni(ya 15 saat uyuyorum ya 3 saat, arası yok!) aklını oynatmaman lazım. bunlar böyle biraraya gelip tuhaf bi film olmuş, izliyorum işte. ne onlar tatmin oluyolar ne de ben. bu şekilde geçip giden bi bahar.


üstüme geliyolar. çok oluyolar!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder