11 Şubat 2011 Cuma

kendime söylüyorum bunları


bazen ne yaparsan yap kimseye yaranamazsın. en olmıcak şey oluverir ve sen tam sövmelerinin sonuna gelmişken evren, üç de yetmez beş tane beş de yetmez yedi tane ver ver ver ver ver allahım ver deme suretiyle neredeyse başını yastığa koyana kadar seni çileden çıkaran binbir türlü şeyi sana reva görür. başında ağrılar, midende kramplar, dilinde küfürler.. ben bunu hakedicek ne yaptım demek, bilmiyorum bi işe yarıyomudur. bildiğim şey, bazı şeyleri sen onları haketmemiş olsan da yaşayacak olduğundur.
şroloğğğp diye herşeyi geri saran bi makinan olsun çok istersin o an. yapma allasen. sen hala, eve girdiği gibi çoraplarını üstünü başını oraya buraya fırlatan bişeysin. öyle bi makinan olsa inan ya kullanmayı unutursun ya da çoktan sıkılmış olursun. işte burda insanoğlunun şuyum olsa buyum olsa ne güzel olurduculuğunu öyle bi görüyoruz ki. aslında çoğu zaman bişeyleri kendin başarmak; bi makinaya, seni iten bi ele, söylenen bi dile ihtiyaç duymaktan daha asil. bunu biliyoruz da, iş eylemde biraz dilsiz kalıyor ya işte o kötü.

kendime çok kızıyorum. gerçekten kızıyorum. bi yemeği sonsuz kereler yemiş olsan da başka bi tat vericeğini sanmaktan başka bişey değil bu. ya da klasik işte; bi filmi sayamıcağın kadar izlemişsindir ama romantiksindir, hayalcisindir, film istediğin gibi bitsin istersin ve bu yüzden başka bi son beklersin. ama kafanda istediğin biçimde bitmiş olması gerekir zaten. ya da o yemeği bi kez daha yiyosan, istiyosundur ki yiyosundur. bu yüzden sus ve ye. ama yemeği yesen de gururun yemiyo. içine yediremiyosun bi şekilde. kendini aklayıp paklıyosun ya kendi gözünde, işte bu çok komik. her insan kendini mükemmel görür. ama kendine başkasının ayakkabısını giyip bakmalısın bir de.
her neyse. benim anlatmayı istediğim şey, hiçbir film başka bi sonla bitmez. hiçbir yemek verip vereceğinden başka bi tadı vermez. hayatındaki, etrafındaki insanlar sen onları oyun hamuruyla oynar gibi istediğin biçimlere büründürmek istesen de onlar hep aynıydılar. ve dokunduğunda değişmicekler. bu gerçeği anlasan iyi edersin. bu sözler kendime.

ak kaşıklara binip sütten çıkmaya çalışmamız bazen bazı durumlarda çocukça kalıyo. türü nolursa olsun ikili ilişkilerde hep böyle yapıyoruz çünkü. ben bunu hakedicek naptım! sen kırmızı ışıkta geçtin. sen arkadaşın aradığında açmadın ve daha sonra sorduğunda meşguldüm dedin. sen okulda işte her nerdeysen yemek kuyruğunda elinde tepsin, pardon ama sizden önce ben geldim dedin. sen sevgiline içinden gelip bi sürpriz yaptın ve sevinir sandın, sevinsin istesin, seni sevsin istedin, o da sana sürpriz yapsın istedin. bunlar küçük şeyler gibi görünebilir ama tüm yaşam boyunca bu küçük halkalar birleşip bi zinciri oluşturuyolar. küçük şeyler gibi dursalar da bi gün biri seni anlamadığında kendi kendine ne kadar işe yaramaz biri olduğunu söyle -öyle olmasan da. çünkü o zaman hakikaten canı yanmıyo insanın. lanet bi durum ki, bunu söyleyen kendisi uygulamıyo işte. ama yapmalı. yapmalıyız. her an herşeyin olabileceği şu hayatta başına kötü bişey geldiğinde -doğal felaketler, ölümler falan hariç tabi- ben bunu hakettim de. çünkü başın sıkıştığında, başını sıkıştığı yere kendin soktuğunu düşünürsen başının ağrısı falan kalmaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder